“Yeni bir döneme ve ruha çağrı”
Yarım asırlık çatışmada toprağa düşen bütün canların acısını yüreğimizde hissediyoruz. Her birinin acısını yüreğimizin en müstesna köşesinde taşıyoruz. Yakın dönemde yitirdiğimiz sevgili Sırrı Süreyya Önder şahsında varış uğruna yitirdiğimiz bütün yol arkadaşlarımızı sevgiyle yad ediyorum. Bu yolda ter döken, sürgünde yaşayan cezaevlerindeki tüm arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Dün tarihi bir gelişme yaşandı. Elbette bu önemli eşiğe bir anda gelmedik. Geride bıraktığımız aylara, hatta günlere bir dönüp bakalım. 1 Ekim 2024’te Sayın Bahçeli Meclisimizin çatısı altında ezber bozan bir el uzattı. Ardından 27 Şubat geldi. İmralı’dan yükselen ses 40 yıldan fazla süren çatışmanın seyrini değiştirdi. PKK’yı yaptığı silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı sadece bir çağrı değildi. Tarihin hafızasına kazınan bir dönüm noktasıydı. 5-7 Mayıs’ta PKK’nın kongresini toplayarak fesi kararı alması 11 Temmuz’da silahlar yakıldı. Ateş ve demirin ruhu toprağa karıştı, alevler göğe yükselirken artık siyaset konuşsun dendi. 1 Ekim 2025’te Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın partimizin sıralarına gelerek el sıkışması barış iradesine olan güveni tazeledi ve son olarak 26 Ekim’de yani dün ülke olarak çok kritik ve anlamlı adımlardan birine tanıklık ettik. Fesih kararı alan PKK güçlerini Türkiye sahasından çektiğini açıklayarak çözüm ve barışta ısrarcı olduğunu dünya kamuoyuna deklare etti. Bu karar yeni bir aşamanın kapısını ardına kadar açan çözüme ve barışa imkan sunan bir adımdır. Bu geri çekilme kararı barış yolundaki kararlılığın, en somut ifadesi demokratik ve siyasi çözüme olan inancın sarsılmaz bir adımıdır. Yeni bir döneme, yeni bir ruha en güçlü çağrıdır. Dünkü karar bu iradenin çok güçlü derin, somut bir kanıtıdır. Bu sadece bir geri çekilme değil geleceğe doğru büyük bir atılımdır.
“Sürecin birinci aşaması kapanmıştır”
Bu adım aynı zamanda gelecek yüzyılı kazanma adımıdır. 20. yüzyıl bu topraklarda çatışmaların, acıların, kayıpların, gözyaşlarının yüzyılı oldu. 21. yüzyıl ise barışın, kardeşliğin, eşitliğin, ortak geleceğin ve demokratik cumhuriyetin yüzyılı olmalıdır. Tarih bize bu şansı veriyor. Bu fırsatı heba etmemeliyiz. Eğer bu süreci doğru yönetirsek, Türkiye sorunları diyalogla çözen, insanlığa umut veren, geleceğe ışık tutan bir örneği dünyaya armağan edecektir. Çünkü biz şuna inanıyoruz, artık geçmişin acılarını tekrarlamak değil, geleceğin umutlarını inşa etme zamanıdır. Artık kucaklaşma, birleşme ve kardeşlik zamanıdır diyoruz. Gelinen noktada sürecin birinci aşaması kapanmıştır. Kongre kararları ve silahların yakılmasının ardından çekilmenin de tamamlanmasıyla yeni bir sayfa açılmıştır. Şimdi çözümü başka bir yerden beklemeden kendi hikayemizi yazma zamanıdır. Çok daha kritik ve hayatı olan ikinci aşamaya yani yükçü ve siyasi adımlarla toplumsal barışa geçiş zamanıdır. Bu aşama zorlu olduğu kadar anlamlıdır da. Bu sadece bir kesimin değil, tüm Türkiye’nin barışıdır. Artık yapılacak en önemli görev, bu süreci 86 milyonun ortak ve eşit geleceğine ilerletmektir. Süreç yasalarla, haklarla, özgürlüklerle gelişmeli, siyaset ve demokrasi dili güçlendirilmelidir. Hukuk, barışım, adalet ise geleceğin temeli olmalıdır. Hem dünkü kararın alınmasında hem de diğer adımların önünün açılmasında Sayın Öcalan büyük bir kararlılık ve barış vizyonu ortaya koymuştur. En çetin şartlarda dahi hep siyasi çözümden yana tavır geliştirmiştir. Bugün geldiğimiz noktada Öcalan’ın çabası, öngörüsü, ısrarı ve barışın inşasındaki rolü belirleyicidir. Bu bakımdan kendisinin daha fazla inisiyatif alabilmesi, süreçte daha etkin rol oynayabilmesi için yollar açılmalı, imkanlar sağlanmalıdır. Diyalog, müzakere ve fikir alışverişi olmalıdır. Özgür çalışma, iletişim ve yaşam koşulları oluşturulmalıdır.
