Önce tarihe ve hafızaya yöneldiler..
Çünkü tarih ve hafıza; “ezilenler için hatırlama, unutmama ve var olma edimi iken; egemenler için yok sayma, unutturma ve kontrol altına alma eylemiydi..”
Dersim’de ilk elden, tarihsel toplumun Mezopotamya’da boy vermiş olan belleğinden beslenen Raa/Rêya Heq Alevi toplumsallığının arkaik düşünsel zemini ve aidiyeti görünmez kılınmak istendi. Tarihsel hakikatle oynamak adına devletin “akademik” kadrolarına bir yığın asimilasyon külliyatı hazırlatıldı. Tertele sonrası sistematik bir şekilde hızlandırılan kültür emperyalizmi dağın, taşın, suyun, yerleşim yerlerinin, ziyaretlerin, cemlerin, alış verişin, gündelik iletişimin vb. Kürtçe(Kirmançkî-Kurmancî) olan isim ve içeriklerini Türkçeleştirirken, sosyal yaşamın anlam dünyasını oluşturan Raa/Rêya Heq felsefesini de her bir değeri ile oynayarak İslamlaştırmak istedi.
Bu düzlemde Munzur’un Tanrıça Anahita ile olan kadim ikrarı unutturuldu. Bava Munzur’un menkıbe ve mitolojisi post kolonyal durumun entegre hedefli tarifleriyle yeniden üretildi. Bu vesileyle gerçeği “Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da” değil, “gönül Kâbe’sinde” arayanlara yabancısı oldukları adresler gösterilmeye başlandı..
Sonra kutsal mekan ve toplum ilişkisi dejenere edildi..
Her şeyi alım satım metası düzeyine indirgeyen kastik iktidar ve sermaye grupları Munzur’un anlam boyutunu silikleştirerek salt bir doğa harikası olarak işlemeye başladı. Bolca yapılan sosyal medya paylaşımları ve çeşitli reklamlar aracılığı ile “Munzur turizme açılıyor, burası Bodrum değil Tunceli(!)” gibi methiyelerle süslü argümanlar öne çıkarıldı.
Munzur’un turizm ve ticari saiklerle öne çıkarılması günün sonunda toplumun anlam dünyasında ki kutsal algısını dejenere etti. Asıl amaçta tam olarak buydu; kutsalın yitimi ve toplum kırım! Dersimlinin asırlar boyunca en naif itikadi duygularıyla yalın ayak gelerek niyazlaştığı Munzur, takip eden süreçte mesire ve plaj alanına dönüştürüldü. Kutsal mekanda binlerce yıllık toplumsal bilgeliğin ürünü olan edep-erkân ölçüleri esnetildi. İçkili mekanlara kutsal ziyaretin ismi verildi. Munzur popüler eğlence kültürünün “gözleri kamaştıran” mekanı olarak öne çıkarıldı. Artık doğal arka fon oluşturan varlığı ile güzel pozların yakalandığı bir selfie cenneti ve serin sularıyla içkileri soğuk tutan bir ‘buzdolabı’ derecesine indirgenmişti. Tüm bunlar ve daha fazlası olurken her şeye rağmen dönüş yollarında ‘inanıyormuş’ gibi çekilen postmodern pozlar eşliğinde Jiar’da çerağlar uyandırılarak edilen dileklerin kabul olduğuna ve kutsal mekandan “günahsız” ayrılındığına inanılmaya devam ediliyordu..
İlk kayyum dönemi ve takiben sonraki sürecin bu noktada önemli bir dönemeç olduğu ise asla atlanmamalı. Restorasyon ve peyzaj çalışmaları adı altında geliştirilen yönelimlerin yanında rafting turnuvaları, motor yarışları, turizm turları ve bölgenin diğer illerinde yaşayan özellikle iktidara yakın grupların Dersim’e gelişlerinin teşviki gibi demografi mühendisliği ile planlanan projeler önemli tahribatlar yarattı. Yerel siyasette ise muhalif kimi özneler bu durumun olası tahripkar sonuçlarını göremeyerek, süreci turizm ve sermaye akışı olarak okuyup olumluyordu. Dersim Türk-İslam sentezi ekseninde Kürtsüzleştirilmek ve Alevisizleştirilmek isteniyordu. Uzun bir dönem Munzur gözelerinde “Dersimlinin” dışında herkes vardı..
