Dersim’in Madımak’ı Sekasur’u bilir misiniz? Sekasur ateşte sınanan insanlığın haykırmaya devam eden çığlığı ve kadim ilim-irfan merkezi olan Axuçan ocağının tütmeye devam eden büyük acısıdır..
Ehriman’dan bu yana karanlığın bin bir türlü tonu, aydınlığı kendi gerçekliğiyle vurur. Ateşin cevheri ışık ve aydınlıkla bezelidir. Karanlığın devreye girerek hüküm sürmeye başladığı dönemlerde cevher kaynağına tezat düşürülür. Artık iki ateş vardır o vakitten sonra. Biri kadim ocak geleneğine dayalı asla sönmemesi gerektiğine inanılan ve üzerine berrak bir suyun dahi dökülmesinin onun ruhunu inciteceği düşünülen kutsal ateş kültü. Ötekisi ise muktedirler elinde bir zulüm aygıtına dönüşen ateş silahları. Kadim ateş kültü, ateşten ve güneşten esinlenerek ışık felsefesi oluşturmuş ve bu felsefe ekseninde özgür dünya ve toplum tahayyüllerinde bulunmuştur. Ateşi zor aygıtı haline getiren muktedirler ise, kadim ateş ve ışık kültünü yine ateşten oluşturdukları silahlar eli ile dizginleyerek daima yok etmek istemiştir.
Tarihte “cennet tapularını” parselleyerek satılığa çıkaran aynı muktedirler, cehennem ve ateş ilişkisini de ışık ve aydınlık taifelerine karşı bu yönde ittifaka geçirmiştir. Kadın öncülüğünde başlayan yasaklı bilgi ağacından meyve yeme cüretinden, aydınlanma peşinde ki insanın hakikat arayışı yönünde ki tüm eyleyişlerine kadar bu denklem işletilerek her gelişme boğulmak istenmiştir. Işıkta boğulmak, ateşlerde sınanmak..
Bu yüzden denilebilir ki Madımak vahşeti ilk değildi, sonda olmadı. Ortaçağ Avrupa’sında cadı avlarına takılarak yakılan kadınlar, toprakları ateşli ağır silahlarla işgal edilen ezilen halklar, Nazi kamplarında kurulan fırınlarda cayır cayır yakılanlar ve Suriye çöllerine kaçırılıp yakılarak katledilen Ezidi Kürtlerde birer Madımak vahşeti yaşamıştır. Aynı mana olayların özgünlüğünde tersten de kurulabilir ve o şekilde de adlandırılabilir. Öz olan insan hakikatinin yitimidir. Vurgu ve benzeyiş yitirilen gerçekliğin ortak paydalarınadır. Rêya Heq Alevi hafızasının döngüsel tarih okuması tüm bu süreçleri hissederek birbirleriyle bağlantılı bir şekilde okur. Bu bakış açısına göre zulümle beraber direniş ve hakikat arayışlarının da devriyeler ve don değiştirmeler silsilesi halinde günümüze kadar geldiğine inanılır.
Sekasur..
Tıpkı Madımak’ta yakılarak katledilen halk ozanları ve aydınlar gibi, Dersim tertelesinde de aralarında çocukların ve yaşlıların bulunduğu 24 Axuçan ocağı evladı yakılarak katledilir. Dersim’in acı heybesinde onlarca Madımak vardır aslında. Her biri birer insanlık vahşeti. Her biri kan donduran cinsten..
Dersim tertelesine giden sürecin devlet nezdinde ki ideolojik gerekçelendirmeleri basamak basamak ören resmi raporlaşmalar, Dersim’e yönelik tedip(yola getirme, uslandırma) ve tenkil(uzaklaştırma, kökünü kazıma) harekatının kaçınılmaz olduğunu sürekli vurgular. “Ağa ve Seyitlerin feodal egemenliklerine son vermek ve yeni kurulan cumhuriyetin değerleriyle birlikte Dersim’e medeniyet götürmek” gibi gerçeği örtmek adına ileri sürülen propaganda amaçlı argümanlar öne çıkarılır.
