İnsanlık Tarihindeki Zaman Olgusu ve Alevilikteki Zurvan

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Erdoğan Yalgın

Tarihsel süreç içerisinde Mezopotamya’daki zaman belirtisini ve Kürt Alevilerinde zaman olgusu çerçevesinde bazı takvimsel konulara temas edeceğim. Eski dünyanın zaman-i buluşlarında, her topluluğun kendine özgü hesapları hep olmuştur. Bu vesileyle zaman kavramı ile alakalı olan göksel sırlarının, ifşa edilmiş bazı verilerini kısaca aktarmaya çalışacağım.

Aslında tarihsel geçmişi içinde bütün bu kargaşaların üç sacayağı var. Kısaca bunları; ”İktidar/ hükmedenler, “zaman” ve “mekanla’’ alakalı, eski dünyanın Avestik açıklaması olan “Zruuan/ Zruvan/ Zurvan’’ kavramının hipostazı olarak ele alabiliriz.

İnsan topluluklarının zamanı belirleyen bazı tarihsel tespitleri vardır. Mezopotamya’daki bütün tanrı ve tanrıça tapınakları zaman ayarlı olup ve güneş (şamaş/ şem-gündüz) ile ayın (sin-gece) merkezi noktasal ayarlarıyla inşa edilmiştir. Zaman olgusu karşısında astronomiyi başlatarak geliştirenler, yine Mezopotamya‘da ilk uygarlıkları ortaya çıkaran Sümerler olmuştur. Bunu kesin söylememizin nedeni ise, Sümerlerin ilk defa burada yazıyı bulup geliştirmeleridir. Bu bağlamda faaliyetlerini yazı yoluyla tarihe aktardıkları için bütün bu uygarlık gelişmelerinin altında Onların imzasının olduğunu görebiliyoruz. Daha sonraları Akadlar, Babiller, Mısırlılar, Asurlar, Elamlar, Gutiler, Huriler, Hititler, Medler, Persler, ve diğer antik topluluklar, Mezopotamya topraklarında insanlığın uygarlık düzeyine katkı sunmuşlardır. “Dünya zamanı”  ile, “İlahi zaman” arasında bir “Göksel zamanın” olduğunu ve beşeri insanın “Dünya zamanının” MÖ. 3760 yıllarında başladığına vurgu yapılır. Zira bu zaman dilimi, yazının buluşuyla eş değerdir. Yine bilginler tarafından ”tufan olmadan önce dünyada, 432 bin yılın geçtiği“ tartışmaları hep yapılmıştır. Bütün bunlar zihinsel jimnastik için elbette önemlidir.

İlk Defa Zaman Nasıl Keşfedildi?

Bir bakıma zamanı sabitleyen takvimi bulan Sümerler, güneşin çevresini 360 derece olarak saptamışlar. 360’ı, 12’ayrı dilimlere bölmüşler. Her dilimi 30 gün olarak hesaplamış ve bu dilimleri de bir Zodyak yıldızı/burcu ile sabitlemişler. Bir günü 24 saate ve bunun 12 saatini gece, geriye kalan 12 saatini ise gündüz olarak tespit etmişler. Daha sonra Mısırlılar bu takvimi geliştirerek ”Güneş takvimi“ adıyla kullanmışlar. Akabinde Babiller, bu zamansal takvimde farklı yenilikler ortaya koyarak  “Ay takvimi” ne geçmişler. Mezopotamya’nın bu takvimsel bilgileri, aynı zamanda Mayalar ve Aztekler tarafından da geliştirilerek kullanılmıştır.

8. yüzyıldan itibaren kullanılan modern çağın takvimi, Roma İmparatorluğu Julius Sezar(100-44) tarafından “Jülyen takvimi” ile devam ettirildi. Bu diktatörümüz yılın temmuz ayına da kendi adı olan “Juli/ Julius“ adını vermişti. Şu an kullanılan Miladi takvim, 4 Ekim 1582 tarihli fermanıyla Papa 13. Gregor tarafından başlatılarak ve Hz. İsa’nın doğumu 1 Ocak, yılın başı-Milat’ın başı olarak günümüze kadar geldi. Yani artık periyodik zaman, Milat’tan (İsa’dan) önce (2021) ve sonrası olarak sınıflandırıldı.

