Yaşadığımız coğrafya adeta katliamlar coğrafyasıdır. Kadim toprakların kültürel, inançsal, etnik zenginliğine karşın coğrafyamızda egemenler her dönem bu zenginliği yok etmek için kıyımlara, katliamlara başvurmuştur. Merkezi otorite tarafından farklı olanın yok sayıldığı, inkâr ve imha siyasetinin temel bir anlayış olarak kabul gördüğü bu coğrafyada kader ve keder iç içe yaşanmaktadır.
Egemenlerin inkâr ve imha siyasetini maruz kalan etnik, inançsal, kültürel kimliklerin içerisinde katliama maruz kalmayan adeta yoktur. Rum, Ermeni, Nasturi, Yahudi vb. kimlikler tarihin çeşitli dönemlerinde egemen siyasetten nasibini almıştır. Bu gerçekle beraber, coğrafyamızda en fazla ötekileştirilen, yok sayılan, baskıyla, kıyımlarla ortadan kaldırılmaya çalışılanların Kürtler ve Aleviler olduğu söylenebilir.
Yaşadığımız coğrafyada birçok etnik ve dinsel grup katliama, sürgüne, ötekileştirmeye maruz kalmıştır ama çoğu sürelidir ve kıyımdan sonra uğrayacakları bir yer, adresleri olmuştur. Fakat Kürtler ve Alevilerin ‘sığınabilecekleri’ bir güvenli yerleri olmadığından, katliamcılarıyla baş başa yaşamak zorunda kalmışlardır.
Aleviler acısında bakacak olursak gerçeği daha iyi kavrayabiliriz. Alevilerin Selçuklularla başlayan, Osmanlılarla süren ve cumhuriyetle devam eden süreçte yaşadıkları makus tarihlerinin hikayesi gibidir. Örneğin Alevilere karşı tarih boyunca kesintisiz sürdürülen inkâr ve imha siyaseti hiç bitmemiştir. Cumhuriyet dönemini kurtuluş olarak gören Aleviler yanıldıklarını acı tecrübelerle öğrenmişlerdir. Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum kıyımlarıyla başlayan imha anlayışı günümüze kadar devam etmiştir. Dersim katliamı sonrasında, özellikle çok partili sisteme geçiş sürecinde ‘’demokrasi’’, ‘’özgürlük’’ söylemleri öne çıkarılsa da Aleviler açısında katliamın biçimi dışında bir şey değişmemiştir.
Maraş; Kanlı Maraş
1970 yıllarda gelişen toplumsal muhalefet ve devrimci hareket karşısında egemenler devlet gücünün yanında sivil faşist güçleri harekete geçirmiş ve toplumu kutuplaştırarak çatıştırmayı politika olarak uygulamıştı. Egemen unsurlar yükselen muhalefeti bertaraf etmek için, sivil faşistlerle çatıştırarak kontrol etme politikası gütmüş, etnik ve inançsal çelişki yoğun olarak kullanılmıştı. Egemen zihniyet Sünni inancı demokratik muhalefetin dinamiğin olan Alevilere karşı harekete geçirmiş, toplum siyasal ayrışmanın yanında inançsal olarak da ayrıştırılıp, çatıştırılmıştı.
Egemenlerin böl-çatıştır-yönet politikasının uygulanma alanları genel olarak Alevi-Sünni, Kürt-Türk toplumsal yapılarının iç içe yaşadığı, toplumun siyasal anlamda da sağ-sol olarak bölüştürüldüğü, ayrıştırıldığı yerlerde denenmeye başlanmıştı. İskenderun, Antep, Malatya, Çorum gibi yerlerin, etnik ve inançsal olarak iç içeliği derin devlet dinamiğinin çalışmasına olanak sağlıyordu.
Kır nüfusunun yoğun olduğu Aleviler, süreç içerisinde kent merkezine akmış, ticaret yapmaya başlamış ve böylece dışlandıkları kamusal alanda görülmeye başlanmışlardı. Ticarette söz sahibi olmaya başlayan Aleviler ile ticareti elinde tutan Sünniler arasında başlayan çelişki, ‘derin’ kışkırtmalarla büyütülerek, kıyıma kadar götürüldü.
Maraş’ta yaşanan ve büyüyen bir başka çelişki de yükselen devrimci hareketin Maraş’ta etkinleşmesiyle açığa çıkmıştı. Devrimci mücadelenin yükselişi Maraş’taki gericiler ve faşist güçler tarafından durdurulmak isteniyordu.