“Bu kapıdan hep beraber geçmeliyiz”
Kürtler ve Türkler bu toprakların kadim halklarıdır. Tarihsel ilişkilerimiz bağlayıcıdır. Aynı ekmeği ve suyu bölüştük. Aynı acıları paylaştık. Şimdi tarihi bir eşlikteyiz. Kürtler ve Türkler, Aleviler ve Sünniler, özcesi bu topraklardaki tüm halklar ve inançlar barış etrafında bir araya gelme şansına sahiptir. Şimdi bir kapı açıldı. Bu kapıdan hep beraber geçmeliyiz. Kimseyi geride bırakmadan, kimseyi dışarıda tutmadan tarih, kardeşliği ve güveni barışla yeniden inşa etme fırsatı veriyor. Bunu gerçekleştirmek her bir yurttaşın, kurumun, siyasi partinin, aydının ve vicdan sahibi insanın sorumluluğudur. Zamanın ruhu ve hakikatiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de sesleniyorum. Meclis bu tarih süreçte sorumluluğuna uygun davranmalıdır. Meclisimiz sadece yasaların yapıldığı bir yer değil; tarihin yazıldığı, geleceğin şekillendirildiği bir yerdir de aynı zamanda. Bugün, meclis şartsının altında alınacak kararlar, çıkarılacak yasalar, tarih kitaplarında gelecek nesiller tarafından okunacaktır. O nedenle, meclis bu süreci kolaylaştırmalı ve geliştirmelidir. Geçiş dönemi için hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlar sadece teknik düzenlemeler değil, barışın da yapı taşları olacaktır. Bunlar Türkiye’nin demokratikleşmesi için gereklidir. Kürt meselesinin çözümü Türkiye’nin demokratikleşmesi anlamına gelir. Türkiye demokratikleşirse herkes kazanır, hepimiz kazanırız. Bu bakımdan bu süreçte sadece bir taraf değil, devlet, iktidar, güvenlik bürokrasi, yargı sistemi ve diğer tüm kurumsal yapılar da sorumludur. Herkes artık elini taşın altına koymalıdır. Herkes barış iradesine uygun hareket etmelidir. Geçmişin olumsuz refleksleri ve söylemleri bırakılmalı, geleceğin demokratik aklı ve dili benimsenmelidir. Düşman algısı değil yurttaşlık algısı, tehdit tanımı değil, hak tanımı yapılmalıdır. Güvenlikçi dil değil, özgürlükçü dil, korku politikası değil, umut politikası üretilmelidir.
“Medya barışa köprü olmalıdır”
Altını önemle çizmek isteriz ki dün gerçekleşen ve 86 milyona umut olan gelişmelerin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için medyaya da büyük ve tarih sorumluluklar düşmektedir. Medya barışa köprü olmalı; kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı yayınlar yerine, kapsayıcı ve barışçıl bir yayıncılık anlayışı tercih etmelidir. Bu süreç kaybedeni olmayan bir süreçtir. Mağlup olan tek şey savaşın ve çatışmanın kendisidir, galip gelen ise barış insanlık ve ortak gelecektir. Herkes kazanacak, bu sürecin kazananı tüm Türkiye’dir. Çünkü barış herkes içindir. Çünkü demokratik yasalar herkes içindir. Çünkü adalet herkese aittir. Çünkü ortak gelecek hepimizindir. Tarih şimdi bizi sınıyor. Gelecekte barış fırsatı doğduğunda ne yapıyordunuz diye sorduklarında gururla Barışı savunduk, çözümden yana olduk ve tarihin doğru tarafında durduk diye bilmeliyiz.