Aslında zaman yada vakit kavramı, insanlığın manevi hayatında değerli bir yere işaret eder. O yüzden “zaman, her şeyin ilacıdır.” derler. Tüm var olanların, birbirilerinin yerini alarak zincirlendikleri sonsuz süredir zaman. Uzaysal boyutu dahi belirlenmemiş zaman,  tarih boyunca daha çok felsefenin ilgi alanıyla birlikte matematik ve fizik çalışmalarının da önemli unsurunu oluşturur.

Mezopotamya’da Zaman

Mezopotamya metinlerinde zaman, yani zurvan; Aryenik kültürde bir primordial (ilkel olup-gelişmekte olan), yaratıcı Tanrı olarak karşımıza çıkar. Ateşten nur olarak tasvir edilen iyilik tanrısı “Ahura Mazda” ile zulmet (karanlık) dünyasının kötülük tanrısı “Ehirmen ‘zamanın/ zurvan’ın ikiz çocuklarıdırlar. Beşeri insanın üzerinde bu iki gücün amansızca bir mücadelesi/ çekişmesi söz konusudur. Meselâ bu anlatım çerçevesinde Kürt Aleviliğinde (İtiqat a Réya/Raa Heqi), nur (ışık) deryasının iyilik tanrısı Ahura (Xuda) Mazda‘ya yoldaş olmak esastır. Çünkü o iyiliğin sembolüdür. Burası hem vicdani hem de bir hakikat alanıdır. Yine inanca göre zamanla bağlantılı ”Zurvan-i“ kötü emelleri olan bir melektir. Onun hışmı, insanı felç eder. İnsanoğlu, yaşamı boyunca bu Zurvani-kötü melekten, kendisini korumak için farklı inançsal ulamlar yaratmıştır. Bu vesileyle Kırmancki dilinde “Zurani to de vejiyo < Zurve sana görünsün! Zurvani ve to toro do < Zurvani sana vursun!“ bedduaları kullanılır. Zurvan teriminin kökü olan ”zur-i“ aynı dilde, bütün kötülüklerin anası olan “yalan“ anlamına gelmektedir. Bu bağlamda geçmiş zaman için ”Her şey yalan oldu!“ sözü kullanılmıştır. Haq-Adalet yolunda, saf bilgiyi talep eden talipler, zamanın bu zurvani boyutundan uzak durur. Elindeki var olanla dostluğa yanaşır ve paylaşımcı olurlar. Bu paylaşımdır ki bireyi yüceltir ve devr-i daiminde saf ruhuyla sonsuzluğa taşır. Çünkü zaman ana rahminde; cenini mayalar, orada can verir, dünyaya getirir, büyütür ve “üstün insan” hedefiyle donatarak, tekrar hakka, geldiği ana kaynağa yürütür.

Fakat ne var ki asırlardan beri Ortadoğu’da, yani uygarlıkların beşiği olan Mezopotamya’dazulmet < karanlık dünyasının kötülük tanrısı Ehirmen’in etkisinde kalan yöneticiler mazlum halklara ve farklı inanç mensuplarına acı ve gözyaşı içinde en ağır bedeller ödetmişlerdir. Her ne hikmetse bunu da yine tanrısal-ilahi bir din adına yapmışlardır. Bu ne büyük bir çelişkidir! Devam edelim!

Antik Halklarda ve Kürtlerde Yeni Yıl

Bir çok yeni buluşların sahibi olan Sümerler (MÖ.3000) astroloji, matematik, geometri ve benzeri bilimlerin de mucidi sayılmaktalar. Takvimi bulan Sümerler, bir anlamda günümüzde kullanılan modern/miladi takvimin sahipleridir. Bununla birlikte Sümerlerin, “Ay takvimi“ kullandıkları sanılmaktadır. Sümer buluşları üzerinden hareketle, dünyada bir çok ulus arkaik tarihlerinde farklı zaman sayaçları/takvimler geliştirmiş ve kullanmışlardır. İbraniler yeni yılın başlangıcı olarak 7. ay olan Tişri’yi, Mezopotamya’da ise Nisan ayı yeni yıl olarak kabul edilmiştir.

