1. Haberler
  2. Köşe Yazıları
  3. Hasan Şen
  4. Gağan: Metalaşan Ritüel

Gağan: Metalaşan Ritüel

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Gağan, Dersim’de yalnızca döngüsel bir zaman işareti değil; doğayla kurulan ilişkinin, kolektif hafızanın ve inanç temelli yaşam ahlakının maddi ve manevi ifadesidir. Ritüel, burada bir “kültürel unsur” değil; topluluğun kendini yeniden üretme biçimidir. Bu nedenle Gağan, temsili değil; pratiği esas alır.

Ne var ki günümüzde, özellikle yerinden edilme ve kopuş deneyiminin belirleyici olduğu mekânlarda Gağan giderek temsile indirgenen bir forma sokulmaktadır. Ritüel, yaşamın içindeki işlevinden koparılarak sahneye, programa ve izleyiciye göre yeniden düzenlenmektedir. Bu süreçte Gağan, bir inanç pratiği olmaktan çıkıp gösteri nesnesine dönüşmektedir.

Bu dönüşüm, basit bir kültürel erozyon değil; bilinçli ya da bilinçsiz bir metalaştırma sürecidir. Metalaştırma, yalnızca bilet, sponsorluk ya da maddi dolaşım anlamına gelmez; daha derin bir düzeyde, anlamın değişim değerine tabi kılınmasıdır. Ritüel, artık yaşanarak değil; tüketilerek var olur.

Tam da bu noktada gözden kaçırılan hayati bir gerçek vardır: Gağan, Dersim inanç dünyasında tekil ve yalıtılmış bir ritüel değildir. O, peş peşe gelen ve birbirini tamamlayan Gağan – Xızır – Hawtemal hattının ilk eşiğidir.

Gağan, kışın en sert anında yeniye kapı aralayan başlangıçtır. Ardından gelen Xızır, yalnızca bir kurtuluş anlatısı değil; dayanışmanın, paylaşımın ve dara düşenin yanında durma ahlakının ritüel ifadesidir. Hawtemal ise doğanın yeniden canlanışıyla birlikte, insanın doğayla kurduğu ilişkinin yeniden dengelenmesini simgeler. Bu üçlü; zamanın bölündüğü değil, akış halinde yaşandığı bir kozmolojinin parçalarıdır.

Bu nedenle Gağan’ı tek başına sahneye taşımak, onu yalnızca biçimsel bir “kış kutlaması”na indirgemek; Xızır’ın etik çağrısını ve Hawtemal’in doğayla kurduğu bağı görünmez kılar. Ritüelin metalaştırılması, sadece Gağan’ın değil; bütün bir inanç döngüsünün parçalanması anlamına gelir. Zaman, bütünlüklü bir yaşam pratiği olmaktan çıkar; takvimlere, programlara ve etkinlik başlıklarına bölünür.

Temsil burada merkezi bir sorun haline gelir. Temsil, ritüelin yerini aldığında; yaşayan hafıza donuk bir imgeye dönüşür. Gağan, tarihsel ve inançsal bağlamından koparıldıkça; Xızır’ın paylaşım ahlakı ve Hawtemal’in doğa merkezli bilgeliği de politik içeriğinden arındırılır. Böylece ritüeller, iktidarla çatışan değil; onunla uyumlu hale getirilen “zararsız” kültürel öğelere dönüştürülür.

Bu noktada mesele yalnızca bir ritüelin sahnelenmesi değil; hafızanın denetim altına alınmasıdır. Denetim, yasakla değil; ritüellerin içinin boşaltılması, bağlamlarının koparılması ve birbirinden yalıtılmasıyla gerçekleşir. Bu, asimilasyonun en rafine biçimidir.

Ritüelin metalaşması, aynı zamanda kolektif öznenin çözülmesi anlamına gelir. Gağan–Xızır–Hawtemal hattının birlikte yaşanması, topluluğu özne kılar. Bu hat kırıldığında; topluluk ritüelin öznesi olmaktan çıkar, seyircisine dönüşür. Ritüel, yaşam kuran bir pratik değil; kimlik sunumu yapan bir vitrin halini alır.

Oysa bu üç ritüel, tarihsel olarak vitrinde sergilenen değil; eşikte, lokmada, payda ve doğanın içinde yaşanan pratiklerdir. Onların gücü görünürlükten değil; süreklilikten ve birbirini tamamlayan anlamlarından gelir. Birinin içi boşaltıldığında, diğerleri de anlamsızlaşır.

Bu nedenle Gağan’ı yaşatmak iddiası, onu dolaşıma sokmakla değil; Gağan–Xızır–Hawtemal bütünlüğünü yeniden kurmakla mümkündür. Ritüelin yeniden yaşam bulması; temsili geri çekmek, pratiği merkeze almak ve zamanı yeniden Dersim’in inanç ahlakına göre okumakla mümkündür.

Aksi halde geriye kalan şey; hafızasından arındırılmış, politik içeriği törpülenmiş ve yalnızca izlenebilir kültürel imgelerden oluşan bir zincirdir. Bu da yaşatmak değil; bütünlüklü bir unutma pratiğidir.