
Bir gün Seyit Rıza’yı en gerçek hâliyle karşımızda görebileceğimizi düşünebilir miydik? Evet, sanatçı Ferhat Tunç, adeta geçmişi ve bugünü üst üste bindirerek bizi böyle bir gerçekliğin içine çekiyor.
Tunç, idamlarının 88. yılında Seyit Rıza ve yol arkadaşları Uşene Seydi, Fındık Ağa, Hesene İvrahime Qıji, Aliye Mırze Sıli, Hesen Ağa ve Reşik Uşen’e atfen Kırmancki/Zazaca yeni bir ağıt seslendirdi.

Tunç, seslendirdiği ağıt için yapay zekâ ile 1937-38’e ait kimi görselleri canlandırarak çok önemli bir ilki gerçekleştiriyor. Böylece hafızanın fotoğraflara sabitlenmiş donmuş hâli kırılıyor ve geçmiş, nefesini yüzümüzde hissettiğimiz, bakışı bize değen yüzlere dönüşüyor. Donmuş bir zaman kesiti olan geçmiş, gerçekliğe en yakın hâliyle canlandırılarak bugüne taşınıyor.
Klipte önce Halvori Kayalıkları’na doğru yürütülen kalabalığı görüyoruz; pek çok kişinin bildiği bir fotoğraf karesinin canlandırılmasıdır ve sahne böyle açılıyor. Ardından Seyit Rıza’yı önce iki askerin kolunda, sonra oğlu Reşik Uşen’le el ele yürürken görünce nefesimiz tutuluyor.

Klip, başka sahnelerle akarken iki zaman üst üste biniyor. Gözlerimizin önünde her şey siliniyor, kulaklarımıza fısıldanmış ve bir kısmını da fotoğraf karelerinden bildiğimiz anın içinde buluyoruz kendimizi. Artık pasif bir hatırlamadan çıkıp doğrudan anın içindeyiz. Duygularımız bir volkana dönüşürken, o volkanın ateşten külleri arasında kaldığımızı sanıyoruz.
Böylece hafıza yalnızca yeniden hatırlatmıyor; yeniden canlanarak bugünün vicdanına dokunuyor. Hâlâ bu yakıcı gerçekliğe hakkını veremeyen bizleri derinden sarsıyor. Tarihimizin kırılma anlarına dair anımsamalar ve anmalar, açık ki özellikle biz Dersimliler için çok yönlü bir yüzleşmeyi gerektiriyor. Bu klibi izlerken, ağıdı dinlerken bende oluşan hissiyat, hatırlamanın ötesinde bir yüzleşmeye çağrı oldu.
Tunç, kısa ezgisinde klasik Dersim ağıt formunda gördüğümüz geleneksel sazlar yerine modern müziğin enstrümanlarını kullanmış. Tarihi görseller eşliğinde yumuşak ama hüzünlü bir tınıyla başlayan çalgılar, yüreğin tellerinde bir sızı bırakıyor ve dinleyiciyi dramatik bir atmosfere çekiyor. Ardından Tunç’un dokunaklı sesi sarıyor bizi.
Ağıt, “Pers meke ciğêram, çı ame ma serde / Sorma ciğerim, neler geldi başımıza / Ağırdır yaramız, derindir hasretimiz” dizesiyle açılırken hem bireysel hem toplumsal bir acının kapısını aralıyor. Bu yalnızca geçmiş kayıpların değil, bunların günümüzde de dindirilememesinin acısıdır. Müzik, ağıt ile fısıldama arasında bir tondadır; karşımızda sanki yaşadığı acının ağırlığı altında nefessiz kalmış yaşlı bir Dersimli varmış gibi dinliyoruz. Dede, bizi karşısına almış da kulağımıza fısıldıyor; ders almamız için sitemle nasihat eder gibi, hatırlamaya ve yüzleşmeye davet ediyor.
Tabii yalnızca fısıldamıyor; yaramızı kaşıyor: “Haram yiyen hainler dadandı soframıza / Gözlerimizin önünde memleketimiz yandı,” diyerek dünden bugüne bir gönderme yapıyor. Dün aslında bugündür. Klipteki görselleri izlerken, olayların adeta zamansızlaştığını, geçmişte kalmayarak farklı biçimlerde günümüzde de devam ettiğini görüyoruz.
Bugün de aynı lanetin çemberindeyiz; akbabalar yaralı bir Bezuvar’ın gövdesine çöker gibi coğrafyamıza çökerken, onların hançerini tutanlar günümüzün haramzadeleridir.
Ağıdın en vurucu sözleri ise Xızır’ın küstürülmesine dairdir: “Evvela biz yüz çevirdik, Hak’tan bildiğimiz ne varsa / Küstürdük Xızır’ı.” Bu yalnızca inanç göndermesi değil; toplumun kendi kutsallarına ters düşmesinin acı sonucunu hatırlatıyor. Kadim Dersim inancında Xızır’ın yüz çevirmesi, koruma kalkanlarının yerle yeksan olması, tılsımın bozulması, dağların kilidinin yitirilmesidir. Sonuç ise yaşanan yıkıcı felaketler, soykırım ve günümüzün tarumar olmuş, yersiz yurtsuzlaşmış toplumsallığıdır.

Bu yüzden, ağıt yalnızca geçmişin değil, günümüzün de sesidir. Yakıcı bir gerçekliği anlamaya çağrıdır; çünkü her hakikatin yolu anlamaktan geçer. Sanat, o anlamı en yalın, en içten biçimde dile getirmenin, hatırlatmanın en etkili yoludur. Tunç’un “Persmeke Ciğêram/Sorma Ciğerim” yorumu, bir ağıt olmanın ötesine geçerek soykırıma dair canlandırılmış görseller eşliğinde dinleyiciyi hem dünün hem bugünün aynasına bakmaya davet ediyor.
Bu çok önemli klibin hazırlanmasında Nihat Ulaş’ı da anmak gerekir. Ferhat Tunç’un sürgün yıllarında yaptığı tüm çalışmalarda onun imzası var. Aynı zamanda Dersimli olan Ulaş, “Persmekê Ciğêram” ağıdının yanı sıra müzikal yapısıyla da önemli bir katkı sağlamış.
Klibe tüm dijital müzik platformları ve Ferhat Tunç’un sosyal medya hesapları üzerinden ulaşılabilir.
