Şeyhhasan, dış (etik) adlama ile Zaza aşiretlerinin oluşturduğu federatif bir topluluktur. Federasyonun mürşit ocağı Şeyh Ahmet, pir ocağı Derviş Cemal’dir. Şeyhhasan’ın iki temel aşiret grubu vardır. Seyyid ve Şeyhhasan.
Şıh Ahmet ocağı üyeleri günümüzde Hozat’ın Bormek (Düzpelit) köyündedir. Şıh Ahmet’in kimliği konusunda son yıllarda gerçekle ilgisi olmayan birtakım görüşler ortaya atılmıştır. Bu görüşlerden en önemlisi, Şıh Ahmet’in, aslında Hoca Ahmed Yesevi olduğudur. Bu görüşü irdelemeden önce Şıh Ahmet konusunda kaynaklarda yer alan bilgileri aktaralım.
Şıh Ahmet ocağının atası Şeyh Ahmed Tavil’dir. Tavil, Arapça bir sözcüktür ve ‘uzun’ anlamındadır. Şeyh Ahmed Tavil’in türbesi, Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı Şeyhhasan köyündedir.
1530 yılında tutulan bir kayda göre bu köyde Şeyh Hasanlu adında bir zaviye vardı. Köyün bir başka adı Seyyid idi. Bu bilgi, Şıh Ahmet ocağına bağlı olan Şeyhhasan aşiret birliğinin bir kolunun Seyyid adını taşımasıyla uyumludur. Kayda göre zaviyenin vakıfnamesini Sultan Alaaddin onaylamıştı. Zaviye, Ebu’l Vefa Tac-ül Arifeyn soyundan Şeyh Ahmed Tavil’in vakfıdır. Kayıtta, ‘iki yüz seksen dört tarihle müverrah’ ibaresi yer alıyor ki, bu, Hicri, Rumi ya da Miladi takvimle ilgili bir tarih değildir. Daha doğrusu bu tarihin herhangi bir anlamı yoktur. Sultan Alaaddin ile Konya sultanı I. Alaaddin Keykubad kastediliyorsa bu tümüyle yanlış bir bilgidir. Çünkü, adı geçen hükümdar, 1221 ile 1237 yılları arasında tahttadır.
Belge metni şöyledir:
Vakf-ı Zaviye-i Şeyh Hasanlu tabi-i nahiye-i Muşar nam- diger Setbed, ki merhumü’l-mağfürleh Sultan Alaaddin nevverallahu merkadehu iki başın bile vakf eylemiş.
Karye-i Şeyh Hasanlu tabi-i Muşar. Tamam malikane ce canib-i divani. Hasıl 178
Mezra-i Özbek tabi-i nahiye-i m. İki başı. Hasıl 312
Mezra-i Beyru tabi-i nahiye-i mezbure. Hasıl 200
Mezra-i Üç Bölük tabi-i nahiye-i mezbure. Hasıl 200
Mezra-i Hori tabi-i nahiye-i mezbure. Hasıl 200
Yekun 1090
1- Ayhan Aydın, Doğu Anadolu’da İnanç Önderleri Arasında
2- Baraj altında kalan bu köy, yukarıya taşınmıştır. Köyün yeni adı Tabanbükü’dür.
3- Göknur Göğebakan, XVI Yüzyılda Malatya Kazası,
s.153, 158
4- Vakıf defterini yayınlayanlar, yanlış bir hesaplamayla bu sultanın I. Alaaddin Keykubad olduğu sonucuna varmıştır. Defterin tutulma tarihi olan 937 Hicri yılından (1530 Miladi) 284’ün çıkarılmasıyla 633 yılının elde edileceğini, bunun da I. Alaaddin Keykubad’ın hükümdarlık dönemine denk geldiğini iddia etmişlerdir ki, (bak, s.XXVI-XXVII) 937’den 284 çıkarıldığında 633 değil, 653 yılı elde edilir. Bu tarih I. Alaadin Keykubad’ın ölümünden 16 yıl sonradır. Aynı yazarlar, XXXVIII. sayfadaki yorumlarında vakfiye tarihini Hicri 653 (Miladi 1255) olarak vermiştir ki bu bilgi doğrudur.
