Türk futbol dünyasında onlarca yıldır değişmez bir yasa vardı: Süper Lig şampiyonluk kupası, İstanbul’un malıydı. Üç büyük dev – Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş – kupayı adeta ölümcül bir mengene gibi kavramış, ulusal şampiyonayı yerel bir derbiye dönüştürmüştü. Onların finansal gücü, tarihsel mirası ve devasa taraftar orduları aşılamaz bir duvar gibi görünüyordu.
Boğaz’ın dışından onlara meydan okumaya cesaret eden herhangi bir takım, şampiyonluk şansı herhangi bir Pusulabet tarafından minimum olarak değerlendirilen bir “sürpriz at” olarak görülüyordu. Onların kaderi, Avrupa kupalarına katılma mücadelesi vermekti, altın madalya için değil.
Ancak tarih, cesurları sever. Bu makale, kapalı kapıyı sadece çalmakla kalmayıp, onu menteşelerinden söküp atan iki Anadolu kulübünün hikayesidir. Bu, futbolun sadece para ve tarih olmadığını; aynı zamanda tutku, karakter ve bütün bir bölgenin sarsılmaz inancı olduğunu kanıtlayan Trabzonspor ve Bursaspor’un hikayesidir.
“Karadeniz Fırtınası”: Dördüncü Büyüğün Doğuşu
İstanbul hegemonyasına ilk ve en güçlü darbeyi Karadeniz kıyısındaki kulüp vurdu. 1970’lerin ortasında Trabzonspor, akıl almaz görüneni başardı.
1975/76 sezonuna kadar İstanbul dışından hiçbir kulüp şampiyon olamamıştı. Efsanevi teknik direktör Ahmet Suat Özyazıcı yönetimindeki “Bordo-Mavililer”, sadece şampiyon olmakla kalmadı, bunu ezici bir özgüvenle başardı. Bu bir tesadüf değil, bir devrin başlangıcıydı.
Trabzonspor bir hanedan haline geldi. Dokuz yıl içinde altı şampiyonluk kazandılar (1975/76, 1976/77, 1978/79, 1979/80, 1980/81, 1983/84).
Bunun bölge için anlamı neydi?
Trabzon halkı için bu, futboldan daha fazlasıydı. Bu, kendi kimliklerini ortaya koymaktı. İstanbul, ülkenin ekonomik ve kültürel merkeziyken, gururlu liman kenti Trabzon, en azından futbol sahasında tüm Türkiye’nin en iyisi olabileceğini gösterdi. Trabzonsporlu oyuncular sadece sporcu değil, bölgesel gururun sembolü olan kahramanlardı. Psikolojik engeli yıktılar ve İstanbul’u Anadolu’nun gücünü hesaba katmaya zorlayarak kendilerini sonsuza dek Türk futbol tarihine “dördüncü büyük” olarak yazdırdılar.
26 Yıl Sonra: “Yeşil Timsahlar” Tarih Yazıyor
Trabzonspor’un altın çağından sonra İstanbul devleri derslerini almış ve düzenlerini yeniden kurmuş gibi göründü. Aradan 26 uzun yıl geçti. Bu süre zarfında, İstanbul dışından bir şampiyonu hiç görmemiş (Trabzon’un şampiyonlukları geçmişten bir efsaneye dönüşmüştü) koca bir nesil yetişti.
Ve işte o an sahneye Bursaspor çıktı.
2009/10 sezonu, gerçek bir futbol peri masalıdır. Büyük bir sanayi şehri olan ve mütevazı geçmişe sahip Bursaspor, sezona tipik bir orta sıra takımı olarak başladı. Ancak teknik direktör Ertuğrul Sağlam yönetimindeki “Yeşil Timsahlar”, inanılmaz disiplinli, hücuma yönelik ve cesur bir futbol sergiledi.
Heyecan, son turun son saniyesine kadar devam etti. Bursaspor, evinde Beşiktaş ile oynarken, en büyük rakipleri Fenerbahçe ise… Trabzonspor’u ağırlıyordu.
Bursa’da akıl almaz şeyler yaşanıyordu. “Timsahlar” 2-1 kazandı. Aynı anda İstanbul’da Trabzonspor, Fenerbahçe ile sansasyonel bir şekilde 1-1 berabere kalarak onları şampiyonluktan etti. Bursa’daki stadyum sevinçten adeta patladı.
Bursaspor, Türkiye şampiyonu unvanını kazanan tarihteki beşinci kulüp (ve İstanbul dışındaki ikinci kulüp) oldu.
Bunun bölge için anlamı neydi?
Eğer Trabzonspor’un zaferleri bir atılımsa, Bursaspor’un zaferi bir mucizeydi. Bu, klasik bir “sürpriz at” zaferiydi. Bursa, devlerle diğerleri arasındaki finansal uçurumun devasa olduğu modern çağda bile sansasyonun mümkün olduğunu kanıtladı. Şehir için bu, mutlak bir birliktelik anıydı. On binlerce insan, dünya şampiyonu olmuşçasına kutlama yaparak sokaklara döküldü. Bu sadece kulübün değil, hayallerin gerçekleşebileceğini gösteren tüm şehrin zaferiydi.
Kralın Dönüşü ve Yeni Umut
Bursaspor’dan sonra setlerin yıkıldığı sanıldı. Ancak hegemonya geri döndü. Sadece 12 yıl sonra, 2021/22 sezonunda çember tamamlandı.
Zaferini 38 sancılı yıl boyunca bekleyen Trabzonspor, nihayet tacını geri aldı. Bu artık 70’lerin takımı değil, sezon boyunca domine eden modern ve güçlü bir kulüptü. Yeni nesil Trabzon taraftarları için bu, hayatlarındaki ilk şampiyonluktu. Şehir haftalarca kutlama yaptı ve bu bölgedeki futbol tutkusunun sönmediğini, sadece doğru anı beklediğini kanıtladı.
Sonuç: Bir Şampiyonluktan Daha Fazlası
Trabzonspor ve Bursaspor’un hikayesi, şampiyonlar tablosundaki basit satırlardan ibaret değildir. Bu, Türk futbolunun sadece İstanbul’dan ibaret olmadığının canlı bir kanıtıdır.
Bu zaferler, İzmir, Konya, Adana veya Kayseri’deki diğer onlarca bölgesel kulüp ve taraftarları için bir umut sembolüdür. Doğru yönetim, tutkulu destek ve biraz da futbol şansıyla, herhangi bir “sürpriz atın” devlere meydan okuyabileceğini gösteriyorlar. Anadolu şampiyonlarının zaferleri, Türk futbolunun tadı tuzudur; bu oyunda imkansız diye bir şeyin olmadığını hatırlatır.