İttihat ve Terakki döneminde parametreleri somutlaşan “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak(çağdaşlaşmak)” anlayışı, Cumhuriyetin kuruluş dönemine giden kısa bir süre hariç(1921), geride kalan tüm yüzyılına da damgasını vurur. Bu üç başlıkta tarife kavuşan ideolojik okumalar, biz ve öteki yaratımına dayanan kavrayışlara savrularak, Mezopotamya ve Anadolu coğrafyalarının çoğulcu yapısına tekçi dayatmalarda bulunur. Hristiyan halklar ve Kürtler başta olmak üzere birçok halk bu dayatmaların kurbanı olur.
Dersim’de Kürt ve Alevi kimliklerinin tarihsel olarak oluşmuş olan kültürel kesişimleriyle birlikte, kendilerini bir sentez olarak inşa ettikleri özgün bir bölgedir. İnşa edilen sentez kimliği(Kirmanç) toplumsal bir form olarak yarı-özerk süreklilikler içerisinde devam ettiren ocak sistemi ve aşiret örgütlenmesi, Kemalist rejim tarafından “ağa ve seyitlerin yönetiminde çağdaşlaşmaya karşıtlık ve cumhuriyete karşı isyan” şeklinde işlenir. Dersimlinin toplumsal varoluş halinin doğal gerçekliği bu yönde geliştirilen kara propagandalar ile ters yüz edilir. Kürt ve Alevi kimlikleri ise Türk ve İslam(Hanefi) kimliklerini esas alan tekçi ulus devlet politikaları ekseninde ‘tenkil’ hedefleri olarak belirlenir.
‘Türk olmayanlara yalnızca köle olma hakkı’(1) tanıyan ırkçı politikaların dikkatini üstüne çekerek, “Kürtlüğün merkezi” ve “çıbanbaşı” olarak işaretlenen Dersim, birçok yönden ortadan kaldırılması gereken bir sorunsallık olarak tanımlanır. Raa/Rêya Heq Alevi inancının Dersim’de toplumsal sürekliliği sağlayan gerçekliği ilk elden dağıtılması gereken hedeflerden biri olarak görülür. Bu yönelim ekseninde birçok alanda inancın temel örgütsel yapısını oluşturan ocaklara karşı çeşitli müdahaleler açığa çıkar. 1925 yılında Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla illegalleştirilen Alevilik, Tertelê döneminde ise Ocakzade Pirlerin katledilmeleri ve sürgünleri gibi birçok yönelime maruz kalır. Derweş Cemal ocağından Firik Dede ve babasının belirtilen süreçte yaşadıkları, dönemin politikalarını aydınlatmak adına önemlidir. Firik Dede ve babası cem erkânlarının yasaklandığı bir dönemde, yol itikadından vazgeçmeyip Batı Dersim’i karış karış gezerek Kirmanç cemaatleri arasında cem bağlarlar. Sonuç olarak ihbarlar, gözaltılar ve sürgünler asla peşlerini bırakmaz. En son 1980 darbe sürecine girildiğinde Firik Dede’de ateşle sınanır. Oğlu Behzat Firik bir ağaca bağlanıp diri diri yakılarak katledilir (2)
Bu politikalar ekseninde tertelê döneminde Axuçan ocağının merkezi olan Xozat Bargini köyü de hedefe konur. Köy ağır silahlarla kuşatılır. Dersim genelinde yaşanan katliamın boyutları halk tarafından bilince çıkarıldığından Bargini köylüleri arasında “erkekleri öldürecekler, kadınlara kötülük yapacaklar” kaygısı oluşur. Askerler Barginili erkekleri toplarlar. Kadınlar ise bütün kaygıları ile beraber köyde bulunan Axuçan türbesine giderler. Türbe içerisinde hep birlikte ikrarlaşırlar. Köyden silah sesleri gelmesi durumunda, türbe içerisinde bulunan bir bölümde teslim olmamak adına ‘kendi darlarını’ kurarlar. Askerlere milislik yapan bir kişi, köy meydanında kurşuna dizilmek üzere toplanan erkekler için, “bunlar Pirdir silah taşımazlar” der ve bunun üzerine asker o gün köyden geri çekilir. Askerin çekilmesinden hemen sonra türbeye giden erkekler, kadınların teslim olmamak adına yaptıkları vakur hazırlık ile karşılaşırlar. Axuçanlı kadınlar teslim olmaktansa kendilerini asmayı yeğleyerek, hazırladıkları idam düzeneği karşısında hazır kıta beklemektedirler..
