“Alevi topluluklarının kaçınması gereken şey Kemal Kılıçdaroğlu nezdinde üretilen bu mazlumiyet söyleminden uzak durmak ve Kılıçdaroğlu’na belki de en ağır eleştirileri Alevilerin yöneltmesi gerekiyor.
Son günlerde popüler olan bir slogan vardı ya, birleşe birleşe kazanacağız. Ben bütün Alevi toplantılarında yıllardır hep tersini söyledim. Ve şu anda da yine onu hatırlatacağım. Birleşe birleşe değil, bölüne bölüne, mümkünse atomize olalım.”
Nasıl kaybedildi o zaman bu seçim?
Bu sorunun yanıtını vermek belki erken ama sadece şu kadarını söyleyeyim; AKP’nin siyaset tarzıyla CHP’nin Altılı Masa’nın ve hatta Emek ve Özgürlük İttifakının siyaset yapma tarzlarının aslında aynı olduğunu gördük. Aralarında hiçbir fark olmadığını. Daha önce HDP’nin tarzı çok farklıydı ama bu kez belki kendisinin aday çıkarmaması dolayısıyla, Kılıçdaroğlu’nun manevralarına mahkûm olması nedeniyle olabilir. Siyaset dediğimiz şey öncelikle sokakta yapılan bir şeydir. Sokakta ve gerçek insanlarla yapılır, yüz yüze ilişkiyle, kapı kapı dolaşarak, insanları sokaklara, meydanlara çıkartarak insanları protesto eylemlerine çıkartarak yapılır. Ve bu tarzın tümden terk edildiğini gördük. Ama AKP aslında bu tarzı terk etmemişti. AKP sokak sokak siyaset yapmayı sürdürüyordu. Hiçbir zaman bırakmadı.
Devlet imkanları nasıl kullanıldı?
AKP doğrudan doğruya hanelere ulaştı devlet imkanlarını, devletin mali imkanlarını kullanarak ve üstelik bunu son altı ayda seçim satım haline girince de yapmış değil. Sadece son altı ayda hızlandırdı. Milyonlarca insana ulaşmayı başardı. Yüz yüze ilişki içinde ulaştı ve hane ziyaretleriyle yaptı bunu.
Oysa CHP ve diğerleri seçimi adeta bir lider kültü ve kurtarıcı figür etrafında şu gelecek, bu gelecek, şu gelirse kurtulacağız, bu gelirse battı ülke etrafında örmeye çalıştılar. Ya da işte Kılıçdaroğlu’nun tamam etkilerini kabul ediyorum ama çektiği kısa videolarla. Fakat asli olarak yani siyasetten anladıkları şeyin esasta AKP tarafından çok başarıyla yürütülen şeyle aynı şey olduğu görüldü ve bununla yarışılamayacağı. Yani bir anlamda buradan daha ideolojik, politik bir şeye sıçramışsa siz AKP’nin sloganlarını tersine çevirerek seçim kazanamazsınız. Reddederek de seçim kazanamazsınız. Yani size milliyetçilik üzerinden saldırılıyorsa, biz de milliyetçiyiz, vatanını seven sandığa gelsin diyerek seçim kazanamazsınız.
Biz vatanını seven sandığa gelsin diye değil. Belki tam tersini yapmalıydık. Gülücüğü olan sandığa gelsin, vatan haini olan sandığa gelsin demeliydik. Çünkü karşı tarafın dilindeki vatan, millet, halk zaten bizim ilimizdeki vatan, millet ve halkla aynı değil ki. Eğer buradan oy kazanacağını, bu kadar sağcı ırkçı bir argümanı seferber ederek oy kazanacağını düşünüyorsan, gerçekten ya sen de sadece ve ırkçısındır esasen ya da tümüyle pragmatist oportünist bir çizgiye savrulmuşsundur.
Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy hiç fena bir oy değil hak edilmiş bir oy mu?
