Dersim’in Kalo Xızır’ı Veli Yıldız’la Dersim’i, Dersim’in dilini, Dersim’in inancı üzerine sohbet: “Dersim’e ölmeye geldim, Dersim’le yaşadım…”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Dersim’in simgesi Kalo Xızır, Dewreş Veli olarak bildikleri Veli Yıldız’la, Dersim’i ve Dersimli olmayı konuştuk…

Veli Bey önce kendinizi bize tanıtır mısınız?

Adım Veli Yıldız. 1952 doğumluyum. 1978’de yurt dışına gittim. Orada çalıştım, kendi kültürümle ilgili çaba harcadım inancımız kaybolmasın diye. Kapım gene herkese açıktı. Kazandığım parayı hep buradaki fakir fukaraya dağıtırdım. En sonunda hastalandım, ameliyat olmayı reddettim, memlekete geldim, köyde iki göz bir ev yaptım. Kendi inancımla, kendi dilimle, örf adetimle yaşayayım, memleketimde öleyim dedim. Ama biraz iyileştim ama ben esas olarak buraya ölmek için geldim.

Rüyalarımıza hep burası giriyordu. Bundan dolayı artık memlekete geldim o evi yaptım, orada yerleştim. Kendi kültürümde, 1938’deki giyimimizle, yani o dönemdeki halkımızın giydiği yakasız gömlekler, işte o geleneğe göre yaşamaya başladım.

Peki hangi ocağın talibisiniz siz?

Ben Kureyşan Ocağının talibiyim. Bizim dilde artık inanç, dualar kayboldu. Pirlerimizin, rayberlerimizin, dikmelerimizin yaptıkları dualar tamamıyla kaybolmuştu. Ama ben geçmişte rayberlerin, pirlerinin dualarını öğrendim. Hakka yürüyen canımız için olsun, sofra duası için ne bileyim işte ziyarete kurban kesilmesi konusunda, lokma dağıtmada o duaları öğrenmiştim pir rayberlerimizden. Onları hiçbir zaman kaybetmemek için elimden geleni yapmaya çalıştım bu memlekette.

Tabi bir yönüyle diyorsunuz sağlık için geldin buraya ama Dersim’e geldikten sonra da kendini yol erkana vurdun. Dersim’in dili, kültürü, inancıyla ilgili nerede bir etkinlik varsa seni orada görüyoruz. Seni buna iten nedenler nelerdi?

Şimdi şunu görüyordum. Bir ziyarete gittikleri zaman, kurbanı kestikleri zaman veya lokmayı dağıttığı zaman gördüm ki kendi dilinden dua etmiyorlar. Neden acaba bu eksiklik neden? Acaba niye unutuldu? Niye asimilasyon oldu? O benim zoruma gidiyordu. Dedelerimiz sabahleyin kalkardı, yakarışları neydi, akşamları yatarken duaları neydi, o eksikleri gördüğüm için. İnanın ki ondan sonra bir de ziyaretlerimize nasıl sahip çıkacağız, nasıl koruyacağız, çevremizi nasıl temiz tutacağız, eski yaşam biçimimiz kolektif yaşam biçimimiz vardı, yetimimize nasıl bakardık, dul kadınımıza  bakış açımız neydi, yetimlerimizi nasıl büyütelim, nasıl evlendirelim, nasıl çaba harcayalım, evlenen insanlarımıza nasıl bir katkı yapalım, ikrarlık musahiplik nasıl öldü? Yani bazı düğünlerde görüyoruz, yanında musahip yok, sağdıç yok. Ben bunları dile getirdiğim için diyordum, biz bu toprağın yani Xızır’ın evladıysak Allah herkese bir dil vermiş, biz de kendi dilimizi kaybetmeyelim yani bu inançlar güzel bir şey. Herkesin yani kendi dilinden dua etmesi güzel bir şey. Ama ben onun için bu eksikliği gördüm ve bu yola talip olmaya başladım.