Kürtçe dillerinde farklı yörelere göre “rojnîş, teqwîm, bername” adlarıyla anılan takvim, daha çok “Rojimér“ yada “Salnâme” olarak telaffuz edilir. Kadim Hint-Avrupa (Aryen/Ari) dillerinde, fonetik ses itibariyle aynı kelimelere işaret eden yıl kavramı Kürtçede “Sal“, Hurricede “Sawali”, Hurrilerden etkilenen Hatti/ Hititçe’de “Salé” Urartuca da ise “Sali” olarak karşılık bulmuştur.

Dildeki bu benzeşme Kürtlerin bu antik topluluklarla bir zamansal koridorda sadece dilsel geçmişini değil aslında aynı zamanda etnik DNA’sına da işaret eder. Kürtçede “yeni yıla, yılbaşına “serr sal” denilmektedir. Kürt takviminin bu haliyle MÖ. 700’lü yıllarda uygulandığı sanılmaktadır. 12 aydan oluşan Kürt takviminde yılın ilk gün  Nû roj, yani Newroz’dur. Miladi takvime göre bu, 21 Mart/Adar olarak tespit edilmiştir. Dolayısıyla günümüzde kullanılan Miladi takvim ile Kürt takvimi arasında 20 günlük bir fark vardır. Öte yandan Babil takviminde ise Nissanu < Nisan ayı 1. ay olarak kabul edilirken, Adaru> Mart ayı ise yılın son ayıdır.

Kürt Alevilerinde (Réya/Raa Heqi) Takvim

“Kürt Alevisi” yada kendi ana dilleriyle inançlarını ifade eden “Réya/Raa Heqi” inancı dediğimiz zaman bazı dostlarımız bozuluyorlar. Bu Kurdi teleffuzu, zımnen de olsa hatta yerel-ilkel görüyorlar. Ve fakat buna farklı bir itiraz kılıfı geliştirerek, neymiş! “Efendim bu ayırımı neden yapıyorsunuz? Alevilik ırkların değil, kırkların yoludur! Alevilik Muhammed-Ali Yoludur!” türünden inciler diziyorlar! Peki Kürt etnisitesi içerisinde kendi ana dilleriyle ortaya çıkardıkları bunca inançsal değerleri nasıl ve hangi referanslar üzerinden ele alıp anlatalım? Yada bunları unutup “ayırım” olmasın diye tutup bir kenara mı atalım? Elbette bu kabul edilemez paradoksal bir durumdur. Bunun teklifi bile içsel bir asimilasyonun başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Bu yaklaşım maalesef Kürt Alevilerinin (Réya/Raa Heqi), Türkmen Aleviler içerisindeki asimilasyonuna katkı sağlamak maksadıyla geliştirilmiştir. Bunun böyle kabul edilmesi, aslında genel anlamda inancın felsefi yapısıyla asla bağdaşmamaktadır. Sadece zaman-takvimsel periyodlarda geliştirilen bayram-şenlikler ele alındığında Kürt Alevilerinin bu inancın diline, felsefi yapısına, coğrafi çıkışına ne denli katkı sunduğu başlı başına anlaşılacaktır.

Kürt Alevileri yani Réya/ Raa Heqi bağlıları, eski yılın bitimi olan 21 Aralık-1 Ocak arasında Gaxan/Gaxand kutlamaları yaparlar. Çünkü 21-22 Aralık gecesi en uzun gece olduğundan bu gecede Aryen topluluklarında Güneş Tanrısı Mitra için yapılan, “en uzun“ anlamına gelen “yeldâ bayramı” kutlanır. Bir nevi sabahları Güneş’e yapılan duanın kökeni de aslında yine Mitra’dır. Köyden köye yada aşiretleri sırasıyla gezerek gelen Xızır, Şubat ayının 2. Haftası başlar ve bu pervaz tam 40 gün sürer. Gittiği her köyde aşirette oruçları tutularak karşılanır.