Bugün Türkiye tarihinin akışını değiştirebilecek bir andayız. Demokrasi ve barıştan yana olan herkesin emeği ile oldu. Uzun bir yürüyüşün kritik bir dönemecine büyük umutlarla gelmiş bulunuyoruz. Geri çekilme kararı barış yolundaki kararın en somut ifadesi, demokratik ve siyasi çözüme olan inancın sarsılmaz bir adımıdır. Bu sadece bir geri çekilme değil geleceğe doğru büyük bir atılımdır. Bu adım aynı zamanda gelecek yüzyılı kazanma adımıdır. 20. yy bu topraklarda çatışmaların, acıların kayıpların göz yaşlarının yüzyılı oldu. 21. yy ise barışın, kardeşliğin, eşitliğin, ortak geleceğin ve demokratik cumhuriyetin yüzyılı olmalıdır. Tarih bize bu şansı veriyor. Bu fırsatı heba etmemeliyiz. Eğer bu süreci doğru yönetirsek sorunları diyalog ile çözen, geleceğe ışık tutan bir örneği dünyaya armağan edeceğiz.
Barışı savunduk, çözümden yana olduk ve tarihin doğru tarafında durduk diye bilmeliyiz. Türkiye’ye ve bölgede yaşayan tüm Kürtlere yönelik gelen tehlike dalgasını ancak demokratik bir müzakereyle aşabiliriz. Bunun yolu da geçiş hukuku ve demokratik entegrasyon yasalarının hayata geçirilmesinden geçer. Buradan açık bir şekilde ifade etmek istiyoruz. Eski düzenin koruyucuları statükonun sahipleri çatışmadan beslenen yerel ve uluslararası güçler bu süreci baltalamak isteyebilir, provokasyonlar tezgahlanabilir, korku senaryoları üretilebilir, karalama kampanyaları olabilir. Ama biz kararlı duracağız ama biz barış yoluna devam edeceğiz ama biz barıştan asla vazgeçmeyeceğiz. Bunu herkes çok iyi bilmelidir. Şimdi iktidar, muhalefet, devlet Sivil toplum, medya, akademi ve herkesin sorumluluk üstlenme zamanıdır. Bu hepimizin süreci, hepimizin barışı ve hepimizin geleceğidir. Barış için, gelecek için, 86 milyon için umutluyuz. Dün alınan kararın herkese hayırlı olmasını, kalıcı bir barışa yol açmasını diliyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın onurlu bir barış diyorum.
“Bu zemini özenle işlemeliyiz”
Diğer Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları ise şu vurguları yaptı:
Türkiye’nin siyasi tarihinde nadir anlardan birinden geçiyoruz. Bu an tesadüfen oluşmuş bir an değil, onlarca yıldır süren sarsılmaz bir iradenin ve emeğin eseridir. Barış için atılan her adım milyonlarca yüreğin özlemidir. Ve 27 Şubat’ta Sayın Abdullah Öcalan’ın yapmış olduğu tarihi çağrıyla başlayan, 11 Temmuz’da da silahların yakılmasıyla devam eden bu süreçte yepyeni bir eşikten geçiyoruz. Dün yani 26 Ekim’de yapılan açıklamayla beraber barış ve demokratik toplum süreci yepyeni bir aşamaya girmiştir. Bu aşamada 86 milyon için barışın, demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin yaşanacağı bir geleceğe açılan kapı olmasını diliyoruz. Barış iradesindeki kararlılığı bir kez daha gösteren bu adım, demokratikleşmeye, hukukun üstünlüğüne ve özgürlüklerin gelişmesine vesile olmasını diliyoruz. Şimdi hepimizin görevi bu zemini özenle işleyerek demokratik bir Türkiye’yi hep beraber inşa edebilmektir.
