Tupamarolar kimdi?
Tupamarolar, ‘dağa çıkmadılar’. Bunun en önemli gerekçesiyse ülkelerinde dağ olmamasıydı! Üç buçuk milyon nüfuslu ülkenin en yüksek dağı ‘540’ metre yüksekliğindeydi! Ülke, kuzeydeki birkaç ‘tepeyi’ pas geçersen düzlükte kurulmuştu. Zaten ülke nüfusunun yarısından fazlası da tek bir kentte yaşıyordu. İşte Tupamarolar biraz da zorunluluktan ‘şehir gerillası’ konusunda kendilerini geliştirdiler. Çok gelişmiş illegalite ile 1960’ların başından 1970’lerin başına kadar etkili eylemler yaptılar.
Hücre tipi örgütlenmelerle bir kenti 100 kişiyle basıp, neredeyse bütün kamu kuruluşlarını ele geçirip geri çekilecek kadar başarılıydılar. İşin ilginci ise eyleme katılan hiçbir hücre diğerini tanımıyordu, sadece giyimleriyle birbirlerini tanımalarına izin verilmişti! Bastıkları lüks bir gece kulübünün duvarlarına ‘Ya herkes dans edecek ya da hiç kimse’ yazacak kadar da romantiklerdi.
Tupamarolar, eylemde oldukları yıllarda elçileri rehin aldılar, işkencecileri cezalandırdılar, CIA görevlilerini vurdular… Ve yıllar sonra ülkemizde de çeşitli yapılar tarafından denenen ‘Robin Hood’ eylemleri yaptılar. Büyük alışveriş merkezlerini ‘kamulaştırıp’ yoksul halka dağıttılar.
Askeri darbe sonrası, kent merkezlerinde yaşamalarının da etkisiyle, merkezi kadroları başta olmak üzere büyük darbe yediler. Cezaevlerinde önder kadrolarına yıllarca süren ‘tam tecrit’ uygulandı! Öyle ki tek başına kaldıkları hücrelerde ‘Yemek istiyorum’, ‘Tuvalete gideceğim’ gibi cümleler kurmaları bile yasaktı! Elbette geliştirdikleri ‘işaret diliyle’ karşı hücrelerdeki yoldaşlarıyla konuşmayı başardılar.
1972’de bir polis memurunun öldürülmesiyle bağlantılı olarak tutuklandı. Bu sadece onun değil, bütün bir devrimci kuşağın bastırıldığı dönemdi. 1973’te askeri darbe ile Uruguay’da diktatörlük kuruldu. Mujica, 15 yıl boyunca cezaevinde kaldı. Bu yılların büyük bölümü tecritte, neredeyse hiçbir insan teması olmadan geçti. Zihinsel ve fiziksel işkenceye maruz bırakıldı. Ama teslim olmadı. 1985’te demokrasiye dönüşle birlikte çıkan genel af sayesinde özgürlüğüne kavuştu. Ancak bu özgürlük, mücadelesinden vazgeçmek anlamına gelmiyordu.
Önce bakanlık, sonra devlet başkanlığı
Hapishaneden çıktıktan sonra Halk Girişimi Hareketi’ni (MPP) kurdu, ardından bu oluşum sol ittifak Frente Amplio (Geniş Cephe) çatısı altına girdi. 1994’te senatör yedeği oldu, 1999’da asli senatör olarak seçildi. 2005’te Tarım, Hayvancılık ve Balıkçılık Bakanlığı yaptı. Ve sonunda 2010 yılında, yoksul halkın, işçilerin, eski yoldaşlarının, gençlerin desteğiyle Uruguay Cumhurbaşkanı seçildi.
Başkanlığı boyunca “siyasette bir kara koyun” olarak tanımlandı. Bu yüzden biyografisinin orijinal adı da “İktidarda Bir Kara Koyun”du. Türkçeye “Saraysız Başkan” olarak çevrilen bu unvan, onun yaşam biçiminin simgesiydi.
12 bin dolarlık maaşının büyük kısmını bağışlıyordu. “Maaşımın geri kalanı bana yetiyor. Ben yoksul değilim. Pahalı hayat seçen insanlar yoksulluk çeker.” diyerek sade yaşamını açıklıyordu.
Mujica devletin zirvesine çıkmıştı ama yüreği hâlâ halkın içindeydi. Başkanlık sarayında oturmadı. Şehir dışında mütevazı bir çiftlikte, köpekleri ve eşiyle yaşadı. Aylık 12 bin dolarlık maaşının neredeyse tamamını bağışladı. Bir röportajda “Silahınız var mı?” sorusuna verdiği yanıt onu anlamak için yeterli:
Evet, evde birden fazla var ve bazen gerekli olabiliyor. Özellikle tek başıma çıktığım zaman üzerimde taşıyorum… Beni temizlemeye gelebilirler ama kesin birini yanımda götürürüm.
Bu, korkudan değil, sorumluluktan gelen bir açıklamaydı. Çünkü protokolden, korumalardan, zırhlı araçlardan hazzetmiyordu.
Devlet başkanlığı arabası olarak eski bir Volkswagen Beetle kullanıyor, resmi araçta arka koltukta oturmayı reddediyor, güvenlik protokollerini ise önemsemiyordu:
Resmî arabayla çıktığım zaman, arabanın kapısını açmalarına izin vermiyorum ve arkada hiç oturmuyorum. Bizi öldürmeye gelirlerse şoför tek başına vurulsun istemiyorum. Sen de bu riski onunla birlikte üstlenmelisin. Başkanlığa ait bir arabayı kullanıyorum ama çöpten buldukları kayıtsız bir plakası var. Askerler zaten plakayı biliyor. Ben, arabayla tanınmadan gitmek istiyorum. Ortalığı velveleye vermek istemiyorum. Balkanların etrafındaki tüm bu zırvalıklar canı cehenneme. Bana göre değil bunlar.
