‘Yas-ı Matem’de bir kez daha Kerbela’yı anlama ve anlamlandırmaya çalışırken, Kerbela’nın bugünle bağını kurabilmek gerekiyor. Kerbela’nın günümüzle bağını kurmak Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt’in anlamlı direnişine yanıt olmak ve Kerbela şehitlerin yaşatmak olacaktır. Kerbela’da Hz. Hüseyin evlatları Ali Ekber, Ali Evsat, kardeşleri Abbas, Ümmü, Gülsüm, Zeynep; yeğenleri, akrabalarıyla; Masum-u Paklar ile gördüğü zulmü anlatmak ancak dönemin zihniyetini anlamaktan geçiyor. Fırat’ın kıyısında insanlara bir yudum suyu çok görüp, bir avuç insanı binlerce askerin okuna, kılıcına hedef yapan Yezit, sadece kötü bir insan değil, bir zihniyetin adıdır. Yezit zihniyeti insanın insana karşı ne kadar barbarlaşabileceğinin göstergesi olduğu kadar insanlık tarihinde bedellerle oluşmuş evrensel ahlaki vicdani, insani değerlerin de inkârıdır. Bu yönüyle Yezit’i sadece kötü diyerek lanetlemekle yetinirsek, hakikate ulaşamayız. Bugünün Yezitlerini anlamak için Kerbela’daki Yezit zihniyeti çözümlenmelidir.
İktidar hırsının yol açtığı felaket
Yezit’i İslam’ın kutsal gördüğü Ehli Beyt’i ve Hz. Muhammedin kendi kutsallarını, değerlerini çiğnenmesine yol açan iktidar zihniyetidir.
Hile ve zorla ele geçirdiği iktidarı korumak için her türlü değerini kutsalını hiçe saymış, tüm barbarlığı ve kirliliğiyle kıyımı gerçekleştirmiştir. Yezit’in Kerbela’da Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt’e dönük katliamını sıradan bir öldürme, çatışma, savaş olarak görmek Yezit zihniyetini anlamamaktır. Kerbela dönemin, iktidarı olan Yezit şahsında insanın insana yapabileceği kötülüğün yok etme anlayışının sınırlarını gösterir. Yine Kerbela’daki Yezit şahsında iktidar hırsının yol açtığı değer tanımazlığın, kutsal bilmezliğin yol açtığı körlüğü ve iktidarını korumak için insanın nasıl zalimleşebileceğini görürüz. Kerbela’da zulüm gerçekleştiren Yezit’in gösterdiği diğer bir gerçek ise iktidarını korumak için yarattığı korkunun toplumu nasıl sindirip, doru bildiğinden, kutsalından uzaklaştırarak, zalimin kölesi haline getirdiğidir. Hz. Hüseyin’i destekleyen, başlarına geçmesi için davet eden Küfelilerin korkudan sözlerini, kutsallarını unutmaları, bunun örneğidir. Zaten Yezit’in Kerbela’da Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt’i hedef almasının bir sebebi de bu kıyımın İslam ümmetinde yaratacağı korku ile iktidarını güçlendirmek ve büyütmektir.
Kerbela zulmü, kıyımı iktidarcı Yezit zihniyeti açısından kaba olarak bu anlamları içerirken, Kerbela’nın bütününü anlamamıza yetmez. Kerbela’nın bir de direniş boyutu, Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt boyutuyla doğru okumak gerekiyor. Aksi takdirde sadece hakikatin bir yüzünü görürüz. Bugün hala Yezit zihniyetinin sürdürücüleri ile ortaklaşmaya çalışanlar varsa, zulmün karısında sessiz kalınıyorsa, Hüseyni direniş özünden koparılıyorsa, Hz. Hüseyin ve onun şahsında gelişen direniş çizgisini de doğru anlamak mecburiyettir.
Kerbela’yı anlamak…
Bu yönüyle Kerbela’nın tanımı önem kazanıyor. Kerbela; iktidarcı Yezit zihniyetine karşı Hz. Hüseyin önderliğinde gelişen hak arama, adalet, özgürlük ve toplumsal ahlak anlayışının direniş destanıdır.