DEM Parti olarak siyasetimizin merkezinde hep barış ve demokrasi mücadelesi oldu. Öyle olmaya da devam edecek. Barış ve demokratik toplum süreci başladığından bu yana yüz binlerce yurttaşımıza ulaştık. Akdeniz’den Karadeniz’e, Edirne’den Van’a, Hakkari’den İzmir’e Türkiye’nin dört bir yanında sayısız buluşmalar, sayısız toplantılar gerçekleştirdik. İlk günden bu yana hedefimiz her daim barış sürecinin, barış umudunun büyümesi oldu. Bu son adımla toplumsal barışı derinleştirmek, demokratik siyaseti güçlendirmek için yepyeni sorumluluklar doğuyor. Kalıcı barışı inşa etmek için tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Ve bizler biliyoruz ki, barış ve demokratik toplum süreci, Türkiye ve Orta Doğu’nun demokratik geleceği için son derece değerli gelişmelerdir.
Bu sürecin başarısı, yalnızca Türklerin ve Kürtlerin değil, Orta Doğu’da yaşayan bütün kimliklerin, bütün farklı halkların ve inançların ortak kazanımı olacaktır. Yüzyıldır barışı dört gözle bekleyen kıymetli yurttaşlarımız barış ve demokratik toplum sürecinde atılan her adım barıştan yana alınan her tavır umutların daha da büyümesine vesile olacaktır. Bu sürecin farklı toplumsal kesimler kesimlerce sahiplenilmesi ortak ve eşit geleceğin kazanılması için son derece önemlidir ve herkes için tarihi bir sorumluluktur.
“Cumhuriyet’i demokratikleştirmeliyiz”
İki gün sonra cumhuriyetin 102. yılı, 29 Ekim’in arifesindeyiz. Cumhuriyetin kurulması elbette çok önemli ve çok değerli. Ancak cumhuriyet ne yazık ki demokratikleşemedi. Bu nedenle de Türkiye’nin demokrasi sorunları çözülmedi ve 100 yıldır çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Artık bu ülkenin bir yüz yıl daha acı çekmeye, geçmiş döngülere, hukuksuzluklara ayıracak ne bir zamanı ne de bir sabrı kalmıştır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında adaleti ve hukuku geliştirmek, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak ve cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak görevi önümüzde durmaktadır. Doğru okursak son bir yılda atılan tarihi adımlar bize ikinci cumhuriyeti demokratikleştirmek için çok büyük bir şans tanımaktadır.
Yerel demokrasinin hayata geçtiği, kimlik ve inançların devlet tarafından tanımlanmadığı, sağlıktan eğitime her alanın demokratik bir sistem içinde hayat bulduğu cumhuriyet, herkesin cumhuriyeti olacaktır. Yüzyıllık zorlu geçmiş her toplumsal kesimde bir kesime derin bir olgunluk kazandırmıştır. Şimdi de bu olgunluğu demokratik bir akılla buluşturmak ve demokratik cumhuriyeti ikinci yüzyılda hep birlikte inşa etmenin çok önemli bir zamanından geçiyoruz ve tarihi bir dönemeçteyiz.
Dünkü tarihi açıklama yepyeni bir döneme işaret ediyor. Bu dönemin anahtar kavramlarından biri demokratik entegrasyondur. Demokratik entegrasyon anlayışıyla barışı inşa etmek, demokratik cumhuriyete açılan kapının aralanmasını sağlayacak çok önemli bir gelişmedir. Barış ve demokratik toplum sürecinde silahların sustuğu, çatışmaların bittiği bir aşamaya geçtik. Bu aşamayı el ele vererek tamamladığımızda Türkiye onurlu bir barışa ve demokratik bir dönüşüme daha da yaklaşacaktır. Sürecin bu aşamasında tüm siyasi aktörler ve taraflar arasında tam ve açık bir diyalog kanallarının işletilmesi gerektiğine inanıyoruz. Toplumun dahil olduğu süreçle toplumsal barış perspektifinin hayata geçirilmesini hedeflemekteyiz. Bu süreç yalnızca siyasi değil, kültürel, toplumsal ve bir bütün olarak dönüşümün sürecidir. Bilinç ve toplumsal dönüşümle barışın ve demokratikleşmenin inşasını hep birlikte güçlendirebiliriz, güçlendirmeliyiz. Bu nedenle bütün toplumsal kesimlere çağrımızdır. Kimse kendisini bu sürecin dışında görmemeli. Bekleyen konumda olmamalı. Düşüncelerimiz, değerlendirmelerimiz farklı olabilir. Eleştirilerimiz elbette olabilir. Bu bizi güçlendirecek bir şeydir. Ama barış konusunda ortak olabilmek, bu tarihi fırsatı hep birlikte değerlendirebilmek hayati bir öneme sahiptir.