Zikr olan karye mezari’in tamam malikaneleri ve canib-i divanileri merhum Seyyid Ebu’l Vefa Tac-ül-Arifeyn kaddesallahu sırrahu’l-aziz evladından Şeyh Ahmed Tavil el-mülakkab tecemi nevverallahu merkadehunun vakf idügi merhum Sultan Alaaddin’in iki yüz seksen dört yıl tarihle müverrah vakıfnamesi ve sonra şuhud-ı udul şehadetleri ile bir defa dahi sabit olduğunı yüz otuz dört yıl tarihle müverrah şer’i hüccetleri ve sahih murabbaa’at-ı sultaniyeleri olduğundan gayrı min zalikü’z-zaman ila hazel’-an bila-fasl vakfiyet üzere tasarruf etdüklerine cemm-i gafir min el- müslimin şehadet eyledükleri ecilden ber karar-ı sabık defter-i cedide vakf-ı mukarrer kayd olundı.
Şeyh Ahmed Tavil ve Şeyh Hasanlu köyüyle ilgili 1560 tarihli tahrir kaydı şöyledir:
Karye-i Şeyh Hasanlu maa mezraa-i Horik ve Üçbölük ve mezrraa-i Veledi, tabi-i Muşar, hass-ı şahi
Neferan 166
Hane 105
Çift 18,5
Ekinlu 3
Bennak 65
Mücerred 61
Mezra-i Birmelik, der nezd-i karye-i m., tabi-i m., hass-ı şahi
Hasıl 300
“Karye-i mezburda Şeyh Ahmed Tavil nam aziz medfun olub ibtida feth-i hakanide kitabe
olunan vilayet defterinde mezar-ı mezbureye vakıf yazılmayub ve reayasından kimesne
muaf kayd olunmayub sonra sadef-i piri vilayet kitabet eyledükde vakıf defterinde mezkur
köy ile dört pare mezra-i mezbureyi vakıf kayd eyleyüb ve yigirmi sekiz neder kimesne içün
muafdır deyu şerh verüb amma mufassal defterinde mezariyi kayd itmeyüb ancak karye-i
Şeyh Hasanlu’nun iki başun vakıf yazub ve on üç nefer kimesneyi muaf eyleyüb ellerine
suret-i defter vermiş ve dergah-ı mualladan vilayet defteri mucibince deyu otuz bir nefer
kimesne muaf olmak içün hükm-i şerif sadef olumuş, bade haliya nişancı olan Mehmed Beg
Efendi’yle bu kulları vilayet-i mezbureyi kitabet eyledüklerinde mezkur taife vakıf defteri
suretin ifna idüb ancak mufassal defter suretiyle karye-i Şeyh Hasanlu’yu talep itdüklerinde
ibtida defterde timar olub sonra sadef-i piri vakıf yazduğı vukuu üzere der devlete arz
olundukta hassa-i hümayuna kayd olunması buyurulub nihayet yol üzerinde olub ayende ve
revendeye hizmet eyledükleri mukabelede eski defter mucibince on üç nefer kimse emri
şerifle muaf yazılmış idi.
5- Ersin Gülsoy-Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, s.53
Sonra Ahmed Paşa zamanında mezkurlar Haleb’e gelüb şart ve şekavet eyledüklerinde girü vakıfları virilmeyib amma otuz altı nefer kimesne içün sahih-i mezkur-ı azizin evladındandır deyu niza eyledüklerinde ol otuz altı nefer muaf olmak içün hükm-i şerif verilmiş.