CHP üç, dört büyük şehrin yerel yönetimini ele geçirdiği halde buralardan oy üretemeyen, seçmen üretemeyen bir parti. Esasen zaten seçimi kaybetmeye mahkumdu. İmamoğlu Trabzon’da şurada burada gezeceğine İstanbul’da mevcut icraatlarıyla seçmen üretebilmiş olsaydı, aynı şekilde aynı şekilde İzmir’de Tunç Soyer seçmen üretebilmiş olsaydı ya da Ankara’da Mansur Yavaş seçmen üretebilmiş olsaydı bu sonuç alınmazdı. Buralar çünkü büyük oy depoları ve buralarda ne yazık ki Kılıçdaroğlu lehine tek bir oy bile üretilememiş durumda. Ve bu yaklaşımla gidilirse dokuz ay sonra yerel seçimler var, muhtemelen onlar da kaybedilecek. Ha belki İmamoğlu çeşitli saha taktiklerini iyi becerdiği için belki ayakta kalmayı başarabilir ama Mansur Yavaş’ın işinin zor olduğunu düşünüyorum.
Seçim sürecini Alevi dünyası açısından nasıl yorumlarsınız?
Alevi dünyası aslında alttan alta, sessizce, belki adı telaffuz bile edilmeden söylemi inanılmaz biçimde topluluğun toplumun her kesimine yayıldı. Dedeydi, piroydu, medet ya huzurdu. Alevilik inanılmaz bir görünürlük kazandı aslında. Bu yanıyla Alevilik de kazandı, Aleviliğin görünürlüğü arttı. Bu kazanç hanemize yazılabilir.
Ama aynı zamanda Aleviler, Kürtlerle birlikte bu seçimin en büyük kaybedeni ne yazık ki. LGBTİ topluluklar, bireyler açısından da bundan sonrası çok zor geçecek. Ve kadınlar açısından.
Demokratik muhalefetin bundan sonraki seyri nasıl olacak?
Süleyman Soylu’nun seçim sürecinde yaptığı açıklamalar, HÜDAPAR’la ittifakla ilgili verdiği tırnak içinde müjde Kürtlere gözdağı ama sadece Kürtlere gözdağı değil o. Aynı zamanda bu paramiliter örgütün meclise sokulması, aktif siyaset sahnesinde meşrulaştırılması ve hukuki sisteme dair müdahale etme olanaklarının önünün açılması anlamına geliyor. Yoksa bir HÜDAPAR’ın zaten devletin bir aparatı olduğunu baştan beri biliyoruz. Bir de Yeniden Refah’ın eklemlenmesi bu dört kesim için Kürtler, Aleviler, kadınlar ve LGBTİ topluluklar için diğer alanlarda siyaseten manevra yapmak daha zor olacak. Ve büyük ihtimal ilk kurban onlar olacak. Ancak asıl büyük sınav burada başlayacak. Eğer LGBTİ bu toplulukları toplumdaki ‘sarı öküz’ olarak kabul edilip kurban edilirse sıra ötekilere de gelecektir. Çünkü asıl amaç büyük bir operasyonla toplumdaki i bütün demokratik eğilimlerin yok edilmesi.
HDP’nin yok edilmesi değil mesele, HDP’yi var eden dinamiklerin yok edilmesi. Örneğin Kürt kadın hareketinin yok edilmesi. Çok dinamik bir unsur çünkü. LGBTİ’ler de çok dinamik unsurdur. Alevilerin de en dinamik unsurları tasfiye edilecek.
Dolayısıyla asıl mesele şu ya da bu örgüt meselesi değil artık mevcut rejim için. Doğrudan toplulukların içindeki demokratik her unsurun ezilerek militarize edilmesi. Ancak muhalefetin en azından Altılı Masa’yı ve hatta HDP’yi de katarak söylüyorum; bence buna güçlü bir yanıt verebileceğine dair ne yazık ki hiçbir işaret yok. Öyle ki, Selahattin Demirtaş’ın kendi partisi bile seçim zafer konuşmalarında, “idam isteriz” çığlıklarına karşı güçlü bir ses çıkaramadı. “İdam isteriz” sözü sıradan ve sessizce geçiştirilecek bir durum değil.
Bundan sonra siyasi partilere ne düşer? Ya da bu toplum artık tüm bu siyasi partileri bir kenara bırakıp kendisi mi siyasete dahil olmalı?
Toplumun tüm üyelerinin siyasallaşmasından başka çözüm yolu ve çare yok. Yani siyaseti, siyasi partilerin eline, siyasi partileri yetkili kurulların eline, yetkili kurulları da liderin eline terk ettiğimiz ölçüde ne yazık ki bu sonuçtan kurtulma şansımız yok ve böyle olmaya devam edecek.
