Kuzuların Sessizliği
I.
Bir toplumun geçim tarzı o toplumun sosyal sistem tipini belirler. Eski dünyadan modern kapitalizme miras kalan kadim toplumların da tıpkı kendilerine özgü/kendilerine yetebilen eşitlikçi yaşam sistemleri vardı. Geleneksel ve zengindiler. Farklı inançları/iç hukukları/dil ve alışkanlıkları vardı.
Coğrafi avantajlarından kaynaklı savaşlar onları fazla etkilemiyordu. Fakat asıl güçleri özerk/birbirine kenetlenmiş aile yapıları/güçlü bağışıklık sistemleri ve doğaya karşı sıkı kolektif örgütlenmeleriydi.
Bu toplumlar merkezi devletlerin otoritesinden uzak efendisiz toplumlardı. Modern dünyanın sancılı doğumu ve hızla ilerleyişi onlara karşı tekbir çizgide değil/birçok farklı yönelişleri beraberinde getirdi. Yasa koyucuların yüzyıllardır sürdürdükleri talan ve tecavüz bu bağımsız toplumların direncini zayıflatmış iş artık yargılama ve cezalandırmaya gelmişti. Yaşamın zor olduğu toprak/dağ ve orman hayatı kısmi olarak kendiliğinden çözülse de büyük oranda dışarıdan ağır müdahale ve uğraşlarla gerçekleşti. Amerikan yerlileri/Kuzey Afrika kabileleri/ Arap Bedevileri ve Mezopotamya halkları bu müdahaleye en sert maruz kalan insan topluluklarıydı. İlerlemeye yönelik ölçüsüz uygulamaların baskıcı tutuculuğu yeni bir çağın yankısı ve habercisi olma iddiasında olsa da insan ırkının kadim belleğinde bu büyük bir hoşnutsuzluğu da beraberinde getirdi Doğunun uyandırılması fikrinde batı demokrasilerinin katkısı şüpheliydi. Kendi iç dinamiklerinden devrim yoluyla değişim yapamayan toplumlar ki kendi içlerinde imtiyazlı sınıfları olanlarda dahil Japon’lar/Türkler/Farisiler ve diğerleri batı tarafından işkal ve saldırı girişimlerinden kaçamadılar. Ruslar bu değişim arzusuna kısmi olarak ilk zamanlar daha esnek bir yaklaşımda bulundu. Bu esneklik Sovyet Rusya’nın egemenlik sahası olan orta Asya’nın bağımsız topluluklarına Devrim öncesi vadettiği toprak reformunun etkisiydi. Irksal bir önyargısı olmayan genç sosyalist devrim geri kalmış bir halkın ancak birleşik eylem ve gurup bilincinin doğurduğu coşkunlukla yüklü bir atmosferde modernleşme sürecini sağlaya bileceği yönündeydi. merkeze bağlanılan halk kaynaşıp bütünleşir ve bireyselleşmeyi grup içinde eritirse bireyin beyhudeliği hafiflemiş hüsranı da isyana dönüşmeden kendi kaynağında önlenmiş olurdu. Öylede oldu orta Asya’nın küçük nüfuslu kabileleri devlet sahibi olup uluslar arası hukukta temsili olarak tanındılar.
Fakat orta doğu ebedi nizam açısından bir türlü dikiş tutmuyordu Dağlı Kabilelerden oluşan kürdi toplumlar fazlasıyla dirençliydi ve eldeki mevcut teknik imkanlar onları ıslah etmeye yetmiyordu. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde Batı destekli jakoben akıl Dersim düğümünü çözmek için harekete geçti.
II.
Bir Kızılderili özdeyişinde
“Şayet bir gölde iki balık kavga ediyorsa az önce oradan bir İngiliz geçmiştir der. İngilizler birinci dünya savaşında Ortadoğu haritasını önlerine aldılar.
İlk elden Mısır’dan ilerleyen birlikleriyle Filistin ve Suriye’ye girdiler. Diğer yandan Hindistan koloni orduları Basra kanalıyla Mezopotamya’yı işkal etti Bağdat direnmeden düştü ve beraberinde Musul’u alıp Anadolu’nun doğusuna dayandılar fakat bunca şey olup biterken onlara baş ağrısı çektiren tek kişi Şeyh Mahmut Berzenciden başkası değildi. İngilizler onu Hindistana sürgüne gönderdiler fakat yinede nafile Berzenci kendini Kürdistan kralı ilan etti ve tamamen bağımsızlık istiyordu.İran Mahabatında Gazi Muhammet Dersim ve şeyh Sayit olaylarında da İngilizler tıpkı Hindistandaki gibi kendilerine Kürtlerden oluşan bir ordu ya da insan kaynağı devşiremediler. Ülkelerine gönderdikleri konsolosluk raporları ve misyonerlik çalışma belge ve seyahat hikayeleri incelendiğinde anlaşılır ki bu başarısızlığın nedeni onlara göre bölge insanı geri kalmış feodal ve ilkel yaşam tarzından kurtulamamıştı. Özellikle Dersim ile ilgili yazışmalarında, Amerikalı ve İngilizlerin ortaklaştıkları konular hep aynı ve çelişkilerle dolu.Talihsiz bir şekilde Dersim’i tıpkı dönemin Ankara ve İstanbul gazete manşetlerindeki gibi görmekteydiler. Derebeyleri tarafından yönetilen/modern reformlara karşı çıkan/cahil ve yoksul/şeyhlere ve seyidlere inanan/çevre halkların mal ve mülklerine saldıran eşkıya bir toplum olarak resmettiler gazete manşetlerine ilginç olan ise bu eşkıya toplumun konuksever/cömert/samimi/barışçıl/sıhhatli ve temiz oluşlarından bahsetmeden konuyu kapatamadıkları ayrı bir husus… İlkel ve barbar olan bir insan topluluğu nasıl olur da aynı zamanda cömert/konuksever ve barışçıl olabiliyor üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Bölgeye ayak basan ve bölge sakinleriyle birebir temasa geçen kişilerden İngiliz Yüzbaşı L.M.Seel’e göre (1911) Dersimlilerin garip dini inanışları/gelenekleri ve aydınlatılması oldukça meşkül bir ırki kökenleri vardır.
Misyoner Herry H. Riggs’e göre (1911) kendilerine karşı gönderilen birçok orduyu kurnazlıkla yenmeyi ve onları usandırmayı başarmışlardır.
Amerika’nın İstanbul büyükelçisi G. Howland Shaw’a göre ise(1937) onlar inatçı davranışlar takınan bir avuç isyancıdan başka bir şey değildir.
Sonuç:
Seçilen örnekler en naif olanlarıdır ve gerçekte/üzücü olan dönemin Batılı aydın ve bürokrasi çevrelerinden kon uyla ilgili böylesi bir saldırganlığa karşı hiçbir insani yaklaşım ve kınama bulunmamaktadır. İçinde bulundukları durum tam olarak kuzuların sessizliğinden başka birşey değildir. Nuri Dersiminin Seyit Rıza imzalı mektubuna gelmeyen cevapsızlık keza Rus Kürdolog ve diplomat Bazil Nikitin’in İngiliz The times ve Amerikan The Newyork times gazetelerine yazdığı mektuplarda da bu sessizlik görülmektedir. Gazete haberinden anlaşıldığı üzere Batı kamuoyu olup bitenden haberdardır.
Daha da ötesi tıpkı bir taraf gibi tek yanlı haberler yapmakta ve gerçeği maniple etme eğilimi göstermişlerdir. Rusya’nın Eski İran büyükelçi Bazil Nikitin’in karşı yazısının 1937 ingiliz the Times gazetesinde yayınlanması kamuoyu önünde konunun tartışıldığına dair bir kanıttır ayrıca en azından insalığın tamamen ölmediğini gösteren küçük bir umut ışığıdır.
İşte mektup!
III.
Kürt Azınlıkları.
The Times’ Editörüne.
22 Temmuz 1937.
Beyfendi!
16 Haziran tarihli sayınızda İstanbul muhabiriniz tarafından gönderilen bir yazı vardı. Konu başlığı “Ordunun bastırdığı bir isyan” yazıda:
Son günlerde Dersim Kürtleri arasında yaşanan bazı karışıklıkların olduğu belirtiliyor. Bu sorunların nedeni yerel nüfus un askerler tarafından verilen eğitim,terbiye ve diğer reformların kabul edilmediği karışıklıkların nedeni ise bu eğitim ve terbiye uygulamalarına düşmanlıkla itiraz edildiği…
Askeri birlikler, Jandarma ve özellikle seçkin bir kadın pilotun da içinde bulunduğu operasyonlarla bastırıldığı yönünde.
Kürtlerin gerek tarihi gerekse lisanlarına oldukça vakıf ve bilgi sahibi biri olarak bu kötü haberin beni derinden üzmüş olduğunu belirtmek isterim.Bölge sakinleri Irk, dil, adet ve sosyal bünye bakımında Türk komşularından tamamen farklıdırlar. İşte şimdi bu Dersim hadisesinde görüldüğü gibi onların farklı olmaları itibari ile kendi karakterini tayin etme çabalarına bir kez daha şahit olmaktayız.
Onların eğitime karşı olduklarını iddia etmek hatadır. Bilakis onların karşı oldukları şey Türkleştirme çabalarıdır. Bir kişinin doğal ve sağlıklı gelişmesi, ülkesine yurttaşlık bağı ile bağlanması,minnet ve sevgi duyması bunu ifade etmesine en elverişli ve yegane dil kendi ana dilidir.
Kürt azınlıkların hukuki hakları şimdiden sadece bir tarafta tanınmaktadır. Musul meselesi halledilirken Uluslararası Cemiyet tarafından kabul edilen kurallar çerçevesinde Kürtler Irak’ın bu Erbil, Kerkük ve Süleymaniye bölgesinde kültürel otonomiye sahip olup esasen dürüst ve faydalı kimseler olarak bulundukları devlete hiçbir şekilde tec
avüz girişiminde bulunmadan kendi dillerini, eski adet ve geleneklerini yaşamaktadırlar. Keza aynı durum Sovyetlerinde kendi azınlıklar siyaseti içinde geçerlidir. Özellikle Sovyet Ermenistan’ı Kürtleri hakkında durum vakti zamanıdır. Azınlıklar siyaseti ve onun cömert prensipleri acil bir şekilde uygulanmadığı taktir de devletlerin yüksek menfaatleri ve sebepleriyle azınlıkların istek ve inançları arasındaki acıklı çatışmalara maalesef şahit olmaya devam edeceğiz.
Bazil Nikitin
Late Russian Consul in Persian.
29.Ruc George Sand Paris 16.
Kaynaklar:
Bazil Nikitin/Kürtler
The Times Widespread archives- Amerikan ve İngiliz raporları ışığında Dersim
Dr.Suat Akgül.-Efendisiz Halklar/Harold Barclay.