Dersim’in ateşinden Galatasaray’ın sessiz direnişine
Emine Ocak, 1931 yılında Dersim’in kuytusunda, dağların göğe yaslandığı, nehirlerin sabırla aktığı semahın gölgesinde, duaların sesinde doğdu.
Takvim 1938’i gösterdiğinde hava karardı, o yıl gökyüzü paramparça oldu.
Devletin uçakları dağların göğsünü deldi, evlerin üstüne ölüm yağdı.
Nehrin kıyılarında ateşle harmanlandı insanlar.
O sabah çocuklar annelerinin entarisine saklandı, anneler gözyaşıyla toprak karıştırdı.
Dersim yanarken henüz bir çocuk olan Emine Ocak’ın içine de bir duman doldu ve bir ömür boyunca dağılmadı.
O duman yeniden yükseldi bu kez İstanbul’un orta yerinden.
“Bir insan bir günde nasıl kaybolur?”
1995’ti. Bahar yeni uyanıyordu ama bir annenin kalbine kara bir kış çöktü.
Oğlu Hasan gözaltına alındı.
Sokakta gören olmuştu, birlikte götürüldüğü biliniyordu.
Tanıklar vardı, belgeler vardı, iz vardı ama devlet gözünün içine baka baka söyledi:
Bilmiyoruz.
O an Emine Ana’nın sesi çatladı:
Bir insan bir günde nasıl yok olur?
Bu, öyle sıradan bir cümle değildi.
Bir ömrün, bir annenin acısının içinden doğan sessiz bir ağıttı.
58’inci günün sonunda bir mezar taşı değil, bir çukurun kıyısında adsız bir beden çıktı karşısına.
İşkenceyle öldürülmüş, tanınmasın diye saklanmış.
İşte o gün kendi yasını herkesin yasına çevirdi Emine Ana.
Bir annenin çığlığı, susturulmak istenen bir halkın sesi oldu.
Hasan artık kayıp değildi.
Hasan artık bir mumdu, gözaltında kaybolan binlerce canın adına yanıyordu.
Emine Ana o günden sonra ağlamadı yalnızca.
O taş kesildi ama donmadı.
Oğlunu geri getiremedi ama Galatasaray’daki taş kolektif bir hafıza oldu.
Bir taşın etrafında dönen hafıza
Galatasaray’daki taş artık boş ama o boşluk suskun değil.
Bir annenin dizlerinden dökülen hafıza orada hâlâ yankılanıyor.
Yüzlerce hafta boyunca orada otururken yalnız acıyı değil, hafızayı da örgütledi Emine Ana.
Sessizlikle örülmüş bir cem halkasıydı o oturuş, her hafta bir dua gibi, her hafta bir ağıt gibi tekrarlandı.
Herkesin unuttuğu bir çağda o hatırlamaktan asla vazgeçmedi ve hatırlamak bu topraklarda hep bir direniş oldu.
Emine Ocak yalnız bir kaybın annesi değil, devletin unutturmaya çalıştığı her şeyin canlı tanığıydı.
Onu her yerden sürmek istediler, taşın etrafını bariyerlerle çevirdiler ama nafileydi.
Çünkü hafızayı yerinden oynatamazsınız.
Çünkü bir annenin diz çöktüğü yer artık yalnızca taş değil, direniştir.
Kimi zaman renkli boncuklarıyla fısıldaşırdı, kimi zaman fotoğrafın kenarındaki o ince tozla.
Yüzükleri ellerini değil, zamanı süslerdi.
O eller ki yılların suskun direnişini, evladının sıcaklığını taşırdı.
Onun taktığı boncuklar bir belleği kuşanıyordu.
Sanki her bir boncuk toprağın altına bırakılmış bir ismin hatırasını taşıyordu.
Görünmeyenle, unutulmak istenenle, yok sayılanla kurulan gizli bir cemdi.
“Biz oradaydık” demek için
Şimdi o taşta bir kadın oturmuyor belki ama bir annenin gölgesi var orada.
Berfo Ana’nın çığlığı, Hanım Tosun’un suskunluğu, gözaltında kaybolan her isimsizin ismi kazılı taşta.
Bu taşın anlamı artık şudur:
Biz unutmayacağız.
Çünkü hafıza sadece geçmişe ait değildir.
Hafıza bir hesap sorma biçimidir.
Hafıza, geleceğe adaletle bakmanın tek yoludur.
Emine Ocak bu hafızanın taşıyıcısıydı.
İntikam değil, adalet istedi.
Kırgınlığı kinle değil, umutla taşıdı.
“Unutmayın” demedi; yalnızca “Oradaydık” dedi.
Emine Ana artık aramızda değil ama Galatasaray’daki o taş hâlâ sıcak.
Bir annenin yası oraya sindi; toprağa değil, hafızaya gömüldü.
O taşın üzerinde yalnızca bir evladın fotoğrafı değil, bu ülkenin konuşmaktan korktuğu bir tarih var.
O taş, devletin unutturmaya çalıştığı her şeyin suskun şahidi.
Her boncuğuyla bir evladı andı bir mezarsız bedene dokundu Emine Ana.
Her sessiz oturuşuyla susturulan bir çığlığı geri çağırdı.
O taşta otururken sadece Hasan’ı değil, kaybolan herkesin adını saydı içinden.
Ve şimdi o taş bize emanet.
Uzun yıllardır zorunlu olarak göç veren Dersim, son dönemlerde özellikle ekonomik ve geleceksizlik kaygısıyla…
Tahliyesi bir yıl 3 ay ertelenen ve 10 yıldır İmralı Cezaevi’nde bulunan Veysi Aktaş,…
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti, 25 Temmuz 2025 tarihinde İmralı Cezaevi’nde…
Günümüzde moda sadece trendleri takip etmek değil, aynı zamanda yaşam tarzını sadeleştirmek ve bilinçli…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kürt siyasi mülteci Yılmaz Kökbalık’ı Yunanistan’a iade eden Hırvatistan’ı mahkum…
Munzur Kültür ve Doğa Festivali, 2’nci gününde panel, konser, anadilde hikaye, şiir ve masal dinletileriyle…