Bazı topraklar dile gelmez. Sadece kokular taşır, kanla yıkanmış yaprakların kokusunu, ağıtlarla sulanmış dağ lalelerinin, kesintiye uğramış ninnilerin kokusunu. Dersim öyledir. Sustuğunda değil anlatıldığında ağlatır insanı.
Çünkü orada ölüm sessiz değildi. Çığlıklarla geldi. Uçak motorlarının uğultusuna karıştı, anaların göğsünde boğuldu.
Orada ölüm, ölüm gibi gelmedi. Gökyüzü koptu. Kurşunla, bombayla, gazla indi dağların üstüne. Çocuklar ağlayamadı. Boğazlarında patladı çığlık. Dersim, suskun isyan değildir, bastırılmış hafızadır. Her bastırılan hafıza gibi, eninde sonunda tarihin karanlık koridorlarında yankılanır. Bu yazı, o yankının bir yansımasıdır.
Dersim’in resmi adı: Tedip ve Tenkil.
1937 yılında Bakanlar Kurulu, Tunceli Kanununu çıkardı. 4 Mayıs 1937’de Atatürk’ün imzasıyla yürürlüğe giren kararda şu ifadeler yer aldı:
“Tunceli vilayetinde umumi müfettişin emri hilafına hareket edenlerin ve devlet otoritesine karşı gelenlerin temkili için askeri harekat yapılacaktır.”
Tenkil-yani yok etme.
Bu kelime devlet arşivlerinde geçti.
Bu isyancı gruba değil, sivil halka karşı organize edilmiş bir harekattı. Alevi, Kürt kimliğini taşıyan bölge halkı, merkezileşmeye, asimilasyona, zorunlu iskana boyun eğmiyordu.
Ceza, topluydu.
Resmi belgelere göre, 13 bin 160 kişi öldürüldü. Gerçeği bilenler ise, gözlerini yere indirerek fısıldar. Daha fazla, çok daha fazlaydı.
Sabiha Gökçen, Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotu, operasyonlara bizzat katıldı. Uçaklardan atılan bombalarla dağ köyleri dümdüz edildi. Gökçen, 1937’de Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajlar şöyle diyordu.
“Tunceli’de bir tek direniş bile kalmamıştı. Biz oraları medeniyete açtık.”
Bu medeniyet ağıt ile konuşulan Kırmançkiyi susturdu. Munzur’un kenarında boğulan çocukların dili ile birlikte inançta gömüldü.
Nuri Dersimi, anılarında şunu yazar:
“Ben bir sabah, Pir Sultan’ın dilini konuşamayan torunlarla karşılaştım. Çünkü anaları dillerini mezara gömmüştü.”
Tanıklıklar var.
Hala torunların anlatmaktan korktuğu, dedelerin mezar taşını gece gömen insanların taşıdığı yük kadar ağır.
1938’de Halvori Mağarasında yüzlerce sivil, sığınmışken bombalandı. Resmi raporlarda, mağaralara gaz bombaları atıldığı yazılıdır. O sırada içeride 200’den fazla kadın ve çocuk vardı.
Bir kadın, çocuğunun ağlaması yakalanmalarına sebep olmasın diye Munzur kıyısında taşla bastırdı bebesinin göğsüne. Kendi elleriyle susturdu yavrusunu. Sonra ölümü bekledi. Ama o anne ölmeden önce ölmüştü zaten. Ne bir mezar taşı, ne bir sicil kaydı, ne de ismi var o annenin.
Orgeneral Abdullah Alpdoğan, 1937’de Genelkurmay’a sunduğu raporda şöyle yazar:
“Bölge halkı hayvan gibidir. Uygarlığın dışındadır. Dillerini değiştirmedikçe adam olmaları mümkün değildir.”
Bu sözler soykırımın gerekçesi olarak sunuldu. Bugün o topraklarda hala dedesinin mezarını bulamayan torunlar yaşıyor.
Dersim sürgünleri, Türkiye’nin dört bir yanına dağıtıldı. Soyadı kanunu ile kimlikler değiştirildi. Aile bağları koparıldı. Binlerce insan bugün hala kendi dedesinin asıl adını bilmez.
Bir tanık şöyle anlatır:
“Dedem ağladığında Kûrmançi, konuşurdu. Ne zaman konuşsa babaannem ses etmeden içeri girerdi. Meğer öldürülen kardeşlerinin ağıtlarını söyler dururmuş.”
Seyit Rıza, idama giderken halkının onurunu bağırarak teslim etti:
“Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Bende diz çökmedim Bu da size dert olsun.”
Ama dert olmadı. Ne Seyit Rıza’nın, darağacında sallanan yaşı, ne de yaşı büyütülerek idama sehpasına getirilen oğlu Resik Hüseyin’in hayatı vicdanları sızlattı.
Munzur hala akıyor. Ama sadece su değil, unutturulmak istenenleri de taşıyor. O dağlar dile gelmese de, rüzgar sessiz bir ağıt çalıyor kulağımıza.
Dersim affetmez, ama anlatanı bağışlar.
Bu yazının amacı öfke değil yüzleşmedir. İnkar sürdükçe, travma da devam eder.
Dersim, Aleviliğin vicdan terazisinde tartılmış en ağır sınavıdır. Ne devlet özrü vardır, ne de toplumsal hafıza çalışması.
Halbuki biliyoruz. Adalet, yalnızca mahkeme salonlarında değil, arşivlerde de aranır.
Dersim susmadı, unutmadı, affetmedi.
Yarasını anlayanı, anlatanı, elini uzatanı bağrına basar.
Bu ülkenin yüzü toprağa dönük. Oysa o toprağın altında, cevap bekleyen binlerce kefensiz insan var.
Vicdan ancak o sesleri duyabildiğinde insan kalabilir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, anılarını kaybeden DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi ve TBMM Başkanıvekili…
Çamaşır ve bulaşık deterjanlarının kimyasal içerikleri, zamanla vücudumuzda birikerek sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Bu nedenle,…
Baba, hayatın bütün rengi gitti. Benim bildiğim hayat bitti. Yeni bir hayat başlıyor şimdi. Ürkütücü,…
Baharın gelişiyle birlikte, binlerce yıllık geçmişe sahip Hıdırellez Bayramı için geri sayım başladı. Orta Asya’dan…
Dersim 1937-38 Katliamı'nın yıldönümünde İstanbul'daki çok sayıda Alevi grubu ve yöre derneği, Kadıköy Rıhtım'da düzenlenen…
Ödem, vücudun dokularında aşırı sıvı birikmesi sonucu ortaya çıkan şişlik durumudur. Genellikle ellerde, ayaklarda, bileklerde…