Yaşam acılarla, hayal kırıklıklarıyla, mutsuzluklarla kuşatılmış. Yaşamın etrafındaki çitler eşitsizliğin, sevgisizliğin, boyun eğmenin tuğlalarıyla yükseliyor. Nefes alamadan bakıyoruz gökyüzüne. Ağaç dalları kurumuş, kuşlar türemiyor. Kelebekleri unutalı çok oldu. Sorgularda tüketilen insanlık haykırışları belirsiz duvarlarda yankılanıyor. Kahramanlar isimsiz buluşuyor toprak anayla.
Ne yana baksan çaresizlik akıyor. Birikmiş öfkeler, çekilen acılar akacak nehir bulamayınca yürekte patlamaya hazır dinamit oluyor. Beklenen umudun ışıkları bulutların ardında kalmış. Güneşe hasret zamanlarda gecenin ayazına tutulmuşçasına üşüyor insan.
Yaşam kuşatılıp, derelere setler çekilip nehirlerde buluşup denizle buluşması önlense de akıyor nehirler, durgun ama coşmaya hazır bahar beklentisiyle.
Bulutlar araya girse de güneş yüzünü azametiyle gösterecek. Gecenin hükmü uzasa da bitecek karanlıklarda gün doğacak. Güneşin sıcak yüzü saracak bedenimizi.
Yürek çaresizlikle kıvranırken umudun ışıkları saçılacak örülmüş duvarların ardından. Güneşi kucaklayacak kendini bekleyen umutsuzlar.
Ve her şeye inat yaşayacağız bu arsız zamanları. Yaşlı bir çınar direngenliğiyle tutunacağız yaşama. Yaşama sahip çıkıp bizim diyeceğiz. Biz çizeceğiz güzelliklerin, mutlulukların resmini.
Yaşayacağız parçalarını dünyanın iki kıyısında. Nemrutların kıyısından süreceğiz tekneleri özgürlüğün kıyılarına. Ardımıza umudun rüzgârını alıp eyvallah demeden fırtınalara inat varacağız sevginin limanına.
Gecenin kuytusunda dolaşırken özlemleri yeşertip, düşlerin tarlasından deli taylar gibi koşturacağız güneşin sofrasına. O zaman var olacağız yeni yaşamın serüveninde.
Bitecek tutsaklığın kâbusu, duvarları yıkacak ikrarın gücü. Dağların serinliğinde buluşup kaldıracağız çiçeklerin düşen başlarını.
Çocuk umarsızlığıyla yaralarımızın kabuğunu kanatırken acılarımızla yol alacağız düşlerin bahçesine. Yaşamın serüvencileri olacak, düşe kalka ilerlesek de bıkmadan, yılmadan yaşayacağız. Çünkü bu yaşam bizim ve bizim çocuklara bırakacak tek emanetimiz.