1. Haberler
  2. Köşe Yazıları
  3. Anlam arayışı

Anlam arayışı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

ERDAL LAÇİN

Anlam somut olanın soyutlanması ve bunun değer kazanmasıdır. Bir sözün yada da sözcüğün anlattığı düşüncedir. Söz zaten nesnel dünyanın soyutlanması üzerinde gelişmiştir. Anlamın kendisi denildiğinde sadece maddi-somut şeyleri kastetmek doğru olmaz. Gerçeklikte bir karşılığı olmasa da, spekülatif düşüncenin zihinsel yaratımları, özellikle soyut inanç yapıları yoğun anlamlar taşıyabilir.

Anlamlandırma ediminde bulunmak ilgili nesneye yönelerek, o nesnenin sunumlarını anlayarak sonuçlara ulaşmaktır. Kendi dışındaki varlıkları anlamlandırmada zorlanmayan insan, nedense kendi varlığını ve yaşamını anlamlandırmada zorlanmaktadır. Bunun kaynağında ise yaşama, gerçekliğe ve varlığa özne-nesne ayrımı üzerinde yaklaşmak gelmektedir. Özne-nesne ayrımı gerçekliğin parçalanıp bütünselliğinin bozulmasıdır. Oysa anlam bir bütündür. Bir varlığın anlamını bölmek onu anlamsızlaştırmaya çalışmaktır. Zaten varlığın bölünmesiyle anlam parçalanması ve yitimi ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde kişilik bölünmeleri, değerlerin benlikte önemsizlesmesi ve çatışması da anlamsızlığa yol açmaktadır.

Modernist toplum yaşamı anlamsızlaştırma üzerine kurulmuştur. Diğer bir ifadeyle belirtmek gerekirse, anlamsızlık anlam diye kabul ettirilmiştir. Anlamsızlık ne kadar geliştirilmişse toplumsal genleri bozma da o kadar başarılmıstır. Bu anlamıyla Modernist toplumun en önemli başarısı, hayatı çıkarlara göre düzenleme başarısıdır.

Kapitalist modernite yaşamı anlamsızlıklarla donatmıştir. Yaşamın etik ve estetik yönünü yok etmiştir. Kapitalist modernite de insanın kendisi, kendi hakikatine ve anlam dünyasına ters düşmüştür. Bu nedenle derin bir hakikat yitimi yaşanmaktadır. Kendisine, doğaya yabancılaşma, toplumsalliktan kopma ve yalnızlığa mahkum olma, en çok yaşanan anlamsızlığın kendisi olarak varlığını sürdürmektedir. İnsan-İnsan ilişkilerinin metasal hale getirilmesi, dostluk, paylaşım ve dayanışmanın ortadan kaldırılıp ahlaki ölçülerin red edilmesi, bir başkasının emeği ve yaratımları üzerinde yükselme, değersizlik ve özgürlük arayışından kopuş günümüz insanını tanımlamaktadır.
Önemle belirtmek gerekir ki, eğer insan kendi özüne ve söylediklerine göre yaşamıyorsa hakikatten kopmuştur. Hele hele söylediklerine inanmiyorsa, cahildir. Cahilliğin kendisi de ağır bir yük olup yaşam fukaralığına sürüklenmektir. Cahilliği bu açıdan sadece bilgisizlikle sınırlamamak gerekir. Bilgi etrafımızda olup-bitenleri tanıma ve anlamada avantajlar sunar, ancak tek başına cahilliği bertaraf etmeye yetmez. Okumuş cahiller söylemi boşuna türetillmemiştir. Bir profesör çok şey bilebilir ama cahil de olabilir. O kadar çok hayattan ve toplumdan kopmuş akademisyen, bilim adamı, yazar ve aydın var ki kendi dar dünyalarına saplanıp kalmışlardır. Adeta anlam yoksunu bir hayat sürdürmektedirler. Dolayısıyla cahillik bilgisizlikten ziyade hayatı anlamlandırmamaktır.

Sartre “Ben insanın kendisiyle kurduğu ilişkidir” der. Benin kendisiyle kurduğu iliski düzeyi ve anlamsallığı aynı zamanda onun toplumsal ve varoluşsal anlama ulaşma düzeyidir. Yani insanın kendisini, kendisinde yaşamı, dış dünyayı tanıması ve bunların hakikatine varmasıdır. Ben olmak bundan dolayı kendi varoluşunu keşfedip anlamlandırmakla gerçekleşir. Özü boşaltılan benler anlamsızlığa vardırılan gerçekliklerdir. Çünkü değerden ve hakikatten uzaklaşmışlardır. İnsan-İnsan uilişkilerinin bitirildiği, bencilliğin toplumsal vicdanı kemirdiği koşullarda, salt tüketim ve mülkiyet üzeri kurgulanan “yanlış hayatlar” anlamsızlık üretmekten başka bir şey var etmezler. Bencillik bir anlamda insanın kendisinden kopmasıdır. Oysa varoluşun gerçekleşme alanı, anlama varma düzeyi toplum, doğa ve içinde bulunduğumuz evrendir.

İnsan anlamla vardır ve varoluyor. İnsandaki anlamı çıkarırsanız geriye makine gibi bir şey kalır. Anlamı yitiren insan kendi dünyasının istismarına karşı kayıtsız, hissiz ve refleksiz kalabilen insandır. Yani moral ve maneviyattan kopmuş bir varlıktır. Oysa insanı vareden ve sürdüren temel şey anlam dünyasıdır. Hissiyatı, duygusu ve sezgisi güçlü olanlar anlam üretmede zengin bir potansiyele sahiptirler. Bir bilgisayarın yada mekanik işleyen bir başka makinenin duyguları yoktur. Bunlar katı us yaratımlarıdır. İnsan gerçekliği ve varoluşu duygularla yoğrulmuştur. Moral değerlerle anlamsal nitelik kazanmıştır. Bundan dolayı insan anlamsal ve anlamla dolu bir varlıktır. İnsanın yaşamı somut olduğu kadar soyuttur. Onun düşünsel, kültürel ve ahlaksal yönü, yani maneviyatı somutluğa kurban edilirse kuru ve katı bir yaşam ortaya çıkar. Bu açıdan “iyi, güzel, doğru ve yüce olanın ” buluşma zemini ancak anlam arayışıyla gerçekleşir.

Günümüz gerçekliği açısından varolmak için düşünmenin yetmediği bir çağ. Çok iyi düşündüğü halde anlamsızlığa savrulanların gerçeğinden hareketle varolmak için anlamak , anlam arayışını sürekli kılmak ve daha fazla anlamak gerekir.Unutmamak gerekir ki bulunduğu zaman ve mekanın ruhuna göre davranan ve mekan ile zamanın hakikatiyle varoluşunu özgürce oluşturan insan anlamlıdır.

 

deneme bonusu veren siteler
deneme bonusu veren siteler
deneme bonusu veren siteler
deneme bonusu veren siteler
deneme bonusu veren siteler
deneme bonusu veren siteler
deneme bonusu veren siteler
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2025 casino siteleri/div>