İlerleyen günlerde köyde yaşayan Turabi Baran ve Hasan Canan Xozat’a çağrılır. Kendilerinden sakal ve bıyıklarını kesmeleri istenir. Pirler asıl meselenin başka olduğunu ve kendileri hakkında fermanın çoktan yazıldığını anlayıp, sakal ve bıyıklarının inançları nezdinde kutsal olduğunu ve bu yüzden kesmeyeceklerini vurgularlar. 14 Ağustos 1938’de köylülerin hayvancılık mesleğini icra ettikleri Xane yaylasına tekrar askerler gelir. Yaylada bulunan Baran ve Canan ailesine nüfus sayımı yapacaklarını ve kendileriyle karakola gelmeleri gerektiğini söylerler. Axuçan Pirleri neyle karşı karşıya olduklarının bilinciyle “Kerbela’ya gidiyoruz” diyerek yanlarında ki silahlı askerlerin eşliğinde yola koyulurlar.
Karakola yaklaştıklarında askerler karakolda yoğunluk olduğunu belirterek çocuk, genç, kadın ve yaşlılardan oluşan 24 Axuçanlı ocak evladının yönünü Sekasur alanına çevirir. Xecê Ana ilerleyen yaşından kaynaklı yolda yürümekte zorlanır. Xecê Ana dönüşte alınacağı söylenerek geride bırakılır. Yaklaşık 8-9 kilometre süren yolculuğun sonuna yaklaştıklarında geldikleri yöne dönüp bakarlar ve Xecê Ana’nın başının taşlarla ezilerek katledildiğini görürler. Katledileceklerini kesin olarak anlayan 24 Axuçan evladı, yaşadıkları telaşın ardından toplu halde bir samanlığa konulur ve kapı üzerlerine kapatılarak samanlık ateşe verilir. Ve Axuçan evlatları burada diri diri yakılarak katledilir. (3)
Tıpkı Madımak’ta olduğu gibi ateşte semaha durur Axuçan evlatları. Ocaklarında asırlardır tüten kutsal ateş, kendilerine karşı bir silaha dönüşür. Ateş, ateşle kırılır. Hawarlar gök kubbeye ulaşır.
Mürşid ocağı olan Axuçandan aldıkları hakikat ilhamı ile yaşayan ve yaşatan, Rêya Heq cemaatleri içerisinde ikrarı korumak adına yaşanan toplumsal problemlere çözümler bulan ve taliplerini şeyhülislâmlar ve kâdı-lar aracılığıyla fermanlar yağdıran zorba iktidarlara, hırsıza, arsıza, Pirsize, nursuza muhtaç bırakmayan Ana ve Pirler, sözüm ona medeniyetin önünde engel görülerek yakılırlar.
Bu vahşetten yıllar sonra Sekasur İnisiyatifinin başvurduğu hukuksal süreçler ve devamında yapılan kazı çalışmaları sonucunda alanda çok sayıda insan kemikleri bulundu ve toplu mezar açığa çıkarıldı. Aynı bölgede temsilen bir katliam anıtı yapıldı.