Kerbelaya giden süreç doğru anlaşıldığında Kerbela, sabrın hakikate teslimiyetin davaya inanmışlığın adanmışlığın azametidir. İnandığını yaşamak, kutsalını korumak var etmek ve kendinde bir etmenin adıdır. Kerbela Hüseyin’nin Medine’den yola çıkıp Mekke ve sonrasındaki Küfe yolculuğunda savunduğu çizgi değersizleştirilen, kutsalından uzaklaştırılan insanı yok eden ve iktidarlaşarak zalimleşen zihniyete karşı aklın, kalbin ahlakın, vicdanın sesi olmaktır.
Kerbela direnişini bu özellikleriyle beraber açığa çıkardığı farklı yaklaşım ve sonuçları da vardır. Kerbela direniş çizgisi zalim Yezit’in yarattığı zulümle ortaya çıkardığı korkuya karşı HZ. Hüseyin şahsında cesaretin savunuculuğudur. Korkuya esir düşen insanın değersizliğine tükenişine, köleliğine biat edilişine karşı bir isyan bir duruş olarak Hz. Hüseyin şahsında yaşatılan ise insan olmanın erdemi, ahlakının taşıma, bunu cesaretle koruma, sebep ve koşullar ne olursa olsun kutsalına bağlı kalma, onu yaşama dolayısıyla insanı yüceltme vardır. Korkunun düşkünleştirdiği insan tipine karşı Hüseyni duruşla cesaretin sevgiyle sadakatle, hakikatle teslimiyetle varılan insan yüceliği vardır. Bu öyle bir yüceliktir ki, Kerbela’ya kadar yanında gelen taraftarlarını korkularından, utançlarından kurtarabilmek için ayrılmalarını isteyen geceleyin gitmelerine imkân tanıyan gönül yüceliğidir. Bu öyle bir yüceliktir ki, kendisi ölüme giderken önce yanındakileri düşünmektir. İnandığını kutsalını korumak, ahlaki ve vicdani değerleri ölüm pahasına savunma yüceliğidir. Bir can için hiçleştirilen, yok eden, değersizleştiren, köleleştiren, biat anlayışına uymayarak insanın özgülüğün hakkın adaletin ve her daim insanı aşk ile sevebilmenin yüceliğidir.
Hz. Hüseyin, Yezit’in gücüne yarattığı korkuya ya da kendisine sunacağı imkânlara teslim olsaydı belki de yaşayacaktı ama asla Hz. Hüseyin olmayacaktı. Böyle bir teslimiyette kaybeden sadece Hz. Hüseyin olmayacaktı; asıl kaybeden demokratik uygarlık, ahlaki politik toplumun neolitikten, tek tanrılı dinlerin ortaya çıktığı sürece değin insana topuma dönük yarattığı tüm birikim yok olacaktı. Bu anlamıyla Hz. Hüseyin’in Kerbela direnişi aynı zamanda insanlığın yaratmış olduğu birikime sahip çıkma ve insan için vazgeçilmez olan ahlak, adalet, eşitlik, özgürlük, paylaşma ve direnme kültürünü geleceğe taşımadır. Korkunun karşısında cesaretle duran Hüseyni direniş çizgisi içerdiği b anlamışla bugün de insanlığın yol göstericisi çizgisidir.
Hz. Hüseyin direnişinin açığa çıkardığı bir başka gerçek de iktidarların zulmüyle baskıyla, barbarlık ve vahşetle yarattıkları koru ve bunun karşısında insan olmanın var ettiği değerleri korumanın gerekliliği olan cesaret ikileminin çarpışmasıdır.
Haksızca entrika ve hırsızlıkla iktidarı ele geçiren Muaviye ve sonrasında Yezit, iktidarlarını korumak için her türlü çirkefliği yapar. Savaşlarla, vahşi cinayetlerle, kumpaslarla, yalanlarla toplumun önde gelenlerini zehirleyip öldürerek toplum susturulur, sindirilir. İktidar olanaklarıyla insanları satın alıp işbirlikçi kesim yaratarak, toplumu kendi yalanlarına inandırırlar. Yaratılan korku ve hileli çarpıtılmış yalanlarla toplum yanıltılır. Öyle ki, Hz. Hasan katledildikten sonra İslam açısından kutsal kabul edilen Ehlibeyt’in parçası olmasına rağmen toplum ses çıkarmamıştır. Yani toplum, inandıkları kutsalın çiğnenmesine korkuyla, hileyle de olsa göz yummuştur.
