Kırıla kırıla yaşamak

Düşe kalka yürüdüğümüz hayatta ne kadar çok kırılıyoruz. Yaşamda kırılmak için çok gerekçemiz var. Hayalimizdeki gerçek olmayınca bir cam bardak gibi kırılıp, dağılıyoruz. Her parçamız ayrı bir yere savruluyor ve dağılan parçalar tutmuyor bir daha.
İnsan en çok kalbinden kırılıyor ve insan en çok sevdiğine kırılıyor. İnsan yüreği sevdiğine papatya dalıdır; hassas, nazik ve kırılgan. İnsan inandığını görmeyince ve istediğini yaşayamayınca da tuz buz olur. Velhasıl yaşamda insan kırılmaya hazır bekliyor.
Kırılganlıklarımızı örtmek istesek de saklayamayız ve kolay iyileştiremeyiz. Bazen bir şarkının sözleri, bazen bir şiirin mısraı hatırlatır kırılmalarımızı.
Kırılmak için amadeyiz. Pusuya yatmış bizi bekleyen bir söz, bir davranış tarumar eder emekle büyüttüğümüz düşleri.
İnce bir sızı gibi yaşam boyu kırılganlıklarımızı cebimizde taşırız. Görmek istemesek de izleri yadigâr kalır yaşanılan zamandan.
Acıya katmerlenmiş olsa da kalbimiz kırılmaktan kurtulamaz. Acının malzemesi de kırılmalardan oluşmaz mı? İçinde büyüttüğün sevgi, gecelere sığdırdığın düşler, hiçleştiren zaman hep acının malzemesi değil mi?
Kırıla kırıla ömrün duraklarında yol alırken sevdiklerimizi hep geride bırakıyor ve dünyayı içine sığdırdığımız gülüşlerden vazgeçmek zorunda kalıyoruz.
Zaman ilaç denilse de kırılan kalplere deva olmuyor. Bir bir geride kalıyor sevilen, inanılan ne varsa. Kırık kalplerle yol alıyoruz bilinmezliklerde.
Kırılmak gerçek olsa da acıyla yürümeyi başardığımız gibi kırılganlıklarla yürümeyi de başarmalı. Asla vazgeçilmemeli kurulan hayallerden. Asla vazgeçilmemeli kırılganlığa kurban ettiğimiz sevgileri, dostluk ve ütopyaları.
Yaşam labirentinde hep çıkışı aramaktan vazgeçmiyorsak yaşam maratonunda da koşmaktan vazgeçmemeliyiz. Bu uzun koşuda yaşadığımız değil, varmak istediğimiz dünyayı yüreğin menziline koymalıyız.
Anlamı silikleştirilen ve değersizliklerle oluşturulan yaşamda acının kırgınlıkların hep sol yanımızı vurmasına fırsat vermemeli.
Yaşam bir gerçektir ve sadece istediğimiz önümüze düşmez. Gökyüzünden düşenin sadece yağmur ve kar tanesi olduğunu düşünmek yerine göğün yıldızlarının yüreğimizde olduğunu, güneşin sıcaklığının bizi var edeceğini düşünerek yaşamda yol almalı. Kırılmak ve kırmak yerine sevdanın gücüne bakmalı onun gücüyle var etmeli düşleri.

Dersim Gazetesi

Share
Published by
Dersim Gazetesi
Tags: ergin doğru

Recent Posts

Tarihi unut(tur)mayan hikâyeler

Sibel Özbudun – Temel Demirer Hızır Paşa bizi berdar etmeden Açılın kapılar Şah’a gidelim Siyaset…

3 gün ago

CHP’li vekilin ‘Dersim’ paylaşımına Özdağ’dan Sabiha Gökçen’li cevap

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun sosyal medyadaki “Dersim” isimli …

4 gün ago

Naci Görür, CHP’li milletvekillerine anlattı: Tunceli Depremi kapıda

CHP Milletvekillerinden oluşan çalışma grubu 9-11 Ocak tarihlerinde Elazığ ve Dersim'de depreme ilişkin yapacakları ziyaretler…

1 hafta ago

Gülistan Doku kaybolalı bugün tam 5 yıl oldu

Türkiye'de kadın cinayetleri, şüpheli kadın ölümleri ve kayıp vakaları gündemden düşmezken, bugün itibarıyla tam 5…

1 hafta ago

Dersim: Acı Şehrinin Yalnızlığı

Dört dağ arasında acılarıyla yaşlanan bir efsanedir Dersim. Acıları ağıt olmuş dile düşmüş, her söylenişte…

2 hafta ago

Ortadoğu Kaosunda Yeşil-Kırmızı Kuşak Projeleri ve Aleviler

İkinci Dünya Savaşının açığa çıkardığı yıkım sonrası oluşan yeni dengelerle birlikte kapitalist sistem içerisinde ABD…

2 hafta ago