Kışın en karlı, tipili ve soğuk zamanıdır. Halk arasında “zemheri, karakış” da denilen bu günler 31 Ocak’a kadar 40 gün sürer ise de, bazı seneler hafif, bazı seneler şiddetli ve uzun olduğundan kesin süre tayin edilmez.
*Gül Güzeli
Bazen rivayet, bazen de yaşamımızda güncel olarak ‘‘Kırklar’’ çokça yer alır. Zaman zaman kutsallaştırılan, bazen de egemen kılınan bir sayıdır Kırk / 40.
Kızılbaş Alevi olmamdan dolayı, bana Alevi bilimi üzerine bu konularda anlatımlar yapan babamın dizlerinin dibinde dinlerdim ‘Kırklar Cemi’ ve benzeri kutsallaştırılan değerlerimizi.
Şunu öğrendik: Kırklar Cemi’ne herkes alınmazmış. Hatta Hz. Muhammed bile, statüyle gelmesinden dolayı ceme alınmamış olduğu rivayet edilir! Yine Kızılbaş Alevi öğretimiz gereğince Kırklar Cemi’nde 17 kadının yer aldığı (17 Kemerbestler) da onurla anlatılırdı… Çocuk hayalleriyle kurgulayıp, kutsallaştırdığım o Kırklar Cemi’nde, bir gün yer almayı düşleyip dururdum…
Kırk sayı olmakla kalmayan, kültür ve inançlarımızda yerini alan bir kavram. Hala devam ettirdiğimiz geleneklerimizden olan ölümlerden sonra Kırkını Anma; Kırkını Okutma; Kırkında yemek verme, Kırkında dua okuma gibi… Yahut aile fertlerinden ölenler için özellikle kadınların/annelerimizin kırk gün boyunca yas tutmaları; yas elbisesi olarak siyah giymeleri.
Kırk gün boyunca her akşam ölüleri için, annemden gördüğüm adetlerden biri de, bir tepsi üzerinde komşulara yemek ve su götürmesiydi. Yani kırk gün, kırk kavramı bir zamandan, diğer bir zamana geçişi de ifade ederdi ve hala ediyor. Mesela kırk gün boyunca ölen aile fertlerimizin ruhlarının bizim yanımızda olduğunu ve konuşulanı duyup, bizi gördüğünü de düşünürüz. Böyle düşündüğümüz için, aileden birisi öldüğü zaman, kırk gün boyunca birbirimizle konuşurken, ölen aile ferdimiz de sanki yanımızdaymış gibi davranırız. Bunun yanında kırkı çıkmadan ölen kişinin
mezarı kaldırılmaz.
Topraktan gelenin, yine toprak ile buluşması beklenir. Bu süreç, kırk gün ile sınırlıdır. Kırk gün sonra istenirse, mezar farklı bir şekilde yapılabilir ve bu işlemden sonra ölen kişinin elbiseleri de yoksullara dağıtılır. Çünkü kırk gün sonra ölenin tamamen bizim yaşadığımız Dünya’dan elini ayağını çektiği düşünülür. Tibet’te ise, aileden birinin ölümünden hemen sonra kırk gün boyunca evden çıkılmaması geleneğinden bahsedilir. Tabii bu örnekleri bizim yaşadığımız toplum ve coğrafyada daha da çoğaltmak mümkün. Bir zamandan, diğer bir zaman dilimine geçişi, biz Ortadoğulular kültürel bağlamda kırk sayısıyla (kavramıyla) ifade ederiz.
Erbain (Arapça kelime anlamı 40 veya kırkıncı gün) kışın en şiddetli geçen kırk günü. Halk arasında senenin günleri Hızır (yaz) ve Kasım (kış) diye ikiye ayrılır. Kasım günleri Miladi 8 Kasımda girer, 6 Mayısa kadar 179 gün Şubatın 29 çektiği artık senelerde 180 gün sürer. 6 Mayısta Hızır günleri başlar. Kasımın en şiddetli günleri de gün dönümü denilen 22 Aralık’ta başlayan erbaindir. Kışın en karlı, tipili ve soğuk zamanıdır. Halk arasında “zemheri, karakış” da denilen bu günler 31 Ocak’a kadar 40 gün sürer ise de, bazı seneler hafif, bazı seneler şiddetli ve uzun olduğundan kesin süre tayin edilmez.
Erbainden sonra 21 Marta kadar devam eden “Hamsin” girer ve 50 gün sürer. Fakat şiddeti erbain kadar değildir. Eskiden erbainin çıkması ile halk arasında kurbanlar kesilir ve bu günler hasta olmadan, sıhhatli atlatıldığı için Allah’a şükredilir; eşe-dosta ziyafetler verilirdi.
İslam tasavvufunda erbain, Kürt ve Fars topluluklarda, çilê (KIRK GÜN inzivası) olarak bilinen bu kavram uyarınca tarikat yoluna giren salik (mürit veya talip), kırk gün boyunca kuytu bir yerde (in, mağara, kulübe, çardak, kutsal ağaç altı, kaya dibi) inzivaya çekilip derin düşünceye dalması (tefekkür), ibadet ve dua ederek ruhu ile bedenini arındırması gerekmektedir. Çile çekilen yere çilehane denilir. Bir Hadis rivayetine bakılırsa, kırk gün kendini samimiyetle ibadete veren kişinin kalbindeki bilgeliği diline yansıyacaktır. Tasavvuf kavramında bu kırk günlük çile süresi için kırk makam, kırk abdal veya kırklar deniliyor.
Keza Adem peygamberin yaratılması için, ona uygun çamurla kırk gün uğraşılmıştır.
Şii inancında Erbain (kırkıncı gün), hicri takvime göre Safer ayının 20. günü, Hz. Hüseyin’in Erbain (kırkını anma) günüdür. Hz. Hüseyin ve yarenlerinin Kerbela’da şehit edilişlerinin üzerinden 40 gün geçmesini temsil etmektedir. Şiiler, her yıl bu münasebetle Kerbela’ya yürüyüş düzenler, o acı günü anarlar. 2013 yılında 20 milyon Şii bu anmaya katılmıştı.
Bu kavram, Hıristiyan Alemi içinde de oldukça etkindir. Bütün Mesihi (mesiyanik) inançlarda İsa ile Kırk sayısı özel bir konumdadır. Şöyle ki, şimdi yaklaşan 24 Aralık Kutsal Akşam’ı vesileyle bu konu güncel bir durum alır ve yaşlılar çocuklara bu konuda bildiklerini anlatmaya çalışırlar. İsa peygamber’in Kırk günlük Çöl ibadeti (çileciliği) oldukca geniş ve anlamlı bir şekilde dillendirilir. Rivayete göre, Hz. İsa açlık ve yoksulluğu çeken halkının acısını hissetmek için, kırk gün boyunca bir çölde oruç tutup, ibadet eder. Bu oruç ve ibadeti biterken İblis yanına gelir ve kendisinden üç talepte bulunur. Birinci talebi, İsa peygamberin bir ekmek pişirerek, bütün yoksulları bu ekmekle doyurması; ikinci talebi, İsrail’deki en yüksek tapınaktan hiç kendini yaralamadan aşağı atlaması; üçüncüsü ise bu talepleri yerine getirebilmesi için İblis’in kendisine bu yetenekleri vermesi için önünde diz çöküp, kendisine biat etmesini istemesi. Bunun üzerine İsa Peygamber, İblis(Şeytan)i ret ederek, kendisinden uzak durmasını söylediği rivayet edilir.
Mesihi (Mesiyanik) inançlardan olan diğer bir gelenek ise, Paskalya bayramından KIRK gün önce başlayan oruç sürecidir. Bu süreçte hayvani ürünler yenmez, alkol içilmez. Bir nevi ibadet ve yaşayanlara karşı hürmeti, korumayı içerir. Bu oruç, yine bir zamanın bitip, diğer zamanın başlaması olarak algılanır. Kış aylarının bitimiyle yeniden hayat ve yaşamın canlanması olarak temsiliyetini bulur kırk günlük oruç süreci.
Diğer bir rivayete göre Yahudi Halkı (İsrailoğulları) Mısır’dan çıktıktan sonra kendilerine kalacakları vatanı bulmak için, kırk yıl boyunca çöllerde gezdikleri söylenir. Burada da yine kırk sayısı önemi kazanır.