Bütün kesimlere çağrı yapıldı
Türkiye’deki aydınlara, yazarlara, akademisyenlere çağrımızdır. Türkiye toplumuna karşı sorumluluğumuz gereği, kaygılara, kuşkulara rağmen barışı sahiplenmek gerçekten çok değerli. Kadınlara ve analara çağrımızdır. Çatışmanın en derin yaralarını bizler taşıyoruz. Kadınlar olarak bizler taşıyoruz. Dolayısıyla barışın baş mimarı biz kadınlar olmalıyız. Beyaz tülbentlerini barışın simgesine dönüştüren analar, gencecik evlatlarını toprağa veren kimliği farklı ama acıları aynı olan analar, sizlerin barış haykırışının ortaklaşması barışın en güçlü harcını oluşturacaktır.
Ve gençlere çağrımızdır. En çok bedel ödeyenler olarak barışa sizlerin dört elle sarılacağına inanıyoruz. Barışı kurma sorumluluğu en çok sizlerin omuzlarındadır. Dinamik ruhunuz, enerjiniz, demokratik bilinciniz, barış ve demokratik toplumun inşasının sürükleyici gücü olacaktır. ve siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, sendikalara, emek meslek örgütlerine, demokrasi güçlerine ve bütün inanç topluluklarına çağrımızdır. Barış süreci hiçbir siyasi kesimin dar manada çıkarlarına hesaplarına kurban edilemez. Bu süreç herkesindir, bu süreç hepimizindir. Barışı inşa etme görev ve sorumluluğu hepimizindir. Sokaktan meclise tüm toplumsal kesimler bu sürece daha fazla katılır ve daha güçlü sahiplenirlerse ve bu sahiplenmeyi hep beraber yapmayı başarabilirsek bu sürecin onurlu bir barışla taçlanmasına hep birlikte katkı vermiş olacağız. Çünkü barış ve demokrasi bizlere bahşedilen bir şey değil. Ancak el ele vererek omuz omuza bir ortak mücadele ile bu ülkede barışı inşa edebilir, demokrasiyi inşa edebiliriz.
Muhalefet partilerine, liderlerine ve toplumsal hareketlere ittifak güçlerimize ortak mücadele çağrımızı yineliyoruz. Bir çağrımız da iktidara ve devletedir. Bu sürecin yeni aşamasında siyasi ve hukuki adımların hızla atılması sürecin ilerlemesi için son derece önemli olacaktır. Altını tekrar çizerek belirtmeliyim ki toplum yürütme erkinden ve yasa yapma iradesi olan meclisten çok büyük bir beklenti içindedir ve artık toplumun sesi barışın sesi demokrasi talebi duyulmalıdır. Tüm yurttaşlarımıza çağrımızdır. Barış, herkesin yaşam tarzının, düşüncesinin ve tercihinin özgürce var olduğu, hiç kimsenin kimliğine ve inancına müdahale edilmediği bir Türkiye’nin de teminatıdır. Özgürlük alanını birlikte geliştirme ve demokrasiyi inşa etme mücadelesi hepimizin ortak sorumluluğudur. Başarabiliriz, başarmalıyız.
Barış bu inancın en yüce ifadesi, ortak insanlık değerinde buluşmanın, en derin yansımasıdır. Ve şunu biliyoruz ki barışın kaybedeni olmaz, gelin hep birlikte mücadele ederek, bütün Türkiye halklarının Hep birlikte kazanmasını sağlayalım. Tarih bizi kurma fırsatı varken kurmadığımız barışla yargılamasın. Tarih barışı birlikte kurma cesaretini ve kararlılığını gösteren bir toplum olarak yazsın ve bir demokrasi güçleri olarak tarih hepimizi böyle yazsın. Bu duygu ve düşüncelerle sürece katkı sunan bütün aktörlere siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine, sivil toplum örgütlerine, Alevilere ve bütün farklı halklara ve inançlara ve sesimizi bütün Türkiye ve dünya kamuoyuna duyuran siz değerli basın emekçilerine şükranlarımızı sunuyoruz. Mutlaka başaracağız, mutlaka başaracağız.