ELAZIĞ’da 1938 yılında idam edilen Seyit Rıza ve yoldaşları için Dersim Araştırmalar Merkezi ve Demokratik Alevi Dernekleri Federasyonu tarafından Seyit Rıza heykeli önünde anma töreni düzenledi.
Dersim Araştırmalar Merkezi adına açıklamayı sanatçı Ferhat Tunç, yaptı.
Basın açıklamasının tam metni
80 YIL ÖNCE BOYUNLARINA GEÇİRİLEN İP, BOĞAZIMIZI SIKMAYA DEVAM EDİYOR
15 Kasım 1937, Dersim için vahşetin başlangıç tarihidir. Elazığ’da kurulan göstermelik bir mahkemede yargılandılar ve haklarındaki iddiaların ne olduğunu da çok bilmeden idama mahkum edildiler. Zaten anlamadıkları bir dilden iddianame hazırlanmış ve çarptırıldıkları o idam kararı yüzlerine okunmuştu! Yaşı 75 olan Seyit Rıza’nın, idamın kanunlara uygun olması için yaşı küçültülürken, küçük olan oğlu Resik Usen’in yaşı ise büyütülmüştü.
Karar yüzlerine okunurken birbirlerine sorular yöneltip henüz neticeyi anlamaya gayret ediyorlardı. Savunma yapma hakları yoktu, dolayısıyla onları savunacak avukatları da yoktu. Türkçe bilmiyor olmaları da sorun teşkil etmiyordu. Devlet kendince formüller bulmuş, özel kanunla tutsaklara her yönelimi mübah buluyordu.
Bu şekilde tercüman ihtiyacı hissetmeyen devlet için Dersimliler ancak “vahşi yaratıklar” diye kabul görüyordu; haliyle kendi aralarında konuşacakları bir dilleri de olamazdı. Öyle de oldu. İdam kararı verilen Seyit Rıza ile birlikte Uşenê Seydi, Fındık Ağa, Hesene İvrayim, Aliye Mirzali, Hesen Ağa ve Resık Usen’in diğer tutsaklardan ayrılmaları sağlandı. Dersim büyüğü, şahsiyetler dışında kalanlar ise ömür boyu hapis cezalarına çarptırılarak gün ışığı görmeden can verecekleri cezaevlerine nakledildiler.
Yaşlı Bilge’ye son arzusu sorulduğunda, cevabı “Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz.” olmuştu. Kendisine “Oğlunuz da idam edilecek.” dediklerinde, acıyla, “O zaman beni oğlumdan önce asın.” isteğinde bulunmuştu. Tam bu sırada oğlu Resik Usen, boynuna geçirilmiş iple son nefesini veriyordu. Seyit Rıza’nın son isteği yerine getirilmemişti.
Seyit Rıza, idam edilmek için meydana çıkarıldığında hava soğuk, gece zifiri karanlıktı ve etrafta idamları gerçekleştirecek ekip dışında, kimseler yoktu. Ayaklarını emin adımlarla sehpaya koyduktan sonra büyük kalabalığa seslenir gibi haykırdı: “Evladı Kerbelayime, bê gunayime, Ayıvo zulimo, Cinayeto!” (Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.)
Dersim’de aralarında Seyit Rıza’nın da bulunduğu yedi büyüğümüzün idam edildiğini biliyoruz ancak geride ömür boyu hapis cezalarına çarptırıldıktan sonra cezaevlerinden cesetleri çıkan diğer Dersim büyüklerine ilişkin kesin bir bilgiye henüz ulaşılamadı. Onlarca Dersimlinin insanlık dışı koşullarda aç ve sussuz bırakıldıktan sonra hayatlarını kaybettikleri ve cesetlerinin ailelerine teslim edilmek yerine kimsesizler mezarlığına gömüldükleri biliniyor. Bugün sadece Seyit Rıza ve altı yol arkadaşını değil; Civlet Ağa, Cevraile Areki, Qeme Ağaye Usuvu ve Qemer Ağaye Heyderu şahsında farklı cezaevlerinde ölüme mahkum edilenleri de saygıyla ve minnetle anıyoruz. O mahkemede yargılanan Dersimlinin kimliği ve onuruydu. Onlar Dersim’in onurunu temsil ediyordu.
Seyit Rıza, Uşenê Seydi, Fındık Ağa, Hesene İvrayim, Aliye Mirzali, Hesen Ağa ve Resık Usen’in mezar yerlerini hala bilmiyoruz. Dolayısıyla 80 yıl önce Seyit Rıza ve arkadaşlarını idam ettiren zihniyet hala değişmiş değil. 80 yıl önce yaşandı ve bitmedi… Dersim büyüklerinin, Dersim’in büyük değerlerinin boyunlarına geçirilen ip, halihazırda boğazımızı sıkmaya devam ediyor.
fotolar İsmail Ateş