Yine korku insanı-toplumu öyle bir hale getirmiştir ki, Hz. Hüseyin taraftarları Küfe’de Hz Hüseyin’i direnişe davet edip başlarına geçmesini istemelerine rağmen babası Hz. Ali’ye yaptıkları gibi yalnız bırakmışlar, sözlerini yere düşürmüşlerdir. Korkunun insanı, Küfelileri düşürdüğü acziyet, düşkünlük öyle bir boyuta varmıştır ki, Hz. Hüseyin’i Küfe’ye davet eden Küfeli bazı ile gelenler Yezit’in Hz. Hüseyin’i katletmek için gönderdiği ordunun içinde yer almışlardır. İşte Kerbela sürecinde korku insanı böylesine değersizleştirmiş, kimliksizleştirmiş; zavallılaştırarak tüketmiştir.
Hz. Hüseyin’in Kerbela direnişiyle gösterdiği duruş, bunun için salt bir cesaret olarak değil, aynı zamanda yok edilen insani değerlerin savunucusu olarak da görmek gerekiyor. Kötülüğün hâkimiyetine karşı iyiliğin duruşu, insan doğallığının birikimlerin savunusudur. Gösterilen cesaret kişisel bir kurtuluş için değil, insanlığa dayatılan geriye gidin önlenmesidir.
Kerbela’da Hz. Hüseyin önderliğinde gösterilen direniş insana ait değerler olan insanlık onurunun, vicdanın, ahlakın savunusudur. Bu ulvi değerleri savunurken, zalimin karşısında yenilmenin bil aslında kazanmak olduğunun ispatıdır. Bugün zalim Yezit lanetle anılırken, Kerbela’da yenilmiş gözüken Hz. Hüseyin insanlığa değerler katarak, ölümsüzleşerek aslında kazanmıştır ve bugün sevgiyle, saygıyla anılmaktadır.
Tarihsel süreç ele alındığında Kerbela kıyımının anlamı ve sonuçları daha kapsamlı değerlendirilebilir. Çünkü iktidarcı zihniyet, Kerbela ile kendisini ileriye taşımış sömürü ve yok etme kültürünü sürdürmüştür. Dolayısıyla Kerbela’yı yaşanmış, bitmiş bir olay olarak görmek, eksik ve yanılgılı bir yaklaşım olur. Kerbela; hem zihniyetiyle hem de yol açtığı sonuçlar ve uygulamalarıyla bugüne varlığını devam ettiriyor. Yani Kerbela her anlamıyla kendini sürdürüyor.
Kapitalist modernite zihniyeti
Kerbela tarihi bir acı olarak gerek bölge gerekse coğrafyamızda tekelci kapitalist modernitenin iktidar zihniyetiyle sürüyor. Tarih adeta tekerrür ediyor. Muaviye-Yezit’in katliamcı iktidar zihniyet tam kötülüğüyle Kerbela’yı sürdürüyor. İktidar hırsıyla yine insanlar öldürülüyor, kan dökülüyor. İnsanlar yoksulluk ve açlıkla baş başa Yezit zihniyetinin eşitsizliğini yaşıyor. Baskı ve despotik uygulamalarla her türlü demokratik, insani hak gasp ediliyor. Korkuya dayalı şiddet politikalarıyla insanlar biat ettirilmek isteniyor. Bombalanan şehirler yıkılıp, yakılırken çağımızın “Masum-u Paklar”ı sokaklarda öldürülüyor. Bodrumlarda hapsedilmiş insanlar, “bir yudum su” çığlıklarıyla yakılıyor. Soğuk betonlar arasında mahkum edilmiş insanlık ortadan kaldırılmak isteniyor. Zindanlarda, bodrumlarda, sokaklarda yok edilmek istenen düşüncenin ve insanlık onurunun üzerinde katmerleştirilerek, sürdürülen şiddet politikaları ve yaratılan korku imparatorluğu günümüzün Kerbelası’dır. Açlık, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik, kaybolan vicdan ve yaşanan ölümler Yezit zalimliğinin, iktidarcılığının sonuçlarıdır.