Katliam için Maraş’ın seçilme sebeplerinden biride çok fazla dillendirilmese de gelişen demokratik Kürt hareketin varlığıdır. Devrimci mücadele içerisinde yeni çıkış yapan demokratik Kürt hareketi Maraş’ta güç olmuş ve giderek etkinleşmeye başlamıştı. Demokratik Kürt hareketinin çıkışı egemenler cephesinde ciddi endişe yaratmış, büyümeden ezilmek istenmişti. Egemenlerin Maraş Katliamı planı bu anlamda Kürt hareketinin çıkışına bir cevap olarak da değerlendirilmelidir. Çünkü egemenler hem Kürt Alevi hem de devrimci dinamiği içinde besleyen Maraş’ta, Kürt hareketinin büyümesini sakıncalı buluyorlardı.
Bir diğer etken elbette Amerikan emperyalizminin bölge üzerindeki hegemonik ilişkisiyle bağlantılıdır. Amerika emperyalizminin yerli işbirlikçiler aracılığıyla düşündüğü darbe için yaratıla kaotik süreç yetmediği için daha büyük katliamla çelişkiler artırılmak istenmişti. Belirttiğimiz çelişkiler ile dava sürecinde ve sonrasında açığa çıkan bilgi ve belgeler göstermiştir ki Kanlı Maraş Katliamı, 12 Eylül 1980 faşist darbesinin örülmesi için gerekçe kılınmıştır.
Maraş katliamı sonrasında devletin uygulamaları yargılamaları diğer Alevi kıyımlarında olduğu gibi göstermelik kalmıştır. Hatta katliamı sanıkları arasında sonradan milletvekili olanlar bile vardır. Tıpkı Madımak Katliamı faillerinin savunucularının ödüllendirildiği gibi.
Maraş’ta günlerce süren kıyım sırasında devlet ortaya çıkmamış katliamı önlememişti. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in ölümünden sonra, Maraş katliamının planlayıcılarının devlet tarafından bilindiğini gösteren belgeler ortaya çıkmıştı. Uzun yıllarca Alevilerin desteğini alan Karaoğlan Ecevit’in bu belgeleri neden sakladığı, neden gereğini yapmadığı sorusunun cevabı hala verilememiştir.
Dikkat çeken bir başka yön de diğer Alevi katliamları olduğunda CHP iktidar ya da iktidar ortağıdır. Dersim, Maraş, Çorum, Madımak Katliamlarının tümünde CHP iktidardadır.
Maraş kıyımı sonrasında Aleviler ve toplumsal muhalefet
Egemenler tarafından gerçekleştirilen katliam ve baskılar toplamsal muhalefet tarafından egemen politikalarına karşı bir duruş, mücadele gerekçesi olması gerekirken coğrafyamızda böyle olmadı, olmuyor. Katliam sonrasında oluşan tepkiler kısmı yükselişlere yol açsa da egemen politikaları geriletici rol oynamaktan yoksun olmuştur hep. Katliam sonralarında, devrimci, demokratik güçler çaba içerisinde olsa da genel olarak katliamı yaşayanlarda bir sinme geri çekilme ve geleneksel devlet korkusu ağır basmıştır. Hep kolay olan tercih edilerek göç etmek yolu seçilmiş, katliamın izlerinden uzaklaşmak istenmiştir. İnsani olan bu pratik uzun vadede kaybettirici olmuştur.
Maraş katliamı sonrasında oluşturulan korku ortamından kaynaklı Aleviler adeta Maraş’ı boşalmıştır. Avrupa’ya, metropollere göç eden Maraşlılar, yeni bir yaşam kurmaya çalışırken topraklarından kopmuş, Maraş ‘gericilere’ ve faşistlere terk edilmiştir. Bugün Maraş’ta kalan Aleviler azınlık psikolojisi ile yaşarken, gericiler ve faşistler şehre her anlamda hâkim olmuştur.
Elbette tüm bu gelişmeleri sadece Maraşlıların suçu olarak göremeyiz. Aleviler genel olarak Maraş’a sahip çıkma, katliamın hesabını sorma noktasında eksik kalmıştır.
Aleviler başta Koçgiri, Dersim, Maraş, Madımak, Gazi Katliamları olmak üzere egemenlerin Alevilere dönük inkâr ve imha siyasetiyle hesaplaşmalıdır. Bunun için de egemenler ve onların işbirlikçileriyle yüzleşmek zorundadırlar.