Tarihsel olarak Dersim bölgesi, bu adını ne zaman almıştır sorusuna hala net bir yanıt bulmuş değiliz. Birçok uygarlığın gelip geçtiği bu topraklar M.Ö. Hititler döneminde bölge İşuva (Issuva) adıyla anılır. Her uygarlık sürecinde farklı isimlerle anılan bölge, Selçuklar döneminden itibaren Desiman adının varlığından söz edenler de var.
Bağin Kalesi üzerinden süregelen bir anlatıda bakın neler söyleniyor. Dersim adına ilişkin nakledilen bir malumata göre, Bağin Kalesi’ne girişler, çıkışlar dört farklı kapıdan yapılırmış. Bunlardan batıya açılan kapı ise gümüşten yapılmıştı. Bu nedenle Bağin Kalesi’nin batısına tekabül eden bölgeye Dersim adı verilmiştir. Dersim adının gümüşten yapılan bu batı kapısına istinaden, gümüş kapı anlamına gemesi nedeniyle bölgeye Dersim isim verilmiştir. Fakat Orta Çağ ve Yeni Çağda Dersim adının kullanıldığına dair bir ipucuyla karşılaşmamaktayız. Öyle olmakla birlikte Dersim adı resmilik kazanmadan önce de halk arasında kullanılmıştır kanısındayız. (B.Aksoy Tarihsel Değişim Sürecinde Tunceli sf. 26)
Dersim adının İran İstilaları devrinde veya Farsi Dilini saraylarına ve resmi kuyudatına (resmi defter kayıtlarına) kadar sokan Selçuklular Devrinde takılmış olması ihtimali de vardır. Şu halde İranilerin istilalarından evvel bu mıntıkanın adı ne idi? İran Dili hâkimiyet devirlerinde Desimanlı, Dersimanlı adı verilmiş olabilir. Bu gün Dersim adının manası itibari ile bu ad orada oturan sekenin (sakinlerin) kendisini aynı isimle adlandırdığı kabul olunabilir. (Jandarma Genel Komutanlığı Raporu Dersim, sf. 12)
Tarihin karmaşık seyri bu ahvaldeyken nihayet 1847’den itibaren Dersim adı Osmanlı nezdinde resmiyet kazanır ve daha sık kullanılır. Yine aynı tarihlerde Hozat Kasabası merkez olmak üzere Dersim Sancağı teşkil edilerek, Erzurum vilayetine bağlanır. 1888’de Mazgirt Sancağını içine alır ve Osmanlı Dersim’e vilayet statüsü verir. Daha sonra sancak statüsüne indirilir ve Elazığ’a bağlanır.
Anlaşılacağı üzere Osmanlı döneminden cumhuriyete geçiş ve sonrasında, yani 1935 yıllarına kadar bölge adı resmiyette Dersim’dir. Dahası Birinci ve İkinci meclis dâhil, bölge milletvekilleri Dersim Mebusu statüsü ile Cumhuriyet meclisinde bulunurlar.
Tunceli veya Dersim ne fark eder diyenler, kanımca olaya at gözüyle bakmaktadırlar. Neden mi? Çünkü yapılan değişiklik öyle sıradan, basite alınacak bir değişiklik değildir. Zira devlet aklı bu topraklarda yeni bir tarih yazımına ihtiyaç duymuştu. Dolayısıyla her şey belirlenen seyre göre yol alacaktı. Ağacı budamak yerine, marifet onu kökten kurutmaktır diyenlerin ilk adımıdır Tunceli.
Osmanlıdan kalan tecrübeye dayanarak program uzun vadeli yapılmış ve Dersim ameliyat masasına alınmıştı. İlk adım 1935’te bölge için özel bir kanun çıkarılarak Dersim adı Tunç Eli olarak değiştirilir. Aynı kapsamda otuz sekiz maddeden oluşan Tunceli Kanunu oy birliği ile meclisten geçer (2884 no’lu kanun) ve bu kanuna dayanarak bölgeye Abdullah Alpdoğan olağanüstü yetkilerle atanmış olur.
Kanun, 7/11/1935 tarihinde Munzur Vilayeti teşkilat ve idaresi hakkında başlığıyla, İsmet İnönü imzası ile meclise sunulur. Oysa karar çoktan verilmiş ve devlet erkanı isimde mutabıktı. Böylece dönemin devlet erkanı görüş birliği içinde Tunç Eli adıyla yeni bir il kurmuş olurlar. Ardından olağan üstü yetkilerle bölgeye ayak basan Abdullah Alpdoğan, “Devletin Tunç Eli bu kente damgasını vurmuştur” diyecekti.
Dersim-Tunceli ikileminde nüans farkından söz edenler kanımca tarihsel bir yanılgı içindeler. Şayet bu fark bir tabeladan ibaret görülseydi, cümle ulusalcılar bir ağızdan kılıçlarını kuşanmazlardı. Zira onlar hala yumuşak karınlarının Dersim olduğunu biliyorlar. Bir şeyi daha biliyorlar, o topraklarda öyle bir vahşet ve öyle aleni bir suç işlendi ki, ne konuşulsun, ne de hatırlansın istiyorlar. Açık ki, söz konusu bu gerçekle yüzleşmemelerinin nedeni işlenen suçun vahameti olsa gerek.
Dil bir toplumun kültürel tutkalıdır. Bunu iyi bilenler önce isimlerden yola çıkarak işe koyuldular.
Dersim denetimsiz topraklar demekti iktidardakilerin beyninde. Tunceli’ye atfedilen önem ise, geçmişle olan bağı koparmak ve o renkli kültürü tekçiliğe hapsetmektir. Bu sebeple o toprağın dili yasaklandı ve yok sayıldı. İnancı alay konusu edildi ve Emevi İslamı ile gölgelendi. Kesintisiz bugün de türevleri, atalarının mirası üzerinden Tunceli severlikle yol almaya devam ediyorlar.
Oysa Dersim dağlar ülkesinin hafızası ve Kırmanciyé kültürünün ser çeşmesidir. O, Herdé Dewreş’tir ki, halklar ve inançların kadim kapısıdır. Tunceli ise bu renkli coğrafyaya vurulmuş tekçi zihniyetin asimilasyon kelepçesidir.
Hüseyin Ayrılmaz