Yapılması gerekenler…
Bugün Kerbela sürüyor ve Yezit zihniyeti kendini var etmek için zulümden geri durmuyor. İktidarcı Yezit zihniyeti her günü Kerbela’ya çeviriyorsa insana ve insanlığa düşen yine Hüseyni sevdanın takipçileri ile Kerbela acısını yüreğinde hissedenlerin yapması gereken Hz. Hüseyin ve yoldaşları gibi direnmektir. Yezit zihniyetinin devamcılarına karşı korku duvarlarını yıkıp, cesareti kuşanmanın zamanıdır.
Yaşama ve tarihe diyalektik olarak bakacak olursak Yezit zihniyeti var olduğuna göre, Hz. Hüseyin de var olacaktır. Bugün yaşamın her alanında Yezitleşmeye karşı Hüseyni duruşu görüyoruz ve göreceğiz.
Zamanın Kerbela’sında zalim Yezit zihniyeti tüm güçleriyle saldırıyor ve İnsanlığı insana ait değerleri teslim almaya, yok etmeye çalışıyor. Her gün bir yerden acının çığlığını duyuyoruz. Haksızlıklar karşısında isyanın sesi göğe yükseliyor.
Zülüm sürdükçe de Hüseyni direnişin, Hüseyni sevdanın yol izleyicileri de dayatılan teslimiyete, biata karşı insanlığın geleceği için direnmeye devam ediyor. Korkuya, ölüme, zulme karşı beton duvarların ardından yükselen Hüseyni direnişin sesi, beton duvarları aşıp sokaklardan zirvelere ulaşarak Hz. Hüseyni bir kez daha yaşatıyor. Fabrikalardan sokaklara Hüseyni bir duruşla hak arayan, zulme karşı duranlar, Hz. Hüseyin’in gerçek temsilcileri olarak zulme, karanlığa, korkuya karşı ses oluyorlar.
Tüm yetersizliğine rağmen bulunduğu her yerde Hz. Hüseyin’i yaşatan ve Hüseyni duruşun yol izleyicileri olanlar biliyorlar ki, zalim Yezit zihniyetinin karşısına Hüseyni bir duruşla inançla çıkılmazsa kaybeden bütün insanlık olur.
Aleviler sorumluluk üstlenmeli
Hz. Hüseyin’in duruşu ve direnişinden yola çıkarak birer Hz. Hüseyin olmaya çalışanların yanında günümüz Kerbelası’nda buna karşı çıkma konusunda en büyük sorumluluk ve görev acıyı iliklerine kadar yaşayan ve yaşamları boyunca Yezit zihniyetinin mağduru olmuş Yol Evlatlarına yani Alevilere düşüyor. Herkes yüreğinde taşıdığı acı ile bir cesaret ve insanlık barikatı oluştururken, yol evlatlarının yaşanan süreçler karşısındaki sessizliği ve en başta ikrar verilen değerlere, yol ulusu olan Hz. Hüseyin ve Kerbela şehitlerine karşı sorumluluk noktasında kabul edilir gibi değil. Bu sorumluluğun bilincinde olup çabalayan Alevi canları dışında tuttuğumuzda genel olarak Alevi canların sessizliği söz konusudur. O yüzden yol evlatları yol ulusu Hz. Hüseyin ve Kerbela şehitleri gibi cesareti kuşanmalı yolun gereğini ve Hüseyni duruşun pratiğini yapmalıdır. Zalimin, zulmün olduğu yerde kayıtsız kalma, sessiz durmak, Kerbelâ’yı anlamamaktır. Masum-u Paklar’ın Kerbela’daki ağırlığını yüreğinde hissedenler, bodrumlarda yakılanlara, sokakta vurulan çocuklara ve her yerde yankılanan havarlara kulağını tıkayamaz. Bu kendisiyle, ikrar verdiği değerlerle, kutsal saydığı yolu gerekleriyle çelişmektir. Esas olan insansa hiç bir yol evladı insanın çığlıklarına kulak tıkayamaz. Yardım isteyen ele sır çeviremez. İnancımız darda olanın sesine ses katmayı gerektirir.
Ergin Doğru
Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi Elazığ