Sekasur’un Külleri ve Filizlenen Fidanlar
Dersim katliamının resmi kararının Bakanlar Kurulu tarafından alındığı gün olan 4 Mayıs tarihi katliamın başlangıç günü olarak kabul edilir. Bu yüzden 4 Mayıs günü Dersimlilerin hafızasında kara gün, yani “roza şaye, roja reş” olarak nitelendirilir. Her sene bu tarihte Dersim Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri tarafından çeşitli yöntem ve ritüeller hayata geçirilerek anmalar yapılır. Bu senede(2025) Demokratik Alevi Derneklerinin önerisi ve rehberliğiyle Sekasur katliam anıtının bulunduğu bölgede bir anma yapılarak, anıt çevresine sembolik olarak 40 fidan dikildi. Fidan dikimi için alana gidenler, yaptıkları yüzeysel kazılarda önlerine çıkan tabloyla bir kez daha katliamın vahşet boyutu karşısında sarsıldılar. Aradan geçen 88 yıla rağmen toprağı hafifçe eşelemeleri dahi karşılarına insan kemiklerinin ve küllerin çıkmasına yetti. Evet Sekasur’da toprağın içi hala insan kemikleri ve diri diri ateşe verilmenin ardından kalan küllerle dolu. Dolayısıyla daha kapsamlı araştırmaları bekleyen bir hafıza mekanı olarak yanı başımızda haykırmaya devam ediyor.
Fidan dikimi unutmamak, hatırlamak, bağlı kalmak ve yad etmek açısından büyük sembolik anlamlar taşımakta. Ana ve Pirlerin yakılarak katledildikleri yerde fidan dikmeyi, küllerinden doğan Anka Kuşu misali Rêya Heq halk gerçekliğini yeniden ve daha güçlü inşa etme niyeti olarak okumak mümkün. Bu perspektifi klavuz edinerek yola revan olanların, anma sonrasında toplumsal inşa hedefi ile bütünlüklü bir tablo oluşturmaları anlamı daha fazla büyütecektir.
Bunun için ilk sınav katliam alanı civarında yapılması projelendirilen kum ocağına karşı verilecek şüphesiz. Axuçan ve Üryan Xızır ocağının bulunduğu köylerin tam ortasında yapılması tasarlanan pomza kum ocağı, bölgenin inanç merkezlerine, doğasına, tarım ve hayvancılık üzerinden işleyen ekonomisine ve bir bütünen yaşam alanlarına zarar verecek geniş bir alanı kapsıyor.
Kum ocağı projesi aynı zamanda Sekasur katliam anıtını da çevreleyen bir alanda kurulmak isteniyor. Bir katliam nişangesi olarak toplumsal belleğimizde yer edinen Sekasur alanında; inanç ve hafıza kırım politikalarına, ekonomisiz bırakma yönelimlerine ve doğa talanına karşı sesimizi yükseltme zamanı. Katliamın izlerini hafızalardan silme adına geliştirilen bu projeye karşı, acılarımıza ve doğamıza sahip çıkmak adına bir mücadele alanı bizleri bekliyor.
Alıntı:
Amerikalı temizlik uzmanı Jared, küf temizliği konusunda etkili ve zararsız bir yöntem paylaştı. Bir…
Hepimiz bir uçağa bindiğimizde kaptan pilotu veya yardımcı pilotu selamlayarak kokpit kapısından geçeriz. Ancak çoğu…
Anadolu kültüründe mangal, sadece bir yemek hazırlama yöntemi değil; aile ve dostların bir araya geldiği özel…
Manisa’da polis lojmanında şüpheli şekilde ölen 26 yaşındaki Yeşim Akbaş’ın davasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, beraat…
DEM Parti heyetinin, PKK’nin fesih kararın ve İmralı'da Öcalan'la görüşmesinin ardından siyasi parti ziyaretleri sürüyor.…
Kadın Koalisyonu, hükümetin yerel yönetimlere yönelik yeni müdahale planlarına sert bir açıklamayla karşı çıktı. Koalisyon,…