5 Haziran Dünya Çevre Günü…
Çevre, insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları; fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik, kültürel ve doğal ortamdır. Kısaca, tüm varlıkları etkileyen; yaşam alanı ve yaşam döngüsü kaynağı olan dış etkenlerin bütünüdür. Doğaya saygı gösterip doğayla uyum içinde yaşadığımız sürece bir sorun olmaz. Ancak biz insanlar doğayı değiştirmek, kendimize göre şekillendirmek istersek –yani doğaya savaş açarsak– doğa da bize karşı tepkisini gösterir ve direnişini ortaya koyar.
Dersim ve çevresine yapılmak istenen HES’ler ve maden ocakları bir yandan yeni rant alanları oluştururken, diğer yandan ağır bir çevre ve ekosistem katliamına yol açmaktadır. Munzur Vadisi ve Munzur Nehri çevresi, ranta ve turizme açılarak ekosistemi bozulmaktadır. Taleplerin artması üzerine, kutsal mekân olarak bilinen ziyaretlerimiz bile rant alanlarına dönüştürülmektedir.
Türkiye’deki ve dünyadaki çevre sorunları bellidir. 30-40 yıldır bilim insanları bu sorunları ortaya koymuş ve çözümlerini de sunmuştur. Sorun, eyleme geçilmemesi, uygulamaların hayata geçirilememesidir. Yeni neyin keşfedileceği bekleniyor, bilmiyorum. Ama hâlâ uygulamaya geçmeyip sözde toplantılar yapmak, güzel sözlerle geçiştirmek çözüm değildir. “-cek”lerle, “-cak”larla bu sorun çözülemez. Çocuklarımızın, torunlarımızın, insanlığın ve tüm doğanın geleceği karartılmaktadır.
Ülkemizde yetkililer çevre kirliliğinin sebebi olarak yalnızca iklim krizini göstermektedir. Ancak her şeyi iklim değişikliklerine bağlamak doğru değildir. Suların kirlenmesi, ormanların yok olması, havanın kirlenmesi vb. durumlar yalnızca iklim değişikliğine bağlı değildir. Ülkemizde suların azalmasının nedenleri arasında iklim krizinin etkisi %20 iken, %80 oranında çevrenin yanlış ve kötü kullanımı etkili olmaktadır. Ayrıca biz insanların doyumsuzluğu ve hırsları da bu iklimi değiştirmektedir. Bunun farkına varmalı; bilim insanlarının sesine kulak vermeli ve gereğini yapmalıyız.
Örneğin Mars toprağına benzer jeosit özelliği taşıyan Salda Gölü çevresine yollar açmak, sıcak hava balonu turizmini geliştirmek gibi faaliyetlerle burası insan baskısı altına sokulmamalıdır. Salda Gölü başta olmak üzere tüm göllerin, nehirlerin ve denizlerin ekosistemleri insan eliyle bozulmamalıdır. Fabrika ve gemi atıkları kontrol altına alınmalı; maden ocaklarının doğaya ve gelecek nesillere vereceği zararlar önceden hesaplanabilmelidir. Özellikle bombaların ve kimyasal silahların insanlığa ve çevreye verdiği zararlar iyi bilinmelidir.
Savaşların iklime ve çevreye ne kadar zarar verdiğinin farkına varmalıyız. Her savaş ölüm getirir. Eskiden savaşlar olurdu, iki ordu karşı karşıya gelir; süngülerle, kılıçlarla ve oklarla savaşılırdı. Kim güçlüyse diğeri ölürdü. Sonra silahlar çıktı, savaşmak kolaylaştı. Ardından bombalar geldi, insan öldürmek daha da kolaylaştı ve çevreye büyük zarar verildi. Artık yalnızca savaşanlar değil, savaşmayanlar da ölüyor; doğa katliamı ve çevre kirliliği kaçınılmaz hâle geliyor.
Mesela 1945’te Hiroşima’ya atılan atom bombası, 1988’de Halepçe’ye atılan kimyasal bomba… Savaşanlardan çok savaşmayan sivilleri öldürdü. Hem insanlar hayatını kaybetti hem de çevre uzun yıllar boyunca yaşanamaz hâle geldi. Günümüzdeki tüm savaşlarda savaşanlardan çok siviller ölüyor ve doğa yok ediliyor. Eskiden duyulurdu: “Filanca kral falanca savaşta öldü”, “Filanca padişah falanca savaşta hayatını kaybetti.” Peki, günümüzde bir ülke liderinin savaşta öldüğünü hiç duyduk mu? Hayır. Çünkü liderler savaşmıyor, sadece savaş kararı alıyor; toplumları birbirine kırdırıyorlar. Hatta liderler bilgisayar başına geçip kendi uçaklarının ve bombalarının ne kadar insan öldürdüğünü, hangi bölgeleri imha ettiğini canlı yayında izleyip keyif alıyorlar. Bu nedenle halklar tüm savaşlara karşı durmalıdır. Hani derler ya “Silah çıktı, mertlik bozuldu.” Ben de derim ki: “Bomba çıktı, insanlık öldü; çevre öldü.”
Çevreyi kirletenlere parasal cezalar verilmekte. Ancak sadece para cezalarıyla çevrenin korunması mümkün değildir. Çevrenin bir ahlakı, düzeni, önemi ve kuralları olmalıdır. Bu konularda ciddi eksikliklerimiz var. Komik para cezalarıyla bu sorun çözülmez. “Kirletirim, cezasını öderim” mantığı tamamen yanlıştır, kabul edilemez ve engellenmelidir.
Ülkemiz son 30-40 yıldır ciddi çevre sorunlarıyla karşı karşıya. Aynı zamanda, çevre sorunlarıyla birlikte temiz gıdaya ve suya erişim konusunda da büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Gıdaya ve temiz suya ulaşmak her geçen gün daha da zorlaşmaktadır.
Artık bilim insanlarının sesini dinlemeli ve bu işi gerçekten bilenlere bırakmalıyız.
Savaş karşıtı tutumuyla bilinen ve yaşayan en önemli filozoflardan biri olarak kabul edilen Alain Badiou,…
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Kurban Bayramı namazını memleketi Manisa’nın Hatuniye Camii'nde kıldı.…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kurban Bayramı dolayısıyla Alparslan Türkeş'in Beştepe'deki anıt mezarını ziyaret etti.…
Sarma yapımı, geleneksel mutfaklarda sıkça tercih edilen ve lezzetiyle öne çıkan yemeklerden biridir. Bu özel…
Retinol: Cilt Bakımının Gizli Kahramanı Retinol, A vitamini ailesine ait olan ve dünya genelinde cilt…
Kaktüs, az bakım gerektiren, dayanıklı ve dekoratif bitkiler arasında yer alır. Ancak sağlıklı büyümesi…