Ve her yerde de söylüyorum. Ben ne pirim, ne rayberim, ne dikmeyim, ben talibim. Elimden ne gelirse nerede haksızlık varsa, bir şey varsa ben onları düzeltmeye çalışırım, eleştiririm ama elimden geleni yaparım. Elimden gelmedi, birisi de eleştirirse beni, onun elini, ayağını öperim. Bir hatamı gösterirse
derim, ben hata yapmışım elinizi, ayağınızı öperim. Beni affedin.

43 yıl sonra Dersim’e döndükten sonra o günkü yol, erkan kültür, inançla döndükten sonraki arasında bir fark gördü mü, bir hayal kırıklığı yaşadın mı? Dersim bu süreç içinde niye bu noktaya geldi dediğin anlar oldu mu?

Şimdi ben geldiğimde köyler boştu. 93’te geldim, bazı köyler göç ediyor. Yalvardım yakardım gitmeyin dedim, bizim köy 25 haneydi, hepsi gitti. Hastaları olan dört tane hane kaldı. Diğer köyler hepsi yakıldı, yıkıldı gitti. Terk etti. Kaçan kaçana.

Pülümür’ün hangi köyüydü?

Bizim köy Kovuklu köyü. Bizim mesela iki konağımız var iki katlı evimiz vardı. Aşağıda bir mahalle evimiz vardı, değirmenimiz vardı. Hepsi yakıldı, yıkıldı ve göç etti insanlarımız korkularından. Yalvardım hatta ben 13 bin mark getirdim, köylere dağıttım, gitmeyin diye. Ama kimse dayanamadı bu şeye.

Daha sonra geldim evler yıkılmış. Hatta bir tane fistan buldum. Çok eski. Neneminkiydi. Ağıt yaptım bunun üzerine. Bu nenemin elbisesiydi dedim. Burada bu ev yıkılmış ama bu nenemin fistanının bir parçasıydı dedim, ağladım. Hatta İsveç’ten halamın oğlu gelmişti. Çekim yapıyorduk, köylere gittik. Köyler bomboş. Ve ondan sonra gelmeye, 2001’den sonra tek tek gelmeye başladım, 2003’te geldim, iki haftalığına, bir haftalığına. Ağıtlar yaktım. Nerede kaldınız dedim. Bu köyler niye boşaldı? Ya bu evlere hiç olmazsa gelin sahip çıkın, bir göz ev yapın, hiç olmazsa dedim duman çıksın, mezarlarımız kimsesiz kalmasın.

Sizin bu dönüşünüz aslında Dersim’deki asimilasyona karşı bir karşı duruştu. Bu süreç içinde nelerle karşılaştınız, Dersim’de gerekli desteği alabildiniz mi?

Şimdi şunu söyleyeyim. Elbette ki bu benim çalışmalarım, bazı insanlarımızı sevindirdi,
kendi dilinden dua etmek, itikadını sürdürmek ve  mesela Xızır Ayı’nı çıkarılması, Qavuta Xızır’ın pişirilmesi, Heftamalin olması. Ben bunları yaparken diğer köyleri de çağırıyordum. Mesela Xızır orucunda son günde insanları çağırarak, minibüslerle diğer köylerden de insanları toplayarak, gelin bugün Xızır Orucunu çıkarıyoruz, Qavuta Xızır pişiriyoruz, kurban kesmişiz, davet ediyorum. Mezarlara gidiyorduk ve unutmamamız gereken şeyleri dile getiriyoruz, Gağan ayını yapmaya çalışıyoruz. Yani ne kadar itikadımız, geçmişte ne varsa insanlarımıza öğretmeye çalıştım kendi gücümle.

Sağ olsun canlarımız gücümüz gitmediği yerde insanlarımız bize katkı yapmışlardır. Onların katkılarıyla geleneklerimizi kaybetmemeye çalıştık. Aynı zamanda köylerimizde insanlarımıza yol boylarına atılan çöpleri toplamak için teşebbüs etmişizdir. O insanlara gerçekten elimizden ne gelmişse yapmışızdır. Barajlar yapılmışsa, tabiatımıza zarar verilmesin, orman nerede yakılmışsa insanlarımızı toplayarak yollamışızdır.

Zaten bizde doğa olmazsa olmaz. Diyoruz ki Tanrım ilk önce dağa taşa ver, ormana ver, ormanın içindeki yabani kuruda kuşa ver, dünyadaki tüm canlılara ver, kapı komşularıma ver, bir şey kalırsa bana ver. Bu iikadımızda doğaya en büyük himmetlerimizden biridir. Bunlar eksikler olduğu için insanlar beni sevdi, insanlar beni gördü.

Ama elbette ki sevmeyen insanlar da vardır. Muhakkak yani. Çünkü zoruna gidiyor. Bu nereden çıktı? Yani niye kendi dilinden dua ediyor veyahut niye böyle yapıyor? Deli midir? Elbette ki eleştiriler de oldu. Ben yani bu acaba dede midir, dedeler bunu giymezdi dediler. Üstümdeki insanlarımızın 38’de giydikleri bir yakasız gömlekle şalvardır. Kefen bezi yani,  çuvallardan yapılıyordu eskiden. İnsanlarımız beni seviyorlardır yani. Sağ olsunlar. Kurumlar da beni çağırıyor. Yani ben sessiz kalmam. Haksızlık nerede varsa beni çağırırlarsa diyorum bu haksızdır.

Bir itirafçının ifadelerine dayanarak gözaltına alındın ve bir süre Elazığ Cezaevi’nde kaldın. Bu süreci bir değerlendirir misin?

Rahatsızlığımdan dolayı dedim biraz evde kalayım, rahat edeyim. Ama bu yaptığım faaliyetlerden dolayı çekememezlik yani iftira atmaya başladılar, bunu nasıl durdurabiliriz dediler, elbette ki elinden geleni yaptılar. Beni aldılar Elazığ cezaevine koydular.

Sekiz aya yakın içeride kaldım, halen beş seneyle yargılanıyorum, yurt dışı yasağı koyuldu. Ama ben inanın üzülüyorum, bu topluma gerçekten kâmil insanlar lazım. Biz eğer bazı şeyleri anlatamazsak insanlarımıza, gerçeği anlatamazsak hep kaybederiz. Biz kinci değiliz, bu inanç temelinde kardeşçe yaşamak istiyoruz.

Bak ağaçlar binlerce renk, çiçekler yan yanda kalıyor. Bu Dersim kültürü de öyle bir inançtır. Beraber yaşamayı seven, hiç kimseyi horlamayan, inançlarla oynamayan bir toplumuz. Ondan dolayı baskı olmasın bu topluma. Yazıktır, günahtır. Yüzyıllardır çekiyor yani.

Mesela ben dedemi gördüm. Dedem de dedesini gördü. O da dedesini gördü, anlatımları hep çile, hep eziyet, hep işkence, hep zulüm, sürgün. Yani hep göç etmişiz, sürgün edilmişiz, yazık bir daha olmasın diyorum. Bugün Muharrem ayıdır, Kerbelalar yaşanmasın. Ama Kerbela’dan bu yana da nice Kerbelalar yaşadık. İnsanlar Sivas’ta yakıldı. Burada Dersim’de oldu. Maraş’ta oldu. Bugün savaşlar var. Ukrayna’da var,  biliyorsunuz Orta Doğu’da var.

Ben bunları dile getirdiğim zaman, kardeşliği söylediğim zaman bazılarının zoruna gidiyor, kendi dilimden yaptığım çalışmalardan dolayı bazı insanların gene zoruna gidiyor. Ormanlar yakılıyorsa diyoruz yakılmasın onların zoruna gidiyor. Diyoruz kim yaktı? E belli yakanlar. E yargılayın diyoruz. Yok öyle bir şey. Bir sürü canlı var ormanın içinde. Yani inim inim inliyor, ayısı var, yılanı var, kertenkelesi var, böceği var, karıncası var. Ne bileyim yani uçan kuşu var. Her şey yani.

Gerçekten ne kadar acımasız bir şey varsa hepsine karşıyım. Kadınların öldürülmesine karşıyım. Hayvanların öldürülmesine karşıyım. Bir kurbanı keserken bile ondan rızalık alırım, ayağını öperim derim bu da candır.

Elazığ Cezaevi’ndeyken bir mesaj yollamıştın ve “Biz Hızır’ın torunlarıyız. Atalarımız da haksızlık kurbanı olup Elazığ Cezaevi’nde yattı. Biz de haksızlığın kurbanı olduk. Hiçbir insana zarar vermedim. Hiçbir canlıya zarar vermedim. Herkese kapımı açtım. İyilik yaptım. İnancımın yolunu sürdüm. Adaletsizliği kabul etmem” dedin. Bu tarihi göndermeyi yaparken ki duygularını almak istiyorum.

Ben bu Dersim’e geldiğim zaman şu torbamı lokmayla doldururum. Ben kimseden para istemem. Birisi attıysa derim ki git bir kilo bir şey al getir, senin namına da dağıtayım. Bu bir.
Bir de fakirlerin, budalaların harçlığını veririm. Hızır şöyle bir kişiydi zaten, dedi ki bu toplum katliamlara maruz kaldığı için bize dedi ki benim peşime takılın ben sizi kurtaracağım. Biz de dedik ki eğer bu nesli kurtarırsan ant olsun ki senin adını dağa, taşa, suya, nehire, ağaca, ulu ağaca, gökyüzüne yani tüm şeylere senin adını veririz. Ve nitekim biz onun için diyoruz, Hızır bizi kurtardı, buralara getirdi. Katliamlardan sonra mağaralarda insanlarımız yaşadı. Ve yer altına girdiler. Orada kurtuldu. Oradan bile helallik aldık.

Sürekli birçok ziyaretlere gidiyorsun, birçok yerleri ziyaret ediyorsun, dolaşıyorsun, insanlar çağırıyor seni. Bize ziyaret öykülerini veya ziyaretlerle ilgili kısa kısa bazı önemli ziyaretlerimizi anlatır mısın?

Mesela Düzgün Baba’ya gidiyoruz. Bazı insanlarımızın dileklerini yerine getirmek için hastalığına çare olmak için. İnsanlarımız psikolojik olarak gidip dua eder, orada bir mumunu yaka, ibadetini eder. Eskiden dedelerimiz orada giderdi kış ayında, Xızır orucunda giderdi, bir aya yakın orada cem bağlarlardı. Xızır ayında başka bir zaman değil.

Adam Munzur Baba’ya gidiyor, orada bir çıra yakıyor, kendine  derman arıyor. Ana Buyer’e gidiyor, orada murat arıyor. Kendi dilimizden dua ediyoruz. Diyoruz ki; şifa olsun, buraya gelmişler, kurbanlarını kesmişler Düzgün Baba kabul et, yaşlılarımızı elden ayaktan düşürme, evlat isteyene evlat ver. Murat isteyene murat ver, kim ki hainlik ediyorsa kendi elinden bulsun. Yani orada savunduğumuz, söylediğimiz dualar bunlar. Götüreceği buradan teberekli su oluyorsa derman olsun.

Mesela bizde denir ki birbirini şikayet etme, davanı ver Hızır’a, Hızır onu çözer. Düzgün babaya ver, onu çözer. Ziyarete gidilirdi, benim davam sendedir denirdi ve nitekim de o bulurdu cezasını. İnanın ki yani biz bunları gördük, şahit olduk.

Bu doğanın elbette ki sahibi bu topraktır, kutsal topraktır. İki ana vardır, biri doğuran ana biri toprak anadır. Biz bunlara sahip çıkarsak dünyada her şey düzelir. Kardeşlik de düzelir, savaşsız da olur.

Kadının cemaatte olmadığı bir toplum hep geriye gider. Bizde evde en büyük şey kadındır.  Onun için kadınlarımıza değer vermeliyiz, çocuklarımıza değer vermeliyiz. Bir evde ihtiyar yoksa, çocuk yoksa o ev değildir. Bunu kabul etmeliyiz. O çocuk o dedesini görecek. Yaşlı yaşam biçimini öğrenecek. Biz de derlerdi ki ya yavrum git bir yaşlı yanında otur, onun konuşmalarını kendi kulağına küpe yap. Biz dedelerimizden öğrendik.

Arkadaşı nereden öğreneceksin? Diyorlardı ki bir elmayı ver eline, götür ver kessin. Büyüğünü eğer sana verirse, bil ki iyi arkadaştır, küçüğünü veriyorsa ondan uzak dur. Yani böyle denemeler yaptırıyorlardı insanlarımız. Ondan dolayı diyorum mümkün mertebe bu eksiklerimizi tamamlayalım, kendi kültürümüzü, inancımızı yaşayalım.

Kim bu memlekete yatırım yapıyorsa gene elinden tutalım, gerekirse bedava çalışalım. Köyümüzde olsun nerede olursa olsun.

Keşke Dersimliler, insanlarımız şunu da yapsa dediğin şeyler oldu mu? İnsanlardan yapmasını istediğin, eksik bıraktığını düşündüğün şeyler var mı? Önerilerin ne bu konuda?

Şimdi başta şu: Gençlerimizi evlendirelim, gençlerimiz başka yerde heder etmeyelim, ev bark sahibi yapalım. Durumları iyi olanlar,  işverenlerimiz gençlere sahip olalım. Gençlere sahip olmadığı zaman sen kaybolursun. Bu kültür orada sağda solda olmaz. Yaşam biçimi insanın kaldığı toprakta olur. Gençlerimizi evlendirelim, yuva sahibi yapalım, iş yerlerini açalım, kolektif olarak birbirimize yardımla bunu başaralım, bir.

Bir de yani köylerimizde gerçekten hayvancılık yapana ona önem vermeliyiz, makinesi varsa ona önem vermeliyiz. İtikadımızı sürdüren insanlarımızı eğitmemiz lazım. Dedelerimiz ayda bir köye gitsinler. Bizim inancımız budur, böyle yapmalıyız desinler.

Son olarak Dersimlilerden beklentin nedir?

Burada sırf ev yapmakla olmaz. Çocuklarımızın mümkün mertebe de bu memlekete yerleştirelim. Bir insan kendi yurdundan gitti mi o da artık bir bütün olarak kültürünü kaybeder, inancını kaybeder, kendi dilini kaybeder. Her şey kendi toprağında, ana toprağında olduğu müddetçe yaşam şekli, biçimi devam eder. Bir evde ihtiyar yoksa, çocuk yoksa ev değildir. Çoluk çocuğumuz yurt dışına gidip de gurbetlerde telef olmasın. Bir sene içinde 12 bine yakın gencimiz göç etmiştir. Neden? Bunu dile getirmeliyiz. Eğer baskı varsa bunu dile getirmeliyiz.

Yurt dışındaki canlarımız da bu konuda çaba harcasınlar. Hepsinin yazlığı var, 3-4 milyon veriyor o yazlığa iki hafta kalıyor, yazık günah.

Ben elimden geleni çabayı harcayacağım. Benim ömrüm burada. Xızır bana ne kadar ömür verdiği müddetçe kendi dilimden, inancımdan gene devam edeceğim. İnsanlarımı seviyorum, bana hainlik yapanı da seviyorum. İnsanımdır, atamam. Sevdiğim tüm canlarıma, sevmeyenlere de hepsinden burada Munzur Baba’nın bu suyundan hepsine derman olsun, selamlarımı yolluyorum. Ne kadar ziyaretlerimiz varsa hepsini selam ve sevgilerimi yolluyorum. Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpüyorum. Tüm canlara da Xızır yardımcısı olsun.

Dersim’in Kalo Xızır’ı Veli Yıldız’la Dersim’i, Dersim’in dilini, Dersim’in inancı üzerine sohbet: “Dersim’e ölmeye geldim, Dersim’le yaşadım…”
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA