Toplum Yaşam

Ahmet Altan’la Türkiye ve edebiyat üzerine…

Yazar ve gazeteci Ahmet Altan, konuk olduğu Fransız televizyon kanalında, Türkiye’de ifade özgürlüğü, hukukun durumu ve kendi edebi yolculuğu hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Altan, “Korkudan konuşmuyorsan, kendine bir hapishane kurmuşsun demektir ve seni oradan kimse kurtaramaz” diyerek düşünce özgürlüğüne dair net bir duruş sergiledi.

France TV ekranlarında Augustin Trapenard’ın sunduğu programa katılan Altan için, yurt dışı çıkış yasağı nedeniyle çekimler Türkiye’de gerçekleştirildi. Sekiz kişilik bir reji ekibiyle İstanbul’a gelen ekip, Altan’la yalnızca edebiyat üzerine değil, aynı zamanda Türkiye’nin politik atmosferi ve cezaevi deneyimleri üzerine de derinlemesine bir söyleşi yaptı.


“Türkiye, risklerle dolu bir ülke”

Altan, Türkiye’nin belirsizliklerle dolu atmosferini “mayın tarlasına” benzetti:

“Türkiye risklerle dolu bir yer. Burası bir mayın tarlası gibi, yürürken nereye bastığını tam bilemezsin. Ben hayatımı risklerle, korkularla dolu olarak geçiremem ama korktuğun için konuşmuyorsan o zaman kendine bir hapishane yapmışsın demektir ve seni oradan kimse kurtaramaz.”


Hukuksuzluk: Sessiz kalırsan seni de sarar

Altan, hukuksuzluk kavramını “rutubet” metaforuyla anlattı. Özellikle İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından artan protestoları değerlendirerek, geniş toplum kesimlerinin hukuksuzlukla ilk kez bu denli yüzleştiğini söyledi:

“Hukuksuzluk rutubet gibidir; odanın bir köşesinde başlıyorsa, sen ona ‘ben uzağım’ diyerek aldırmıyorsan, o her tarafı sarar. Şimdi ilk kez çok büyük bir kitle direkt hukuksuzlukla karşılaştı, buna çok şaşırdı, ilk defa hukuksuzluğu böyle fark ettiler şimdi buna tepki gösteriyorlar. Türkiye’nin nereye gideceğini tam bilmiyoruz ama birilerinin, özellikle gençlerin milyonlar halinde sokaklara çıkıp hukuk istemesi Türkiye için önemli bir gelişme.”


“Türkiye hiçbir zaman hukukla tam anlamıyla buluşmadı”

Altan, Türkiye’de yazarların her zaman tehdit altında olduğunu vurgularken, kendi ailesinden örnekler verdi:

“Türkiye hiçbir zaman hukuk ve demokrasi yaşamadı. 50 yıl önce babamın, sonra benim ve kardeşimin hapse girmesi bunu gösteriyor. Türkiye’deki yazarlar tehlikededir. Ben yazarlığa başladığımda bunun tehlikeli olduğunu babamdan biliyordum. Ben küçük bir çocukken babam her sabah giyinip mahkemeye giderdi, herkesin babası mahkemeye gider sanardım…”


Altan’la yalnızca edebiyat üzerine değil, aynı zamanda Türkiye’nin politik atmosferi ve cezaevi deneyimleri üzerine de derinlemesine bir söyleşi yaptı.

Altan, yıllarca Silivri Cezaevi’nde geçirdiği süre boyunca yazmanın onun için nasıl bir sığınak olduğunu anlattı. Yazının gücü, dört duvarın bile aşamadığı bir özgürlük alanı olmuş:

“Yazı, beni hapishaneden kurtardı. Çünkü hapishanede küçük bir hücrenin içindesin, senin nerede duracağına karar verebiliyorlar ama senin nasıl duracağına sen karar veriyorsun. O dört duvarın arasında yazı yazmak beni hapishaneden kurtardı; ben başka ülkelere gittim o yazılarla, insanlar o yazıları okudular… Hapishanenin duvarları yazının karşısında direnemedi.”


“Edebiyatta sınırlara inanmam”

Altan, edebiyatı bir “mucize” olarak tanımladı ve edebi üretimin evrensel niteliğine dikkat çekti:

“Her şey geçiyor ama edebiyat kalır. Homeros’tan buraya neler değişti ama Homeros değişmedi. Tabii ki ana dilinde basılmak, okunmak istersin ama ben edebiyatta sınırlara inanmam. Fransa benim için yabancı bir ülke değil. Tolstoy benim için bir Rus yazarı değil, bir yazar… Hepimiz de okuyucuyuz.”

Yazarlığın doğasına da değinen Altan, bu mesleğin kolay olmadığını ve büyük bir yalnızlık içerdiğini dile getirdi:

“İyi insanların yapacağı bir iş değildir bu… Çok iyi insanlar değillerdir yazarlar, birbirimize yardım edelim, gülelim eğlenelim… Öyle değildir. Yazarlık tek başına bir iştir. Bir odada aylarca, senelerce oturabilmelisin. Yazarlığın birinci şartı bu… Yazarlık içinde biraz delilik, kötülük, iyilik ama büyük bir yalnızlık barındırır…”


“Yazmak, beni ölümden bile koruyor”

Altan, yazmanın ona yalnızca bir meslek değil, bir tür korunma alanı sunduğunu vurguladı:

“Bu felaketlerin içinde yazabilmek bana verilen bir hediye; beni her şeyden koruyor, hapishaneden, hayattan, ölümden… Beni mutlu eden şey yazmak.”

Dersim Gazetesi

Recent Posts

“Kamu Zararı” İddiası: Maçoğlu’na İşçi Alımı, Konak’a Geri Alım, Bayır’a Zam Nedeniyle Milyonluk Cezalar

Dersim Belediyesi’nde 2019 yılından itibaren başkanlık yapan Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) üyesi Fatih Mehmet Maçoğlu…

14 saat ago

Selahattin Demirtaş: Öcalan’ın inisiyatif aldığı sürecin içindeyim, yanındayım, arkasındayım

Edirne F Tipi Kapalı Cezaevin’de tutuklu bulunan HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan süreçle…

14 saat ago

Dersim’de Tepkilere Rağmen Baz İstasyonu İçin Çalışmalar Başladı

Dersim’in Siğenk (Atatürk) Mahallesi’nde bir GSM operatörünün kurmak istediği baz istasyonu, mahalle sakinlerinin itirazlarına rağmen…

1 gün ago

Selahattin Demirtaş’tan Arınç’a yalanlama: Hiç kimsenin benim adıma konuşma yetkisi yoktur

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Bülent Arınç’ın yaptığı ziyaret sonrası kamuoyuna yansıyan iddialara…

1 gün ago

MHP’li Yıldız, Demirtaş’ı işaret etti: Tahliyeden Başka Bir Seçenek Yok

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, isim vermede eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın tahliyesi…

1 gün ago

Türkiye’de çocuk olmak: Okuldan kopartıldılar, çalışırken öldüler

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Çocuklar bugünü, ülkede derinleşen yoksullukla birlikte çetelerin hedefi…

2 gün ago