Derviş Cemal Ocağından Firaz Yalvaç Anadan dinledim, çocukluğumu anımsadım ve dile geldim.

Köy evlerinde gaz lambaları yanardı

Işık azdı, sohbetler kısaydı.

Lakin sözler kalpten damıtılırdı

Çocuklar, geceleri gözlerinde yıldız taşır,

Kimi bir nefeslik hikâye dinler,

Kimi bundan bir ömürlük ders alırdı.

Giden ışık, evlere nurunu bırakırdı

Gaz tükenmesin diye erken yatılır.

Güneş doğmadan kalkılırdı.

 

Fakat Pirler gelince köyümüze;

Gaz lambaları kaldırılırdı.

Işığı azdır diye yakılmazdı

Meydan tüplü lükslerle aydınlanırdı.

Kelebekler etrafında dolanırdı

Herkesi ayrı bir heyecan sarardı

Söz gönülden gönüle sızardı

Geceler uzar, yürekler taşardı.

Herkes pür dikkat, Pir’e bakardı.

 

Pirin kemâleti, ışık olur yayılırdı

Biz çocuklar, o ışığın etrafında

Pire’in yanında usluca otururduk.

Lüksün ışığını, Pirin gözünde bulurduk

Perperikleri gözümüzden ayırmazdık.

Heyecanla sükut olurduk.

Tıpkı Rıza şehri bahçesinde

Işıkların gölgesinde ceme dururduk.

Bu eski hikayede “gaz lambası” ile “tüplü lüks” arasındaki fark çok çarpıcı bir dille anlatılıyor. Buradaki mecazi anlatımlarla, ruha iyi gelen kuş tüyünden dokunuşlar var. Bunlara değineceğim. Fakat bu anlatıda köy hayatının, teknolojiyle nasıl yavaş yavaş değiştiğini ve o değişimle beraber insanların hayatındaki ritmin, sohbetlerin, gecelerin nasıl sabaha evirildiğini gösteriyor.

Lakin Alevi inancındaki derin felsefi açılımlara da küçük pençeler aralıyor. Olaylara tanık olan Firaz Ananın; o çocuk gözleriyle, saf ve temiz duyguları, berrak bir dille bizlerin hafızasını da uyandırıyor, gönül gözünü açıyor.

Burada “Pirler”in köye gelişiyle, yani tüplü lambalarla köyün modernleşmesi, ışığın artmasıyla, samimiyetin ve gönülden gönüle süzülen sözlerin derinliğine dikkat çekiliyor. Çünkü Pirler,  köyden köye gezen dervişlerdir. Derviş Cemal ocağında, “dervişlik” geleneği özeldir. Dervişler; taliplerle halleşen, öğreten ve öğrenendir. Ne acıdır ki; kentleşmeyle birlikte göçlerle, coğrafi dağılmalarla derneklere, salonlara, sözüm ona cem evlerine sıkıştırılan Pirler; acaba eski ışıklarını hala koruyorlar mı? 

Bu sade ve özlü metinle dile getirilen hikaye; geçmişin sade ama anlamlı yaşamına duyulan özlemi ve Pirlerin gelişiyle köyde, yaşanan manevi ve toplumsal değişimine vurgu yapılıyor. Tarım toplumlarındaki komün yaşantısının, bir geceliğine de olsa köye gelen Pir’le nasıl da değiştiğini günümüze mesajlıyor. 

Firaz Ananın o çocuk gözündeki “gaz lambası” ile “tüplü lüks” arasındaki o muhteşem ışığı; Pir’in şahsında nasıl da gönülleri fethettiğine bizleri tanıklığa çağırıyor. Pir’i, gaz lambasının verdiği cılız, çelimsiz ışığı karşısında, optik yansımalı ışığıyla çevresini aydınlatan “tüplü lüks” e benzetiyor. Bu paralel benzetmeyi, Pir’in toplum içerisindeki saygınlığının yanı sıra Onun; bilgili ve belagatli konuşmalarıyla harmanlıyor.