Tüm bunlar bir içe kapanıklılığın veya yabancı karşıtlığı temelli milliyetçi konumlanışın kaygıları ile söylenmiyor elbette. Gayet tabi Dersim’e, Munzur’a her yerden, her inanç ve milletten insanlar gelebilir. Turizm kavram olarak bu açıdan nötr bir kavramdır. Olumlu veya olumsuz değerlendirme yüklemleri, kim tarafından hangi amaçla planlanarak yönetildiği ve sonuçlarının ne olduğu ile bağlantılıdır.
Bir toplumun kendi kutsalı ile yaşamasına müdahale edilip engelleniyor ise ve devamında o kutsal asimilasyonun hedefi ve ticari aklın aracı haline indirgeniyorsa, bu duruma karşı çıkmak ve kutsalı savunmak en insani, vicdani ve yurtseverce görevlerdendir. Burada itirazın ana hedefi, Dersimlinin kendi topraklarında kendi kutsalı huzurunda inancı, dili ve kültürü ile özgürce yaşamasına müdahale eden tahakkümcü iktidar yöntemlerinedir..
Tarih, anlatı, kutsaliyet ve son olarak her şeyin gaspı..
Dersim’de halkın seçtiği belediye eşbaşkanlarının yerine kayyum atanarak Dersimlinin iradesi gasp edildi. Dersimlinin doğasına, kültürüne, diline ve inancına sahip çıkmak adına bir direniş geleneği olarak örgütlediği “Munzur Festivaline” karşı, yine aynı kayyumcu akıl devreye girerek “MamekiFest” adı altında simülasyon üretimine başvurdu. Dersimle en ufak bir kültürel bağı olmayan şovlar sergilendi. Öte yandan Dersimli gençlerin memleketlerini terk edip Avrupa’ya gitmelerinin önü sonuna kadar açılıyor. Kısacası Dersim hafızasının toplam bir ifade olarak “38 kıyımı devam ediyor” diyerek açıkladığı her şey güncelde sürüyor..
Son olarak Munzur’da kayyum/vali tarafından Mescid açıldı. Büyük bir tepki çeken bu hamle yazılı ve eylemsel olarak çeşitli kurumlarca protesto edildi. Gelişen protestolar çeşitli çevrelerce farklı düzlemlere çekildi ve Mescid yapılmasını eleştirenler tahammülsüzlükle suçlandı.
Eleştirilerin mahiyetini bu açıdan açmak gerekiyor. Munzur’da Mescid açılmasına itiraz gösteren her kurum ve şahıs başkalarının inancıyla bir sorunlarının olmadığını dile getirerek söze başladı. Dolayısıyla eleştiriler Mescid’in anlam açısından bağımsız varoluşuna değil, Mescid’in Raa/Rêya Heq Alevileri için kutsal olan bir mekanda yapılmasınaydı. Fakat kutsal mekanı tüm müdahaleler ve algı yönetimi sonucunda bir turizm mekanı olarak algılayanlar ise durumu normalleştirerek “oraya gelen Sünnilerinde olduğunu ve ibadet etmek isteyebileceklerini” söyleyebildiler.
Bu noktada doğru ve yanlışları birbirinden ayıklamak gerekmektedir.
Birincisi yukarıda da vurgulandığı gibi orası sıradan bir yer değil, Aleviler için kutsal bir mekandır. Herhangi bir inancın kutsal mekanına başka bir dinin ibadethanesini inşa etmek en hafif deyimle saygısızlıktır. Bu yaklaşım yalnızca Aleviler için değil, ismi ne olursa olsun başka inanç veya dinin kutsal mekanına uygulandığı oranda da kabul edilemezdir. Örneğin başka inanca ikrar vermiş birinin, Müslümanlar için kutsal olan bir mekana gitme durumunu bir an düşünelim. O kişinin oraya gidiş eylemi açığa çıktığı için kendi inancına özgü bir ibadethane istemesi abes olur. Veya oraya giden bir kişi vaftiz olamaz, semah dönemez ve yapmamalı da! Şehir veya ülke gerçekliği değil, kutsal mekan belirleyiciliğinden bahsediyoruz. Her ritüelin kendi mecrası ve zaman-mekan zemini vardır.
İkincisi toplumların inanma biçimlerine semavî yorumların hegemonik değerlendirme ölçüleri ile bakmak gerçeğin üzerini örtmektedir. Dünya’nın hemen hemen her yerin de Ortodoks dinlerin dışında kalan doğal inançlar ismen tanın-mış olsalar dahi, değerlerine gösterilen hassasiyet konusunda ciddi tutarsızlıklarla karşılaşılmaktadır. Semavi dinlerin değerleri dokunulmaz bir alanda tutulup tabu haline çıkarılırken, doğal inançların tapınak ve mabetlerini sıradanlaştıran veya müzelik konumda gören yaklaşımlar kendini dışa vurmaktadır. “Ne olmuş, normaldir, orası herkese açık vb.” argümanlarla sıralanan soru ve cevapları aynen olduğu gibi herhangi bir semavi dinin kutsal mekanı ile yan yana getirip düşünecek olursak ne düzeyde kıyametlerin koparılacağını tahmin etmek dahi zor. En bilindik örnek, Kudüs için nice imparatorluk ve devletler asırlardır büyük savaşlar veriyor..
Kısacası doğal inançların mabetleri de en az semavi dinlerde ki kadar saygıyı hak ediyor!
Üçüncüsü Dersim, yerel halkı tarafından “hardê dewreş” olarak tanımlanan ve kutsal olarak görülen bir coğrafyadır. Aynı zamanda Dersim tarihte büyük bir katliam yaşamış ve her karışında bu katliamın yoğun izleri olan bir yerdir. Bu gerçekler Dersim’e gelişlerin, Dersim’in acısına ve sosyolojik olarak varoluşuna en azami saygıyı gerektirdiğini açığa çıkaran bir yerde durmaktadır. Turizmin, gezinin veya tatilinde ön koşul olarak gidilen mekanı kimlikleri ve tarihi ile tanımayı gerektirdiği bilinen bir gerçek. Hele hele acı ve kutsaliyet ile çevrili bir coğrafyadan bahsediliyorsa, orada gezinmek atılan her adımda hassasiyet ve adap gerektirir..
Dördüncüsü 12 Eylül 1980 faşist darbesi sonrasında Dersim’de uygulanan “her köye bir Camii” politikası toplumun tüm itirazlarına rağmen yürürlüğe kondu. 2014 verilerine göre nüfusunun büyük çoğunluğu Alevi olan Dersim’de hali hazırda 130 Camii var. Karakol ve çeşitli lokal yapılaşmalardan ezan okutulması ise Dersimlilerin sürekli maruz kaldığı bir durumdur. Bunlar olurken Alevilerin Cemevlerinin hâlen ibadethane olarak tanınmadığını bir kez daha hatırlamak gerekir. Dolayısıyla güncelde Munzur’a Mescid açılmasına itiraz geliştiren duyarlı çevreler karşı karşıya olunan müdahaleyi yorumlayabilecek deneyime sahiptir.
Beşincisi tarihsel karşılaşmaları egemen ve ezilen denklemleriyle çelişkili bir hatta ilerleyen iktidar İslam’ı ve Alevilik olgusu göz ardı edilemezdir. İktidar İslam’ı, Aleviliği “sapkın inanç” olarak işaretlemiş ve sürekli olarak fiziki ve kültürel yönelimlerle kendine entegre etmeye çalışmıştır. Aleviliğin inkarı ve asimilasyonu hedef olarak güncelliğini korurken, olayları masumane bir düzleme çekmek ve apolitik hümanizmle değerlendirmek kendi içinde gerçeği gölgeleme riskleri barındırır.
Altıncısı Dersimliler özellikle yaz aylarında misafir ettiği başka kültür ve inançtan yüzlerce insanın ibadet etme ihtiyaçlarını büyük bir açık yüreklilikle, başta kendi evlerinin kapısını açmak olmak üzere karşılamaktadır. Bu açıdan Dersimlilerin “kutsal mekanıma dokunma” yönünde ki itirazlarını “hoşgörüsüzlükle” suçlamak kabul edilebilir değildir.
Hakaret konusunda daha ileri gidenlerde var. Kendi bahçelerine bir başkası ufak bir direk dikse gözü hiç bir şeyi görmeyecek olan mülkiyet tapınıcıları, binlerce yıllık kadim toplumsal kültürün ürünü olan kutsal mekana yapılan müdahalenin hoş karşılanmasını bekliyorlar. Hoş görüyle gaflet arasında ki ince çizgiyi kaçırmamak gerekir..
Yedincisi 1826 yılında Hacı Bektaş Dergahının Nakşibendi tarikatına verilmesi, Hristiyan halkların inanç mekanlarına el konulup Camii’ye çevrilmesi, daha yakın zamanda Camii-Cemevi projesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının tüm Cemevlerini ve Ziyaretleri kontrolü altına alma çabaları gibi, tarihsel ve güncel olarak mekan ve inanç kırım politikaları bağlamında referans alabileceğimiz öğretici bir yığın olay var. Bu öğretici gerçeğin en büyük mağdurlarından olan Alevilerin, bugün eşit ve özgür yurttaş olma mücadelesi verirken en önemli mücadele başlıklarından birisinin de el konulan kutsal mekan ve dergahlarının tekrar Alevi toplumuna iade edilmesi olduğu bir kez daha hatırlanmalıdır. Onlarca el konulan dergah ve kutsal mekan gerçeği orta yerde dururken, henüz el konulmamış kutsal mekanlarında yitip gitmesini Alevi toplumunun seyirci konumunda kalarak izlemesi mi bekleniyor?
Sonuç olarak bugün ortaya çıkan tepki ve refleksleri kutsalı koruma çabası olarak okumak en doğru yaklaşım olacaktır. Burada konuyu hem mescidin bağımsız varlığının dışında, hem de mescidi asimilasyon amaçları için araçsallaştıran iktidarın farkındalığı içinde ele almak yanılgıları ortadan kaldıracaktır.
…
Dersim’de “38 kıyımı devam ediyor..”
Munzur manevi koruyuculuğuyla bizler için toplumsal kimliğimizin önünde duran bir benttir. Toplumlar kutsallar ve semboller yaratarak var olmuştur. Bent yıkılırsa toplumda yıkılır. Bu anlamın farkında olan iktidar güçleri toplumun çözülüşünü kutsalın gaspı ile tamamlamak istemektedirler. Bu açıdan bugün Munzur’a sahip çıkmak, bir bütünen Dersim’e sahip çıkmaktır.
Sistem müdahalelerine yöneltilen eleştiriler kadar, kendi vereceğimiz özeleştirilerde bu açıdan kaçınılmaz olmakta. Munzur’u hem kendimizden, hem de iktidar yapılanmalarının asimilasyoncu yönelimlerinden korumamız gerektiği gerçeği ile karşı karşıyayız. İlk önce Raa/Rêya Heq itikadının Xızır’ın Mekanı olarak kodladığı Munzur’la olan ikrarımızı yenilememiz gerektiği açıktır..
“Çemê Munzurî, Xanê Xizirî..”
DEM Parti Milletvekili ve İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan, Abdullah Öcalan ile 28 Ağustos’ta yaptıkları…
Dersim’in Mazgirt ilçesinde tek lise olan Fatih Çok Programlı Anadolu Lisesi, öğrenci sayısının 16’ya düşmesi…
Türkiye’nin yeniden barışı konuştuğu bu günlerde, karlarla örtülü bir Kürt köyünden yükselen bir hikâye beyaz…
DEM Parti, CHP İstanbul İl Yönetimi’nin görevden alınmasına ve kayyım atanmasına tepki göstererek yargının…
Özgür Özel, CHP İstanbul İl Kongresi’nin iptal edilmesine yönelik yaptığı açıklamada ‘Atanan kayyım heyetinden görevi…
Dersim’de 1 Eylül Dünya Barış Günü, Dersim Emek ve Demokrasi Platformu’nun çağrısıyla düzenlenen yürüyüşle kutlandı.…