Haliya teftiş olundukta Kara Baba’dan aşağ yazılan yüz yirmi yedi nefer kimesne cümlesi hukuk ve rüsum virmeyüb ve sabıkan ol dört mezrayi köy yeridür deyu ifna edüb ancak köyü taleb idüb virilmeyüb hass olacak ellerinde olan eski vakıf defteri mucibince inayet olunan hükm-i şerifi ibraz idüb ol dört mezra has oldı deyu hılaf-ı defter-i hakani anları tasrif idüb ve köyün olanca yerin dahi ol mezralar yeridür deyu niza eyleyüb zikrolunan yüz yirmi yedi nefer kimesne muaf olmağa
Müstehak-ı sülehadan olmak değil, daima fitne ve fesatdan hali olmayub ve haramzadelerin himayet eyleyüb ehl-i örf eline virmedükleri baisden mezralar emr-i sabık mucibince karye-i mezbur ile hass-ı hümayuna kayd olunub ve muafiyetleri ahvali yazulmayub mezkuk konuldu. Beher hal der devlete varub şikayet itmeleri muarızdır; her nice ferman olunub emr-i şerif inayet olunursa mucibiyle amel olına.
1530 yılında tutulan kayda göre Şeyh Ahmed Tavil, Tac-ül Arifin Ebu’l Vefa soyundandır ve lakabı Tecemi’dir. Tecemi, cemle ilgili bir terimdir. 1560 yılında tutulan kayıtta ise Ebu’l Vefa’dan söz edilmemektedir. Burada önemli olan şey, köy halkının 1530 yılında Ebu’l Vefa’yı bilmesi ve kendilerini bu erenin soyundan saymasıdır.
Şeyhhasan köyünün Karakaya baraj gölü altında kalması nedeniyle köydeki türbeler, yeni kurulan Tabanbükü köyüne taşınmıştır. Türbelere konan kitabelerde önemli yanlışlara yer verilmiştir. Şeyh Ahmed Dede’nin mezar taşına Latin alfabesiyle “Hz. Ali oğlu Celal Abbas neslinden Horasanlı Hoca Ahmed Yesevi D. 1103 Ö. 1166” yazılmıştır ki, bu bilgi tümüyle yanlıştır. Burada amaçlanan şey, Şeyh Ahmed Tavil’i, doğrudan Hoca Ahmed Yesevi olarak sunmaktır. Başka bir mezar taşına yine Latin alfabesiyle Şeyh Hasan adı yazılmış, ancak onun doğum ve ölüm tarihleri konusunda kayıt düşülmemiştir. Köy halkına göre, Şeyh Hasan, Şeyh Ahmed’in kardeşidir.
Şeyh Ahmed’in karısı olduğu söylenen Gevher Ana’nın mezar taşına Hicri 740 (M. 1340) yazılmıştır. Görüldüğü gibi, yazılan tarihler o kadar yanlıştır ki, kocası, karısından 200 yıl önce yaşamıştır. Şeyh Ahmet Dede’nin oğlu olduğu söylenen Emir-el Müminin için ise h. 817 (m.1414) tarihi düşülmüştür. Bu bilgiye göre de oğul, babasından 300 yıl sonra yaşamıştır.
6-Refet Yinanç-Mesut Elibüyük, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri, s.102-103
Şeyh Hasan’ın mezarı, 1956 yılında betonarme olarak yeniden yapılmış ve yapımda eski mezar taşları kullanılmıştır. Bu mezar taşının üzerindeki yazı hicri 1187 (miladi 1773) tarihlidir.
ŞEYH HASAN ONAR
VE ŞEYH AHMED TAVİL
Birçok yayında, Arapkir ilçesine bağlı Onar köyünde türbesi bulunan Şeyh Hasan ile konumuz olan Şeyh Ahmet ocağı ve Şeyhhasan aşiretiyle ilgili birtakım yanlış bilgilere yer verilmiştir. Şeyh Hasan’ın 1224 yılında Anadolu’ya gönderildiğini iddia eden yazarlar bu iddialarının belgeye dayalı olduğunu da belirtmektedir ki, sundukları belgelerle bu bilgileri kanıtlamak olanaksızdır. Üstelik, en sağlam kaynaklardan olan on altıncı yüzyıla ait tahrir defterlerinde Oner köyü ya da zaviyesi kayıtlı değildir. Yani, Oner köyü bu yüzyıldan sonra kurulmuştur. Onar köyü doğumlu araştırmacı İsmail Onarlı, yazılarında 1224, 1592, 1645, 1691, 1695, 1731, 1852, 1893 tarihli belgeleri sunar. Ne var ki, 1224 tarihli dediği belgede böyle bir tarih yoktur, daha doğrusu, belgede tarih kaydı yoktur. Onar köyü doğumlu yazar İsmail Kaygusuz, bu belgenin dilini uzmanlara inceletmiş, uzmanlar belgenin dilinin on yedinci yüzyıl başlarına ait olabileceğini belirtmiştir. Onarlı, bu belgenin tümünü sunmamıştır. Başka bir Arapkirli yazarın sunduğu belge şöyledir:
“Ahrette rahat olması için… vakf… güzel şeydir. Zira her zaman vakfeden kimseya faide hasıl olur. Şol kelamı şerif delaleti ile ki; Peygamberimiz aleyhisselatı vesselam buyurdu: Adem oğlanı öldükte ibadeti kesilir. İlla, üç şeyden kesilmez. Biri ol kimsedir ki, vakıflar, hayırlar edip kendinden sonra sevaplar gelir. İmdi, rızaenillahi Teala vakfeyledim. Muazzez mükerrem olan Şeyh Hasan Oner demek ile maruftur. Mir-i azam bilsin ki, insanın yediği fanidir ve geydiği parelenür ve eskir, ama tasadduk eylediği şey bakidir. İmdi, mir-i azam vakfeyledi ve tecviz eyledi. Şeyh Hasan için kavlen ve fiilen tasarrufu içün izn-i şer ile ve hüsnü ihtiyari ile, cebirle güç değil, beyan olunan mülklerin cümlesini Şeyh Hasan Oner hak kıldı, mülk kıldı, tasarrufu altında kıldı. Bu vakfın cemi yerleri Oner dedikleri köyde vakidir. Bu hududun kıble canibi Uzun Tersek dedikleri mahaldir. Şimal canibi Tut Ağacı dedikleri mahaldir. Tohum dedikleri mahalle varıncadır ki, Güneyin Kökü yanında cem hududu ve liva hakkı zikrolunan hudutların cümleten vakfeylemişimdir. Sebeplerin cümlesi Hak Süphanehü Teala’ya ibadet ve rıza-i şerifine nail olmak içündür. Ve Hak Süphanehü Teala’nın azabi eliminden halas içündür. Bir vakf ile vakfeyledim ki, ol vakf şer’idir ve sahitir ve hakkına riayet olunmuştur. Kimseye satılmaz ve hibe olunmaz. Meşhur zaviye o… olunmuştur. Oner zaviyesi demekle meşhurdur. Bu tevliyeti görüp gözetmesini ve emri vakfı tahsil etmesini kıldım. Şeyh Hasan Oner için ve evlet ve evladı için kıldım. Bu vakfımezburun şartı tağyir olunmaz ve aslı tebdil olunmaz ve hakim sıhhatiyle hükmeyledi. Her kim ki tebdile say ederse beğlerden, kadılardan, vüzeradan Hak Teala’nın laneti anın üzerine olsun. Tahrir-i fi şehri Rebülahır sene ahedi ve işrin ve sitte mie 621 (miladi 1224)
7-Kitabelerle ilgili bilgiler şu makaleden alınmıştır: Muhammet Beşir Aşan, Fırat Kenarında Bir Horasan Ereni Şeyh Ahmet Dede, in I. Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri
8-Bu konuda bak, 127 Numaralı Arapkir Mufassal Tahrir Defteri, (1567 tarihli). Defterdeki yer adlarının tümü için bkz., Hamza Aksüt, Anadolu Aleviliğinin Sosyal ve Coğrafi Kökenleri, s.210-212
9- İsmail Kaygusuz, Onar Dede Mezarlığı ve Şeyh Hasan Oner, s.25 vd.
Belgeyi verenin kimliği de belli değildir. Yalnızca “mir-i azam” kaydı düşülmüştür ki, bu terim ‘büyük bey’ anlamındadır.
Bir aşiret adı olan Şeyhhasan, dede ocağı kurucusu bir eren olarak sunulmuş, bu erenin Konya sultanı Alaaddin Keykubad’ın kızkardeşi Gevher ile evlendiği, Konya sultanlığının ordusunda komutanlık yaparak Alanya ve Antalya’nın fetihlerine katıldığı gibi iddialara yer verilmiştir. Tüm bunlara dayanak olarak, adı geçen sultanın Masara kalesinde tutuklu kalması gösterilmiştir. Tahrir ve evkaf defterlerine göre Şeyh Hasanlı köyü Muşar nahiyesindedir. Masara’yı, Muşar olarak ele alan araştırmacıların bu iddialarının mantık dışı olduğu ortadadır. Üstelik, sultanın hapsedildiği Masara kalesi, Muşar nahiyesinde değil, Malatya’dan Pütürge’ye giden yol üzerindedir. Ayrıca, bazı kaynaklarda, sultanın hapsedildiği kale, Kezirpet olarak geçmektedir ki, bu kale Fırat’ın batısında Akçadağ ilçesindedir.
ŞEYHHASAN AŞİRETİ
Tunceli ve Erzincan yörelerinin iki aşiret federasyonundan biri olan ve Zaza lehçesini kullanan Şeyhhasan, sözlü kaynaklara göre Şeyhhasan ve Seyyit adında iki kardeşten türemiştir. Şeyhasan’ın bir kolu kendi adıyla, öteki kolu ise Seydan adıyla anılmaktadır. Şeyhhasan’ın Tunceli ve Erzincan dışında da yerleşimleri vardır. Örneğin, Gümüşhane’nin Kelkit ilçesine bağlı Çömlecik, Kozoğlu, Devekorusu, Güllüce, Obalar ve Akdağ köyleri Şeyhhasanlıdır.
Şeyhhasan kolundaki aşiretler, Aşağı Abbasuşağı, Ferhatuşağı, Karabal, Kırgan, Gülabi, Laçin ve İksor’dur. Seydan kolundaki aşiretler, Bozukan (Keçel), Yukarı Abbas, Bal, Beyt, Maksut Abbas, Arslan, Bezgevr, Koç, Resik, Şam, Aşuran, Demenan ve Birman’dır. Seydan’ın kendi arasında da kolları vardır. Bozukan, Yukarı Abbasan ve Bal aşiretlerine Kalan; Beyt, Maksut Abbas, Arslan ve Bezgevr’e Gevan; Koç, Resik ve Şam’a Koç denmektedir.
10- Arapgir Tarihi, s.50-51
11- Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası, s.123
12-Ali Kemali, Erzincan, s.162
13-Aşiretler Raporu, s.152
14-Ali Kemali, aynı yapıt, s.164. bu adların Kürtçe telaffuzu için bkz. Kureşanlı Seyyid Kekil, Peygamberler ile Seyyidlerin Şecereleri ve Aşiretlerin Tarihi, s.261
Sözlü geleneğe göre Şeyhhasan aşireti Malatya yöresinden Dersim’e gelip Kalan deresi kenarındaki Ahbonus köyüne yerleşmiş, daha sonra batıya hareketlenerek Batı Dersim’de yerleşimler kurmuştur. Gerçekten de Malatya tahririnde Şeyhhasanlu adında bir köy vardır. Günümüzde Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı olup Şıhasan biçiminde telaffuz edilen bu köy on altıncı yüzyılda Şeyhhasanlu olarak kaydedilmişti. Ne var ki, Şeyhhasan köyünün günümüzdeki halkı Kürt değil, Türk’tür. Üstelik, köy halkının mürşit dede ocağı Mineyik’teki Avuçan koludur.
Şeyhhasan aşiret adı olarak on altıncı yüzyıl tahrirlerinde yer almamaktadır. Aşiretin adının geçtiği ilk kayıt, şimdiki bilgilerimize göre on sekizinci yüzyıldır. 1726 yılında Çarsancak halkından bazı kimseler, yöredeki Şeyhhasan aşiretinin eşkıya ve Kızılbaş olduğunu belirten bir dilekçeyle devlete başvurarak durumun önlenmesini istemişti. Dilekçe üzerine devlet Malatya’daki Rişvanoğlu Ömer’i, Şeyhhasan üzerine göndermiş, Kemah yöresinde çıkan çarpışmada Rışvanoğlu yenilmişti. Bu çarpışmada Şeyhhasan’ın imdadına gelen aşiretler arasında Şeyhhasan’ın bir kolu olan Gülabiuşağı ve Koçuşağı da vardı.
Aşiret adı olarak geçmese de Erzincan’a ait on altıncı yüzyıl kayıtlarında Şeyhhasan adında beş zaviye vardır. Bunlardan dördü Şeyh Hasan, biri Şeyh Hasan Baba adını taşıyordu. 1516 yılında 7 hane nüfusu olan Kırzı (Balkaya) köyündeki Şeyh Hasan Baba zaviyesinde 2 zaviyedar vardı. 1530, 1568 ve 1591’de zaviyedar kaydı yoktur.
Keçel (Bozukan): Keçel aşireti, Erzincan’ın Kemah ilçesine bağlı Herdif, Hoğus, Babo, Terkilohi Sinigi, Sırpığı köylerindedir. Keçel’in Pülümür’deki ağalarına Bozukan denir.
Şam: Aşiret üyeleri Tunceli’nin Ovacık ilçesine bağlı Otlubahçe (Gaziuşağı), Tozkoparan (Tanz), Bilgeç, Elgazi, Halitpınar, Eğrikavak (Kalikuşağı) köyleriyle Hozat ilçesine bağlı Hozat kasabası ve Değirmendere köylerindedir.
Aşuran: On altıncı yüzyıl kayıtlarında adı geçmeyen Aşuran’ın yerleşimleri Erzincan’ın merkez ilçesine bağlı Ergan, Gelensi, Surbahan, Mağaçur; Çayırlı ilçesine bağlı Çilligöl, Çataksu, Günbağı ve Tatlısu; Tercan ilçesine bağlı Sarıkaya, Güzbulak, Yaylacık, Gedikdere, Armutluk, Esenevler, Beşgöze, Oğulveren, Gürvelik, Tatlısu ve Kalecik köyleri; Tunceli’nin Ovacık kasabası ile Mollaaliler, Işıkvuran, Kovukluköy ve Şahverdi köyleridir.
15-Nazmi Sevgen, Zazalar ve Kızılbaşlar, s.16-17; Ali Yaman, Kızılbaş-Alevi Ocakları, s.137
16-Refet Yinanç-Mesut Elibüyük, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri, s.102
17- Ahmet Hezarfen-Cemal Şener, Osmanlı Belgelerinde Dersim Tarihi, s.10-13
18- Ali Kemali, Erzincan, s.159, 332
19- Aşiretler Raporu, s.303
20- Ali Kemali, aynı yapıt, s.324
21- Aşiretler Raporu, s.108, 287
Demenan:
Dersim’in yerlisi sayılan aşiretlerden Demenan’a on altıncı yüzyıl kayıtlarında rastlanmamaktadır. Aşiretin köyleri, Erzincan’ın merkez ilçesine bağlı Ergan, Rumekrek, Şahnabırastik, Sırnas, Kolu, Komka köyleri; Tunceli’nin merkez ilçesine bağlı Gökçek, Çıralı, Uzuntarla, Aktuluk; Mazgirt ilçesine bağlı Örsköy ve Balkan’dır.
Gülabi:
Aşiret üyeleri, Erzincan’ın merkez ilçesine bağlı Caferli, Gözeler, Kürtkendi, Zazalar, Germili, Ahmediye; Kemah ilçesine bağlı Herdif, Apuşta, Brastik, Dere Soran, Dere Tımığı, İranos, İzinsor, Kamarik, Komik, Köseler, Maksut uşağı, Tığınkar ve Tımığı köylerindedir. Çarsancak’tan hükümete gönderilen 1726 tarihli bir dilekçede Şeyh Hasanlı aşiretiyle birlikte Gülabi Uşağı’nın adı geçmekte ve her iki topluluk Kızılbaş ve eşkıya olarak nitelenmektedir.
Arslanuşağı:
Aşiret üyeleri, Erzincan’ın Kemah ilçesine bağlı Karnı, Tavginir, Tortan, Hoğut; Tunceli’nin Ovacık ilçesine bağlı Güneykonak, Kozluca, Yaylagünü, Çakmaklı ve Sarıtosun köylerindedir.
Laçin:
Aşiret üyeleri Tunceli’ye bağlı Aktuluk ve Kopuzlar köyleri; Ovacık ilçesinin Yoncalı, Buzlutepe, Çalbaşı köyleri ile Kızılkilise, Bilekli, Keleş ve Sarıoğlan mezralarındadır.
Abbasan:
Aşiret üyeleri Erzincan’ın merkez ilçesine bağlı Dacirek, Güllüce, Cencige, Karatuş, Kalacık, Girlevik, Erdene, Sırnas; Pülümür ilçesine bağlı Abbasuşağı ve Gürk; Gümüşhane’nin Kelkit ilçesine bağlı Akdağ köylerindedir.
Ferhadan:
Aşiret üyeleri Tunceli’nin Hozat ilçesine bağlı Çağlarca, Kalecik, Altınçevre, Akpınar, Karabakır ve Atadoğdu köylerindedir.
Gevan:
Beytuşağı, Maksut-Abbasuşağı, Arslanuşağı ve Bezgevruşağı aşiretlerine Gevan denir. Sözcük, Gev’in çoğuludur. 1782 yılında Erzurum yöneticisine sunulan bir şikayet dilekçesinde Ovacık ve Tocik çevresinde yaşayan ve eşkıya olarak nitelenen aşiretler arasında Gevanlı da vardır.
Karabal:
Aşiret üyeleri Tunceli’nin Hozat ilçesine bağlı Ormanyolu, Kozluca, Yenibaş; Çemişkezek ilçesine bağlı Koyunardı köylerindedir. 1755 yılında çıkan bir fermanda Divriği ve çevresindeki derebeylerin, Keban’daki maden işletmesine saldıran Şeyhhasan ve Karabali aşiretlerini tepelemesi istenmektedir.
22-Aşiretler Raporu, s.291; Ali Kemali, Erzincan, s.324
23-Ali Kemali, Erzincan, s.163, 323, 331
24- Ahmet Hezarfen-Cemal Şener, Osmanlı Belgelerinde Dersim Tarihi, s.9-12
25-Ali Kemali, aynı yapıt, s.331
26-Aşiretler Raporu, s.287
27-Aşiretler Raporu, s.298
28-Ali Kemali, Erzincan, s.323-324, 336
29-Aşiretler Raporu, s.148
30- Aşiretler Raporu, s.291
31-Ahmet Hezarfen-…, aynı yapıt, s.57-59
32-Aşiretler Raporu, s.294
33-Necdet Sakaoğlu, Köse Paşa Hanedanı, s.41
Özet olarak:
Şeyh Ahmet ocağının kurucusu Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı Şıhasan (Tabanbükü) köyünde türbesi bulunan Şeyh Ahmed Tavil’dir. Resmi belgelere göre bu eren dördüncü imam Zeynel Abidin’in soyundan olan Ebu’l Vefa’nın soyundandır. Talip aşiret olan Şeyhhasan federasyonunun bir bölümü on altıncı yüzyılda Malatya’da olmakla birlikte bir bölümü de Erzincan ve Çemişkezek yörelerine yayılmış durumdadır.
Hamza Aksüt