Köy hayatının, modern günümüzde nasıl da nostalji bir özlemle arandığını açığa vuruyor. Köy lambası da dediğimiz, gazla yanan lambaların, tüp gazlarla yanan lüksler karşısında nasıl da sönük kaldığını çok iyi bir dille sadeleştiriyor.

İnsan yaşantısında ışığın bile farklı renklerinin, dokunuşlarının ve hatta ruha olan yansımalarının varlığı, Alevi felsefesinde Pirler üzerinden ironi bir etkileşiminin olduğunu, burada rahatlıkla görebilmekteyiz. Alevi inancının yol göstericisi olan ve insani kamil mertebesinde kendisini pişiren Pirlerinin, karanlıkta nasıl da güçlü bir ışık olduğunu bize hatırlatıyor. Bu anlamlı ifadelerle konu, hem nostaljik hem de mistik bir atmosfer taşıması bakımından sarsıcı oluyor.

Mesela “Çocuklar geceleri gözlerinde yıldız taşır” dizesi bana çok dokundu; saf ve umut dolu çocukluk anılarını çağrıştırıyor. Gaz lambasının cimri olan ışığı karşısında, gök yüzünün sayısız yıldızlarıyla küçücük gözlerin doyumunu insan his ediyor.

“Güneş doğmadan kalkılırdı“ dizesi, Alevilik ve Êzidilik inancında güneşi, ışığı, nuru karşılamaktır. Bu ritüelle başlatılan gün, bolluk ve bereketin yer yüzünde eksilmemesi içindir. Güneşe, gök yüzüne açılan avuç içini, güneşin paklığıyla doldurmaktır. Onu tazimle niyaz emektir. Işınıyla yüzünü yıkayarak güne başlamak, ruh ve beden sağlığını iyileştirmektir. Güneşe açılan ellerin kalbe dokunuşu, vicdanı diri tutmaktır. Güneşi, kalple birleştiren ellerle iyi ve güzel şeylerin yapılmasına söz verilen bir andır. 

Yine “Söz, gönülden gönüle sızardı” cümlesi, Pirin talebeleriyle (talipleriyle) kurduğu o sıcak bağı anlatmaya çalışıyor. Burada sadece bilgi alışverişi değil, aynı zamanda ahlaki telkinleri ve hukuki sorunların çözümünü duygusal bir alanda çözmeyi de anımsatıyor bize. 

Firaz Ananın, anlayan kulaklara fısıldadığı bu çocukluk anısı, hafızamızda silinmeye yüz tutmuş çocukluğumuza ait bu kaydı yeniden canlandırmıyor mu?

Hak ile kalın!

 

Dersim Gazetesi

Recent Posts

Radar cezası ne kadar?

Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Yerlikaya, 23 bin 275 araca hız ve radar işlemi yapıldığını…

42 dakika ago

Pekmez yemenin faydaları nelerdir?

Pekmez yemenin faydaları nelerdir? Pekmez, üzüm, dut, keçiboynuzu gibi meyvelerin yoğunlaştırılmasıyla elde edilen doğal bir…

42 dakika ago

Tereyağı nasıl saklanır?

Tereyağı, çoğu evde sıkça kullanılan bir gıda olsa da, doğru saklama yöntemleri hakkında birçok kişi…

2 saat ago

Bakırhan’dan Eren Bülbül’ün Annesine Bayram Telefonu: “Yeter ki Başka Erenler Ölmesin”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, 2017 yılında Trabzon’un Maçka ilçesinde çıkan çatışmada hayatını…

3 saat ago

Mardin’de GES projesine direniş: İş makineleri köye alınmadı

Mardin’in Artuklu ilçesine bağlı Akres kırsal mahallesinde, enerji şirketinin Güneş Enerji Santrali (GES) kurma girişimi…

3 saat ago

Kapitalist Modernite’ye karşı ortak ses: Badiou, Öcalan’a mektup yazdı

Savaş karşıtı tutumuyla bilinen ve yaşayan en önemli filozoflardan biri olarak kabul edilen Alain Badiou,…

10 saat ago