Dicle Çolak
Erzincan ili İliç ilçesi Çöpler mevkiinde yapılması planlanan çöpler kompleks madeni 2. kapasite artışı ve flatasyon tesisi projesine ilişkin olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen ÇED Olumlu kararının iptali istemiyle açılan davanın duruşması 30 kasım 2022 tarihinde Erzincan İdare Mahkemesinde görüldü.
Duruşmaya TMMOB genel sekreteri Dersim Gül, TMMOB hukuk müşaviri Ekin Öztürk Yılmaz, Metalurji mühendisi Cemalettin Küçük, Baro temsilcileri ve çeşitli kurum temsilcileri katıldı. Duruşmanın ardından Makine Mühendisleri Odası Erzincan temsilciliğinde düzenlenen basın toplantısına TMMOB Tunceli İl Koordinasyon Kurulu sekreteri ve temsilcileri, Makina Mühendisleri Odası Erzincan il temsilcisi, Erzincan Ziraat Odası başkanı, Türkiye Barolar Birliği çevre komisyonu üyeleri, Türk Tabipler Birliği halk sağlığı komisyonu üyesi, Sivas Tabip Odası temsilcisi, Erzincan, Tunceli ve Bingöl barosu avukatları, Erzincan siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcileri de katıldı. Açıklamayı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği genel sekreteri Dersim Gül okudu. Açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Bugün Erzincan İli İliç ilçesi Çöpler mevkiindeki Anagold Madencilik San. ve Tic. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Çöpler Kompleks Madeni 2. Kapasite Artışı ve Flotasyon Tesisi projesine ilişkin olarak verilen ÇED olumlu kararının iptali istemiyle TMMOB olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na açtığımız davanın duruşması görüldü.
Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş tarafından 2008 yılından beri işletilen bu madende yıllar içerisinde çok sayıda kapasite artışı gerçekleştirildi ve yeni tesis yapılmıştır. Son olarak 2021 yılında bir kez daha kapasite artışına gidilmesi planlanmış ve 2021 yılı Ekim ayında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından kapasite artışı ve ek tesislere ilişkin projeye ÇED Olumlu kararı verilmiştir.
Açmış olduğumuz davada gerek dilekçelerimizde gerekse de duruşmada sunmuş olduğumuz beyanlarımızda projenin ve dava konusu kapasite artışının uluslararası anlaşmalar ve Anayasa ile güvence altına alınmış temel haklara dayanarak söz konusu ÇED Olumlu Kararı’nın iptali istenmiştir. Bu karar Anayasa’nın 17., 43., 44., 45. 56., 63., 169. ve 170. maddelerine, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 5488 sayılı Tarım Kanunu, ilgili yönetmelikler, uluslararası sözleşmeler ve sair mevzuat ile öngörülen yükümlülüklere, bilimsel gerekler ve teknik esaslar ile kamu yararına aykırılıklar taşımaktadır ve iptal edilmelidir.
Proje alanı ve genişleme sahası, ülkemizin en geniş havzasına sahip Fırat Nehri’nin hemen yanı başındadır. Nehir Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Gaziantep illerimizden geçmektedir. Ülkemizin en büyük barajları da Fırat Nehri üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca saha, Munzur Dağları ekosisteminin ve ülkemizdeki önemli biyoçeşitlilik koruma alanının bir parçasıdır. Saha aynı zamanda büyük depremler üreten fayların da yakınında bulunmaktadır. Bu tablo, karşı karşıya olduğumuz tehdidin sınırlarının anlaşılması açısından yeterince açıklayıcıdır.
Orman alanlarının, ekolojik ve biyolojik değerlerin, flora ve fauna bileşenlerinin, tarım ve mera alanlarının, su kaynakları ve havzalarının, kültürel ve tarihi mirasın, yerleşme alanlarının tahribine yol açan siyanürlü maden işletmeciliğine ilişkin proje, çevre ve insan sağlığı üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açmaktadır. Ortaya çıkan somut çevresel etkiler ve riskler göz önünde bulundurularak, bilimsel ve hukuksal açıdan birçok sorun barındıran ÇED Olumlu kararının ve telafisi imkânsız zararlara neden olacağı açık olan kapasite artırımı işleminin acilen iptal edilmesi, durdurulması ve işletmenin kapatılması hayati öneme sahiptir.
Bu proje faaliyete başladığı yıllardan itibaren buradaki doğal çevrenin tahribata uğramasına, tarımsal faaliyetlerin hayvancılığın zarar görmesine yol açan; yürütülen sömürge madenciliği ile ülkemizin kaynaklarının yabancı şirketlere aktarılmasına yol açan bir projedir.
Siyanürlü altın işletmeciliği niteliği itibari ile çevre açısından çevre ve insan sağlığı açısından göze alınamayacak riskler barındıran, risk unsurunun ön planda olduğu bir yöntemdir.
Yürütülen faaliyetin kendisine, proje alanı ve etki çevresinin niteliğine ilişkin hukuka aykırılıkların yanı sıra Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinin yürütülme biçimi de hukuka aykırılıklar ve ihlallerle doludur. ÇED Raporunda, Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinin temelini oluşturan çevresel süreçlere katılım hakkının göz ardı edilmiştir. Faaliyetin parçalanarak çevre mevzuatına ve Çevresel Etki Değerlendirmesi ile hedeflenen amaca aykırı biçimde farklı ÇED süreçlerine konu edilmiş ve böylece de etkilerinin sınır değerlerin altında gösterilmiştir. Pek çok etki değerlendirme dışı tutulduğu, bilimsel ve teknik terminolojiden uzak, güvenirliği olmayan bir rapora dayalı bu süreç bütünüyle hukuka aykırılık taşımaktadır.
Tüm bunlar açıkça ortadayken haziran ayında yaşananlar 2018 yılında yaşanan tanker kazası heyelan sonucu yaşananlar çok açıkça burada kamu yararının bulunmadığını ve dava konusu işlemin hukuka aykırılığını ispatlamıştır. Bugüne değin yürütülen yargısal süreç de ne yazık ki hukuka aykırılığı pekiştirmekten öteye gidememiştir. Mahkeme bilirkişi incelemesinin temelini oluşturan kendi sormuş olduğu sorulara dahi cevap içermeyen bilirkişi raporuna itibar etmiş ve yürütmenin durdurulması talebimizi reddetmiştir. Oysa bugüne değin dava dosyasına yansıyan belgeler pek çok aykırılığın davalı idarece de tespit edilmiş olmasına karşın gerekli önlemlerin alınmadığını, gerekli yaptırımların uygulanmadığını ve faaliyetin devamına imkan sağlandığını ispatlamıştır.
Bugün bir kez daha yaşanan tüm bu hukuksuzlukları dile getirmek için önce mahkeme salonunda şimdi de burada bir aradayız. Umuyoruz ve diliyoruz ki mahkeme tüm bu hukuksuzluklar karşısında kamu yararını, bilimsel ve teknik esasları daha fazla göz ardı edemeyecek ve tüm toplumu ilgilendiren bu davada sermayeden yana değil bilimden, hukuktan ve halktan yana karar verecektir. Bugün burada ne karar verilirse verilsin bu sürecin takipçisi olmaya; bilimi ve tekniği, emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürmeye devam edeceğiz.”