Hayatının Aşkı: Lucía
Başkanlığı boyunca en büyük dayanağı, dağlarda gerilla olduğu yıllardan tanıdığı yoldaşı ve aşkı Lucía Topolansky oldu. Onun için “en büyük saplantım aşk” diyen Mujica, Lucía ile tecritten, kovalamacalardan, ölüm korkusundan geçerek bir hayat kurdu. Lucía da tıpkı Pepe gibi bir gerilla ve sonrasında bir siyasetçiydi. Aralarındaki ilişki siperlerde başladı, senatoda sürdü. Birbirlerine duydukları saygı ve sevgi, halkın gözünde de onların birlikteliğini bir efsaneye dönüştürdü.
Pepe’nin mücadelesi kişisel değil, kolektifti. Özellikle kadın gerillaları her fırsatta onurla anardı:
Tupamaro içinde kadınların büyük rolü oldu. Kadınlar olmasaydı vay halimize… En zor anlarda hayatlarını ortaya koyan kadınlar bizi kurtardı.
Cumartesi Anneleri’nin tanığı
Jose Mujica’nın hayatına dair unutulmaz örneklerden biri de Türkiye’de yaşandı. Cumartesi Anneleri’nin 553. hafta oturumuna katıldı. Orada şöyle demişti:
Acılarını yakinen bildiğimiz insanlarla dayanışma göstermek istedik.
Cumartesi Anneleri, Mujica’nın ölümünün ardından şu mesajı paylaştı:
Görev süresi boyunca sergilediği mütevazı yaşam tarzı ve insani duruşuyla yalnızca ülkesine değil, tüm dünyaya ilham kaynağı olan Mujica, bizler için de unutulmaz bir isimdi. ‘Güle güle Mujica… Kalplerimizde ve bu dünyada derin izler bırakarak aramızdan ayrıldın.
José Mujica, Soma’da ve tüm dünyada hayatını kaybeden madenciler için bir dünya günü ilan edilmesi gerektiğini söylemişti örneğin:
Kimse köle olarak doğmadı. Her insan özgür olarak doğdu ve bu yönde mücadele ediyor. Ama hayatımızda emeğin, çalışmanın da bir yeri var. Ama yaşamak için de zamana ihtiyacımız var. Aksi halde hayat dediğimiz şey kölelikten başka bir şey olamaz. Bu yüzden de emeğinizin karşılığını almak zorundayız.
Toplumsal adaletin sesi
Jose Mujica’nın liderliğinde Uruguay; sosyal adalet, insan hakları ve eşitlik adına önemli adımlar attı:
2012’de kürtaj hakkı yasalaştı. Kendi inançları kürtaja karşı olsa da kamusal sağlık ve kadınların yaşam hakkı adına yasayı destekledi:
Herkes kürtaja karşı. Ancak bu kararı alan tek bir kadına destek sağlanırsa, bazılarımız birçoğumuzun geri adım atacağını düşünüyoruz. Bu şekilde daha fazla hayat kurtarabiliriz.
2013’te eşcinsel evlilik yasal hale geldi.
Eşcinsel evlilik dünyadan daha eskidir (…). Bunu yasallaştırmamak, insanlara anlamsızca işkence etmek olurdu.
Plan Ceibal programıyla her öğrenciye dizüstü bilgisayar verildi. Yoksulluk %39,9’dan %11,5’e düştü, işsizlik %6,5’e geriledi.
Birleşmiş Milletler’deki tarihi konuşması
Rio+20 Konferansı’nda yaptığı konuşma, onun insanlık vizyonunu özetliyordu:
Kalkınma mutluluğa aykırı olamaz. İnsan mutluluğundan yana olmalı: Dünya’daki sevgiden, insan ilişkilerinden, çocuklara bakmaktan, arkadaşlara sahip olmaktan, temel ihtiyaçlara sahip olmaktan yana olmalı. Bana en fakir devlet başkanı diyorlar. Ben fakir değilim. En fakir olan, yaşamak için çok fazla şeye ihtiyacı olandır. Pahalı yaşam tarzını sürdürmek için sürekli daha fazlasına ihtiyacı olandır. Bu bir özgürlük sorunu. Çok fazla mal varlığınız yoksa, onları devam ettirmek için bir köle gibi bir ömür boyu didinip durmak zorunda kalmazsınız. Kendinize daha fazla zaman ayırabilirsiniz. Egzantrik bir ihtiyar gibi görünebilirim ama benimki özgür bir seçim. Ben çoğunluk gibi yaşıyorum, ancak çoğunluk daha iyi yaşadığında fazlasını harcayabiliriz. Parayı seven sanayiyle, ticaretle ilgilensin, vergisini de versin. Siyaset para biriktirmek için değildir. Halka hizmetle kendini mutlu hissetmek içindir. Sadece bir hayat var ve o da geçiyor. Hayata anlam vermeliyiz. Sadece zenginlik için değil, insan mutluluğu için de savaşmalıyız.
Hastalık ve veda
Nisan 2024’te yemek borusu kanseri teşhisi konan Mujica, gördüğü radyoterapi tedavisinin ardından ciddi şekilde zayıfladı. “Artık yoruldum, daha fazla tedavi görmek istemiyorum,” diyerek süreci sonlandırmayı tercih etti. Vasiyeti köpeğinin yanına gömülmekti. 14 Mayıs 2025’te hayatını kaybetti.