Bu tüm siyasi partiler için geçerlidir. HDP için de geçerli, CHP için de geçerli, AKP için de geçerli. Kimilerinde nüanslar olsa bile nihayetinde birisi eline kalemi alıyor ve bizim adımıza kararlar veriyor. Bizim adımıza uyguluyor. Yeni bir örgütlenme modelinden söz etmiyorum. Mevcut siyasal partiler yasası içinde bile eğer yasal partiler bu zihniyetten arınabilse ve gerçekten de demokratik mahiyette örgütlenmeyi başarabilse, o sayede zaten örgütten söz edebiliriz. Şu anda bir örgütten söz etme şansımız yok hiçbiri için. Bunda sadece HDP istisna oluşturuyordu. HDP de çok kan kaybetti bir örgüt olarak. O da Kürtlerin CHP’si olma yolunda. Ancak ve ancak tabandan yeniden örgütlenerek, örgütün esasen kitle olduğunu, topluluk olduğunu, temsiline soyunduğunuz bünyenin ta kendisi olduğu ve örgütün o bünyeden başka bir şey olamayacağını, o bünye yoksa eşittir lider, eşittir örgüt olamayacağını bu seçim açıkça gösterdi açıkçası. Özellikle CHP örneği nezdinde çok açık gösterdi.
Aleviler bu süreci nasıl yorumlamalı, nasıl bir model geliştirmeli?
Alevi seçmenlerin birkaç şeyden kaçınması gerekiyor. İnanılmaz bir Kemal Kılıçdaroğlu güzellemesi var. Dikkat edilirse Kemal Kılıçdaroğlu’nun mazlum fotoğrafları paylaşılıyor. Erdemlerinden söz ediliyor. Nezaketinden söz ediliyor. Devlet terbiyesinden söz ediliyor. Evet eminim Kemal Kılıçdaroğlu’nun bizim bilmediğimiz, tanık olmadığımız, görmediğimiz bir yığın erdemi vardır. Ben de eminim. Çok zarif bir insandır. Bazı kabalıklarına tanık olmuş olsak bile çok zariftir hiç kuşkusuz. Ama en başta Alevilerin kendine kestirmeden şunu söylemesi gerekiyor. Bana ne?
Alevi topluluklarının kaçınması gereken şey Kemal Kılıçdaroğlu nezdinde üretilen bu mazlumiyet söyleminden uzak durmak ve Kılıçdaroğlu’na belki de en ağır eleştirileri Alevilerin yöneltmesi gerekiyor. Sen eğer Alevi olduğunu iddia ediyorsan Ali kökenli olduğunu beyan etmişsen nasıl olur da bu kadar göçmen düşmanı olabilirsin, nasıl olur da Kürt sorununa dair tek bir sözün olmayabilir? Nasıl olur da Diyanet’e dair tek bir cümle kurmazsın? Ve bütün bunlar ortadayken kalkıp Alevi kökenli olduğunu söylemekten utanmıyor musun? Çünkü bu haliyle sanki seçim bitmemiş gibi Kılıçdaroğlu’na teslim etmiş oluyoruz Alevi topluluklarını. Biz Kılıçdaroğlu’na oy verdik. Gönlümüzü vermedik, kusura bakmayın da sadece oy verdik.
Dolayısıyla Kılıçdaroğlu kazansaydı ne olacaktı halimiz? Gerçi ben söylemiştim daha beter olur Alevilerin hali diye. Kesinlikle daha beter olur. Çünkü pazarlık güçleri de olmayacaktı o kez. AKP’yle zaman zaman pazarlık imkanları doğuyor siyasetin cilveleri yüzünden. Ya da AKP’nin başka meşruiyet arayışları yüzünden. Kılıçdaroğlu kazansaydı bu imkân da elimizden gidecekti yani.
Ya inanç örgütlenmesi?
Aleviler açısından; toplumu birbirine bağlayan mekanizmaların yeniden canlandırılması, ihya edilmesi, diriltilmesi, modernize edilmesi, topluluk bağlarının sıkılaştırılması gerekiyor. Yani örneğin aynı Alevi örgütüne üye olan insanların sadece ve sadece birbirlerini kırk yemeklerinde, ölüm yemeklerinde görmesi kabul edilebilir bir şey mi? Hayır. Bunların doğru dürüst cemlerde, musahiplik bağlarıyla, kirvelik bağlarıyla bağlanması gerekiyor.
Bir topluluğu kuran eninde sonunda ayindir. Ayininiz yoksa, toplumunuz da yoktur. Basit örnek, ulus. Ulus dediğiniz şey bayrak, İstiklal Marşı töreni, Andımız ve benzerleri etrafında kurulur. Boşuna mı ulusalcılar çığlık atıyorlar bayrak vesayeti diye. Topluluğu birbirine bağlayan şey o.
Şimdi Alevilerin ne yazık ki kendi elleriyle tahrip ettiği şey de bu ayin etrafında yeniden örgütlenmek gerekiyor. Dolayısıyla Alevi topluluğun her bir üyesinin birbirine karşı sorumlu olması gerekiyor. Bu duyguyla bu dinsel anlayışla hareket edilmeli. Ancak bunu hatırladığımız ölçüde o zaman Kılıçdaroğlu’nun karşısına da çıkarız, HDP’nin karşısına da çıkarız Gel bakalım kardeşim, sen nasıl oldu da Garo Paylan’ı aday göstermedin, sen koskoca Alevi toplumu Celal Fırat’tan mı ibaret sanıyorsun diye sorarız.
Bu toplulukların örgütlü gücüyle de ilgili bir şey değil mi?
Son günlerde popüler olan bir slogan vardı ya, birleşe birleşe kazanacağız. Ben bütün Alevi toplantılarında yıllardır hep tersini söyledim. Ve şu anda da yine onu hatırlatacağım. Birleşe birleşe değil, bölüne bölüne, mümkünse atomize olalım. Atomize bireyler olarak şubenin yönetimine, örgütün yönetimine ve delege sistemine karşı çıkarsak bir değişim olur. Atomize olmak dediğim böyle bir şey.
Bu yapılabilseydi Alevilik içinde ulusalcılık, kendini Alevilik diye pazarlayabilir miydi? Hayır. Çünkü o bölünme sırasında saflar belli olacaktı. Şimdi maşallah en ırkçı, en faşist bile göz göre göre kendini Alevi diye pazarlayabiliyor, Alevi kurumlarında görev alabiliyor. Kendisi devletli olduğu için daha Alevi. Büyük bir Alevi toplantısında sözüm ona demokratik Alevi hareketinin en ağır toplarının olduğu toplantıda, birisi Kürtçe konuştu diye kavga çıkaranlar var.
Bölünelim, bir şeylerden kopalım. Neden kopalım? Bildik yollardan ve yıllardır denenen yollardan kopalım. Ayin üzerinden, Aleviliğin dinsel vasıfları üzerinden başka tür birliktelikler inşa etmeyi denemenin tam zamanı. Çünkü çöküş zamanları aynı zamanda fırlama zamanları olabilir kolaylıkla, bu bir avantajdır. Ve bu yapılabilirse eğer o zaman hepimizin özlediği o bir araya gelme olur. Öncelikle talipsek talipliğimizi hatırlayacağız ve dedelerimizden başlayarak eleştirel yaklaşmayı öğreneceğiz. Bu dedelerimize saldırmak değil aksine siz görevinizi yapmıyorsunuz ve bu toprağa sorumlusunuz demek.
Aleviliğimizi yaşatabilirsek yani hikayeden çıkarıp yaşanabilir hale getirebilirsek belki Alevi hareketi açısından, Alevi toplumu açısından da ön açıldığı dönemler de olabilir. Belki bu şerrin hayrı da bu olabilir.
Dersim Belediyesi’nde başlatılan nöbete katılan yurttaşlar, “Dersim’e sefer olur ama zafer olmaz” diyerek irade gaspına…
Dersim Belediye Eş Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün de aralarında olduğu…
Dersim Belediyesi'nde başlatılan nöbet eyleminde eşbaşkanlar, kararın kayyım hazırlığı olduğunu belirterek mücadele çağrısı yaptı. Dersim'de…
Dersim Belediye Eşbaşkanı Cevdet Konak ile Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'e 6 yıl 3'er ay…
Elâzığ’da 32 yaşındaki Burcu Demir’i 8 Şubat’ta katleden Uzman Çavuş Murat Coşansel’in yargılandığı davanın 4.…
Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) 15. Bölge Müdürlüğüne bağlı Tunceli Şubesi ekipleri, il genelinde…