Mart ayı ise, Réya/ Raa Heqi bağlıları için çok kutsaldır. İnançsal bayramları arasında yer alan Heftémalé Qıc-ık (küçük), Mart’ın 7‘si, Heftémalé Pilé (Büyük) Mart ayının 17. günlerinde anılır. Doğayla içiçe yapılan bu bayram günleri, 21 Mart, yani 1 Adar/ Newroz/ yeni yıla hazırlıktır. Yine Newroz’dan-21 Mart’tan önce “Nef (v)é Marti“ adıyla başlattıkları Newroz bayramını, Mart ayının 9’undan, 21’ine kadar sürdürürler. Öte yandan Cemre’ye (Kozi) verilen önem ise bütün bu takvimsel süreçlerde doğa < xwaza ile alakalıdır. İnancın temelini tek tanrılı dinler değil, kapsayıcı bir şekilde İnsan-doğa eksenli ikrari anlaşmaların oluşturduğunu söylememizin asıl nedenini işte bu zamansal süreçlerde aramamız gerekmektedir. Bu zamansal etkinliklerin pratik uygulamaları ise bunca asimile politikaları karşısında hala Kürt Alevileri tarafından yaşatılmaktadır. Bundan daha iyisi, ne olabilir ki?

Bütün bu etnik ve inançsal bayramlar, şenlikler üzerine kitaplar dolusu bilgiler deşifre edile bilinir. Burada adlarını ve takvimsel zamanlarını verdiğimiz bütün bayramların bir başlangıç hazırlığı, pratik uygulaması ve sonuç bölümleri vardır. Hepsinin içerisinde doğa ve bütünsel canlılar baş rol oynamaktadır. Zaten işin özünü sorarsanız, bu değerler sonucunda söz konusu bu kadim inancımız ortaya çıkarılmıştır. İnancın saf aklı, insan-doğa ekseninde yaratılan değerler bütününe dayanır. Gerisi hurafe olup bizim hakikatimizle asla alakası yoktur.

Newroz Ana

Bütün bu inançsal ritüellerden/şenliklerden sonra Newroz Ana gelir. Ki o en görkemlisidir. Newroz, Toprakla alakalı olup, bütün canlıların uyanışına, canlanışına, yeni bir cenine duruşuna işaret eder. Bu vesileyle Newroz Ana tanımı, tam da inancın bir mihenk taşını oluşturur. Bu vesileyle Kız çocuklarına Newroz adı verilir. Newroz eril değil, dişil bir enerjiyi, bereketi ifade eder. Aslında inancın bir “kadın ana inancı” olduğunu sıklıkla dile getirmemizin temelinde işte bu Newroz/Xwaza vardır. Hakikat bu minvalde iken bütün bu değerler, deyim yerindeyse Arabistan çöllerinde yoktur!  “Ne arar isen kendinden ara!” sözünün aslı da zaten burada açığa çıkmaktadır.

Kadınlı-erkekli bir arada Pir-i Piranların huzurunda Newroz Ayin-i Cemleri, Civatları bağlarlar. Bütün bu kutlamalar, eski bir yılın bitimine ve yeni bir yılın başlangıcına istinaden yapılan inançsal ve milli motifli etkinliklere işaret etmektedir. Dolayısıyla Kürtlerde yeni yılın Newroz’un başlangıcı, yukarıda da belirttiğimiz üzere 9 Mart/ Adar’da başlar. Kürt dillerindeki aylara, günlere, mevsimlere dayalı takvimsel kavramların çok derinlikli felsefi, etimolojik ve morfolojik tanımları/açılımları vardır. Buna küçük bir örnek olarak New-Roz iki ayrı kelimede oluşmuştur. Güneşe yani Roz/Roj’a istinaden Kürtçede roz/roj “gün” demektir. New\Nehe, “dokuz” ve “yeni” anlamına gelmektedir. Kısacası Mart’ın 9‘u, “yeni gün” yada “9.gün” olarak ifade edilir. 21 Mart’ta ise kutlamalar sonlandırılır.
Sersala we pîroz be!

İnsanlık Tarihindeki Zaman Olgusu ve Alevilikteki Zurvan
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA