Kürt Alevileri (Réya /Raa Heqiye) ve Ermeniler

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Mezopotamya ve Anadolu’nun kadim halkları Kürtler, Süryaniler, Asuriler, Ermeniler ve burada adını sayamadığımız nice halklar; 19. yüzyılın sonlarına kadar barış içinde bir arada yaşamaktaydılar. 20.yüzyılın başlarında, Osmanlı üzerine inşa edilen Ulus-devlet modeli ekseninde geliştirilen “etnik arındırma“ sitemiyle bir “Pantürkizm, Kemalist-Türk kimliği“ yaratıldı. Kadim halklar biri birilerine düşürüldü ve en sonunda gayri Müslimlere etnik temizlik yapılırken, Müslüman Kürtler; Türk-İslam senteziyle Türkleştirilmek istendi. İlginçtir; bugünlerde yaşadığımız 24 Nisan 1915, Ermeni soykırımının tartışmaları hala canlılığını korumaktadır. Bu antik coğrafyada Ermenilerle, Alevi Kürtlerin (Réya/Raa Heqiye) arkaik ve bir o kadar da iç içe geçmiş ortak tarihsel yönleri bulunmaktadır. Bu makalemizde, Ermeni-Kürt Alevilerinin ortak yaşam alanlarının temeli olan “dil ve inanç“ bazındaki kültürel artılarına temas edilecektir.

Kürtlerin ve Ermenilerin dili

Mezopotamya halklarının yani Kürtlerin, Farsların, Ermenilerin ve hatta bazı Hint toplulukların  ortak inancı, Zerdüştlüktü. Zerdüşt’ün kutsal kitabı Avesta’nın dili, bu halkların ortaklaşa kullandıkları ve ondan faydalandıkları en eski dillerden biriydi. Konu ile ilgilenen dilbilimcileri (Filogog) Avesta’nın dilinin “Med dili” olduğunda hem fikirdirler. Med dilindeki çoğu kelimeler, Kürtçenin bütün lehçelerinde yer almaktadır. Keza Ermenice dilini oluşturan çoğu kelime ve sözcüklerin Avesta’nın  dili, yani Med ve Hint (Arya) dillerinden geldiği genel bir kabuldür (Yalgın, 2016).

Örneğin; Ahmet Esat Uras (1882-1957) “Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi” (Belge yay. İst)” adlı eseri bu konuda farklı yazılı kaynaklardan edindiği bilgilerle doludur. Uras, bu çalışmasının “Dil ve Edebiyat” bölümünde, yerli ve yabancı yazılı kaynaklarında derlediği konu ile ilgili bazı veriler sunmaktadır. Hemen belirtelim ki Uras, söz konusu çalışmasını, elbette “Türk Tarih Tezleri ”ne kaynak oluşturacak bir şekilde hazırlamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun son deminde, İttihat ve Terakki (1889-1918 ) kadrolarının 1909 da, ısmarlama olarak “Ermenileri araştırma görevini” Uras’a verdikleri zaten bilinmektedir.

Bununla birlikte Uras; farklı kaynaklarda ve hatta Ermeni yazarlarının Ermenice yazdıkları orijin eserlerinde, kaynağını da göstererek incelediği ve kısmen bilimsel gerçekliğe de haykırı olmayan, “Ermenilerin dili ve edebiyatına ilişkin” bir dizi veriler sunmaktadır. Konumuzla alakalı olarak Uras, dilsel manada şu hususların altını çizmektedir.

“Kitab-ı Mukaddes’in çevrilmesi dolayısıyla çeviriciler tarafından Ermeniceye, Rumcadan, Asuriceden ve diğer dillerden alınmış ve bir çoğu da İranlılar, özellikle Medyalılar ile, Portlarla uzun zaman birlikte yaşamışlardır. Şüphesiz birbirilerinin dilini de anlıyorlardı. Şu halde Ermeni dilinin de Pehlevi dili ile bir asıldan olduğu ve İranlılardan gelenek, kültür bağları bulunduğu anlaşılır (…). Ermeniler, Rumca ve Fars dilleri ile yazarlardı. Milattan bir yüzyıl öncesine kadar  Rumca ve Farisi, büyükler ve soylular tarafından kullanılırdı. Ermenice daha çok halk dili idi” (Uras, 1987: 108) der.

Nitikin kendi araştırmalarında Kürtçe ve Ermenice arasındaki benzerliğin ana kaynağını,  M.Ö. 2.yy da Kuzey-Batı Mezopotamya ve Kuzey < Rojava Suriye’de Hurri dilini göstermektedir (Nitikin, 1991: 43). Nitekim Ermeniler 4.yüzyıla, yani Hristiyanlığa geçene  kadar önemli ölçüde İran kültür (Ariyenik) ve dini (Zerdüşti < Mitra) etkisi altındaydı.  Binaenaleyh Dersim ve çevresine Asurlardan önce, Ariyen kökenli Hurriler < Mitaniler egemendiler. Konuştukları dilin Urartu’ca olduğu konusunda yazın alanında görüş birliği bulunmakla birlikte, Urartuların dilinin, İrani ve Sami dili olduğuna dair görüşler de bulunmaktadır.  Bu bağlamda gelişen bazı veriler, ayrıca Dersim’de kullanılan bir çok kelimenin antik çağda kullanılan dillerdeki kelimelerle benzerliği görülmektedir.

Ermenice, Kürtçe, Farsça ve Süryanice dillerinin aynışan öbekleri göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla bilimsel formülerle bölgenin  tomografiği  incelendiği zaman, Ermenice dili;  Kürtçe ve Persçenin yanı sıra, yine Asuri/ Süryanice dilsel özelliklerinin ortaklaştığı anlaşılacaktır. Kadim halklar arası konuşulan dilin ortak özellikleriyle birlikte, inanç bazında da aynı birliktelik söz konusudur.

Kürtlerin ve Ermenilerin Eski İnancı

Miladi 4.yüzyıla kadar belli ibadet yerleri olmayan ve tıpkı Batıni Aleviler gibi doğayla iç içe ibadet ritleri dizayn eden Ermenileri, bu eski Pagan (paganus) dinlerinden, Roma Hristiyanlığı adına Kayserili Piskopos Kirikor Lusavoriç (ö.326), m.301 yılından itibaren Hristiyanlığa geçirmek için, ilk radikal uğraşları göstermiştir. Meselâ Kürt Alevilerinin de kutsadıkları Erzincan’daki  Nane (nan, ana, anahit) tapınağı, MS. 334 yılında, Kirkor Lusaroviç tarafından yıkılmıştı. Özellikle kırsal yaşamdaki Ermenilerin; Hristiyanlığa geçiş süreçleri, oldukça kanlı ve bir o kadar da sancılı olmuştu. Bu durum Batıni Alevilerinin; Emevi ve Abbasi zulümleri karşısında yaşadıklarıyla aynışır! Ermeni tarımcı toplumunun dinsel inancı hakkında Uras şu görüşleri dillendirir:  “Ateşe tapma , Hristiyanlıktan önce, İran (Kürtler, e.y.) ve Ermeniler arasında ortak bir din idi. Bu nedenle din, dil, Kültür; Ermenileri, İranlılarla birleştiriyordu. Ermeniler arasına Hristiyanlığın girmesi, kendilerini Bizanslılara yaklaştırdı. Sasani hükümdarları, Ermenileri ateşe tapıcılığa döndürmeye çalıştılar” (Uras, 1987: 622).

Unutmamak gerekir ki; Türk tarih yazımında bahis konusu edilen “İran, İranlı, Pers, Farsça, Ari, Aryen” ve benzeri tanımların içinde; “Kürt” kimliğinin gizlenmesi yok sayılarak, gerçekliğinin karartılması hedeflenmektedir. Sözü edilen bu tanımların içinde Kürt tanımının varlığı, asla göz ardı edilmemledir! Ermenilerle Alevi Kürtlerin dilsel çerçevede olduğu gibi, inanç alanında da bir çok temel özellikler paylaştıkları bilinmektedir.

Yine Uras, bu konuyu şöyle dile getirmektedir: “Ermeniler ’de İranlılar (Kürtler, e.y.) gibi ilk zamanlarda güneşe, aya, ataşe, suya, toprağa, rüzgara taparlardı. Üstleri daima karla örtülü Masis (Ararat), Nemrut, Süphan (Sipan), Arakaz gibi alev saçan dağlara, yıldızlara, gezegenlere, burçlara, yalçın kayalara, büyük sulara, güvercin, şahin, kartal, boğaya, soso (gümüşlü Kavak) gibi ağaçlara hayali tanrılara, iyi ve kötü ruhlara taparlardı. “Ermeniler ibadetlerini açıkta yaparlardı. İlk zamanlarda belirli tapınakları yoktu. Güneşe, dağ tepelerinde, aya, genellikle Sebuh dağı üstünde, tapınırlardı. Ermenilerin kiliselerinin hala doğuya dönük bulunması, ayinlerde o yana dönerek yakarmaları güneşe ait okunması, güneşe “Arekak” yani Ar-ek-akn (Allah’ın bir gözü) denilmesi bu zamandan kalmadır” (Uras, 1987: 115).

İşte burada da görüldüğü gibi Ermenilerle, Batıni Kürt Alevilerinin (Réya /Raa Heqiye) dil ve inanç alanında ortaklaşa yarattıkları bir çok sosyo-kültürel artıları, ortak yaşam alanlarında birlikte geliştirdikleri asla unutulmamalıdır. Dolayısıyla Osmanlı ve Genç Cumhuriyet, bu arkaik kültürel ortaklığı çok iyi bildiğinden ötürü, her iki halkı etnik soykırımlardan geçirmiştir. Bu da yetmemiş bu kadim halkları iç çekişmelerle, zaman zaman  biri birine düşürmüştür. Yaşanmış acılar ortaktır, yaşanmışlar asla unutulmamalıdır!

Bibliografya

  • Uras, Esat (1987) “Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi” Belge Yayınları İst
  • Nikitin, Bazil (1991) “Kürtler/ Sosoyolojik ve Tarihi İnceleme“ Deng Yayınları İstanbul
  • Yalgın, Erdoğan, (2016) “Dersim’in Gizemli Tarihi -I Şeyh Dilo Belincan’ın (Berxécan) Şeceresi ve Kürt Aşiretleri” Fam yay. İst.

Kürt Alevileri (Réya /Raa Heqiye) ve Ermeniler
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA