Mahmut Yıldız Dede’yle, Berlin Cemevi’nde Alevilik, Dersim 38 ve Aleviliğin asimilasyonu üzerine konuştuk…
Sanat Yılı Konserim için Berlin’deyim. Konser öncesi Berlin’de faaliyet gösteren kurumlarımızı ziyaret etme fırsatım oldu. Bu kurumlardan biri Berlin Alevi Topluluğu – Cemevi idi. Cemevinde Dersimli Dedemiz Mahmut Yıldız ile tanıştım. Kendisiyle doyumsuz bir sohbetimiz oldu. Bu sohbette kaydettiklerimi sizlerle de paylaşmak istedim:
Mahmut Yıldız: Oradaki halk (Dersim’i kastediyor, FT) dil, inanç, o halkın ispatıdır. Tarih de onların ispatıdır. Biz onları yaşadık. Biz oyuz aslında. Kimseyi de kötülemediğimiz halde… Eğer bir Türk orada, o coğrafyada, Mezopotamya’daysa bizim Türkümüz, bir Çingene ikrara bağlıysa, bizim ikrarımız. Irkçılık yok ama ne zaman ırkçılığı bize dayatırlarsa, ‘ben de buyum’ deme hakkına sahip oluyoruz.
Ferhat Tunç: Dede, herkes bir Alevilik tarifi yapıyor. Aleviliği bize nasıl anlatırsınız, bir de sizden dinlesek?
Mahmut Yıldız: Ben hep anlatırken kendi gerçekliğimizi, bakışımızı anlattım. Başkasının penceresinden değil. Bugün töhmet altındayız. Dilimiz töhmet altında; yazamadık. Düşüncemiz töhmet altında; yazamadık. İbadetimiz de töhmet altındaydı; yapamadık. İspatı ne? İspatı o yaşayanlar. 80-90 yaşında Aleviliği veya Dersim’i yaşayanlar. Her yaşlı değil ama. Hep başkaları bizi yazdı. Araştırıyorsan gel bize sor. Bu ne? Aleviliğin din mi, mezhep mi, tarikat mı, soytarılık mı? Nedir bu? Nedir, bu devlet seni kabul etmiyor? Ama öyle bir noktaya gelmişiz ki, kendi varlığınızı, Kurmanciyi, Kürdistan’ı, güzel halkları, güzel eski kültürleri, bunları yazın. Bunları artık konuşabilirsiniz.
Bu halk bugüne kadar, kendi dünyaya bakışından çok bedel ödemiş. Hep başkaları bizi tarif etmiş. Kimse kendi babasını tarif etmiyor, benim babamı tarif etmeye kalkıyor. “Sen bilmiyorsun, Horasan’dan gelmişsin” diyor. Benim Horasan’da ne işim var? Mezarlıklarım var, Nazimiye’de, Kureyşanların mezarı var. Hamadan’da bizim mezarlıklarımız var. Yavuzeli’nde, Kayabaşı köyünde bizim mezarlıklarımız var.
17 Kürt aşireti, o ocaklara ikrar vermiş. Başka bir ocak o kadar aşirette pir değil. Mesela Bektaşi… Devletin yarattığı bir Bektaşi var. Öyle bir derdi yok adamın. Selçuklu üstüne gider, kılıçtan geçirir, Hacı Bektaş Veli, Süleyman isminde bir adam, Muhlis isminde bir adam; bunlar karanlıktan kaçıyor, Kapadokya’ya sığınıyor, oradaki kiliseye; Yunan arşivinde var. Selçuklulardan kaçıyorlar. Hacı Bektaşi Veli, Dersim’in piri falan da değil. Dersim’e ikrarı yok. Biz saygı duyuyoruz, onlar bize duymuyor. Hacı Bektaş Veli’nin talimi falan da yok, öyle bir derdi de yok, öyle bir tarikatı da yok. Bana inanmıyorlarsa, Cemal Bardakçı’nın yazılarına baksınlar.
Ferhat Tunç: Alevi kurumları nasıl değerlendiriyorsunuz, yol’abkatkılarını nasıl görüyorsunuz?
Mahmut Yıldız: Kurulan bu derneklerde de zorumuz var. Hangi derneğe gidiyorsan, Gölbaşı dedeleri var. Aleviler en tehlikeli dönemi yaşıyorlar. İzzettin Doğan’a bağlılar. Kim oraya getirdiyse, oraya bağlı, bizi çağırmadılar. Kendine göre saygı duyduğumuz, ocak yerine, ya da tekke zaviye yerine koyduğumuz Doğanlar var, Malatya’da, Çelebiler var, bir de Ulusoylar var. Zaten hep bizimle devlet arasında oyun oynayan bunlar. Hiç bizim hakkımızı savunmamışlar. Hep öyle diyorlar ama yalan söylüyorlar. Biz Dersim’de katliamda geçerken, süreç içerisinde, ‘22’den tut, ‘35-36’ya kadar Meclis’e çıkan raporlar, bunların hiçbiri o rapora müdahale etmiyor. Dersim Katliamında hiçbiri yanımızda değil, saydığım ocaklardan. Bir yazı da yazmadılar, Dersim’de böyle bir katliam oldu diye. Kendileri de Meclis’te vardı. Şimdi o öz orada yatıyor, o özü silmeye çalışıyorlar. Derneklerin eliyle yapıyorlar. Bir zaman insan katliamıyla, ondan sonra ziyaretleri, köylerin isimlerini katlederek, sonra doğayı katlederek. Dersim’de çok adam da kalmadı. Bizimkiler değiller. Zaten üç beş tane yan yana gelince, karakola götürüyorlar, nereden geldin, kimsin diye. Biraz sol örgütler vardı, onlar da kalktı.
Ferhat Tunç: bahsettiğiniz Alevi kurum ve temsilcilerinin bir de bitmez tükenmez bir Mustafa Kemal hayranlıkları var. Oysa 38 katliamında cumhurbaşkanı sıfatıyla imzası var.
Mahmut Yıldız: Biz ‘38’de devlete cumhuriyet geldi, şeriat belasından kurtulduk; Osmanlı’dan kurtulduk, Mustafa Kemal de Alevidir, Hacı Bektaş’a gitmiş derken… Babam diyor, (Mahmut Dede burada babasının anlatımlarını aktarıyor, FT) biz burada daralmışız, Elazığ’a giderken köprü yok, hep kayıkla karşıya gidiyoruz, Erzincan’a öyle. Bize yol lazım, mektep lazım, artık herkes özgürdür. Silah milah bırakın, verin bekçilere, götürsün… Ondan sonra herkes bir hafta, iki hafta yol yapsın. Yav diyor, Elazığ’dan başladık Erzincan’a kadar yolu kürekle yaptık… Silahları teslim ettik. Her dört köy arasında bir halkevi kuralım dedik. Kendi güçleriyle bina yaptılar. Halkevinde sanat öğretilecek, okuma-yazma öğretilecek. Marangozluğu öğrettiler, biraz ziraatı öğrettiler, geceleri de okur-yazarlık, yeni harf öğrettiler. Askere giden gitti. Bu sefer soy isim almaya başlandı. Her şeyi nüfus kağıdına kaydettik. Ondan sonra dağdaki mağaralar, geçitler, yollar, aşiretler hep belli oldu, yazıldı. Ondan sonra ‘35-36-37’de küçük köyleri büyük köylere topladılar. Sonra başladılar; Erzincan’dan, Malatya’dan, Diyarbakır’dan, Elazığ’dan her yere asker doldurdular, bizi birbirimizden soyutladılar. Bir gün bizim Koçgirili Halil Onbaşı vardı, dedi, o ara görünmüyordu, Mazgirt’te görmüş. Bekçiyi gönderip ‘hele çağır gelsin’ demiş. Gelmiş yanına. ‘Bu kadar asker bu dereye doldurulur mu’ demiş. O da demiş, ‘köyleri terk edin, yaylaya gidin.’ Gelmişler, birkaç aileye söylemiş. Eniştemi, ablamı, ağabeyimi, beni alıyor, yaylaya gitmişiz. Çocuklar kalıyor, devlet onlara zarar vermez diye. Babam da Rus dürbünü varmış. Bakıyoruz, köyden duman çıkıyor. Bizimkiler ağlamaya başladı. Köyü asker sarmış. ‘38’de. Nasıl olduysa, birilerinden haber aldık, toplayıp kırmışlar… Ondan sonra, geceydi, köye geldik. Mal davar şişmiş, ölmüş. Meğer tuz yemiş. Tuz çuvalını devirmiş hayvanlar, onları yemiş, tuzlu yağları yemiş, hayvanların çoğu ölmüş. Bir zulüm, katliam. Sanki başka çare yokmuş, geldiler, bizi katliamdan geçirdiler.
Meclis’te alınan kararlar, başta İnönü’nün kararları, Fevzi Çakmak’ın kararları… Cemal Bardakçı o zaman Diyarbakır Valisi idi.
Ferhat Tunç: 38’den bugüne pek bir şey değişmedi gibi…
Mahmut Yıldız: Bugün de katliamlar, sürgünler devam ediyor; inkâr, zulüm devam ediyor. Seyid Rıza’nın dediği gibi. Çok şehit verdik. O şehitlerimize de selam olsun, onları savunanlara, kendi hakkını savunanlara da selam olsun.
Şimdi de kendi derneklerimizle bizi yok etmek istiyorlar. Yok Horasan’dan, Arabistan’dan geldik… Ben Anadolu insanıyım, benim burada izlerim var.
Türkiye’de azınlıklar özgürlük istiyor, bunlar doğal haklar. Hepsini kabul etmek lazım. Anadolu kültürleri, inançları, bakışları çok güzel. Aslında Türkiye’nin zenginliğidir. Bir halka ırkçılığı dayatırsan, hayatta barış, sevgi olmaz. Bilerek yapıyorlar, işlerine öyle geliyor.
Dersim Belediyesi’nde başlatılan nöbete katılan yurttaşlar, “Dersim’e sefer olur ama zafer olmaz” diyerek irade gaspına…
Dersim Belediye Eş Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün de aralarında olduğu…
Dersim Belediyesi'nde başlatılan nöbet eyleminde eşbaşkanlar, kararın kayyım hazırlığı olduğunu belirterek mücadele çağrısı yaptı. Dersim'de…
Dersim Belediye Eşbaşkanı Cevdet Konak ile Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'e 6 yıl 3'er ay…
Elâzığ’da 32 yaşındaki Burcu Demir’i 8 Şubat’ta katleden Uzman Çavuş Murat Coşansel’in yargılandığı davanın 4.…
Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) 15. Bölge Müdürlüğüne bağlı Tunceli Şubesi ekipleri, il genelinde…