1. Haberler
  2. Güncel
  3. KAYIP SESLERİN İZİNDE: SUREDAR*

KAYIP SESLERİN İZİNDE: SUREDAR*

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Yani çocuğun sesinden anadiliyle havalanan o ilk sözcük,
o ilk hece, o ilk harf, ana dille ‘iqrar vermek’ olarak ele alındığında..” (M. Çetin)

Bir Minnet Albümü

Bu sesler nereden geliyor? Suredar albümü için Agos Gazetesi’nde  yayınlanan bir söyleşide geçiyor bu cümle. Evet, bu sesler nereden geliyor? Bu coğrafyadan; Mehmet Çetin’in dediğiyle ‘egemenlerin fiziksel, ruhsal, duygusal vb. pek çok alanda yaralı bıraktıkları bu coğrafyadan, yani bu dağlardan, bu ırmaklardan, bu evlerden..

Mehmet Çetin ile Umut Akar’ın ortak çalışması olan Suredar**, 2010 yılında Kalan etiketiyle yayınlanmıştı. Albümdeki şiirler Mehmet Çetin’e, müzikler ise Umut Akar’a ait. Kısa sürede tükenen bu çalışmayı tekrar hatırlamak ve hatırlatmak niyetindeyiz, ki öyledir; bazı şeyler tektir, özeldir. Kendi öncesinde, şimdisinde ve ötesindedir. Dili, teması, içeriği ve derinliği ile bütünselliğini ifade etmeye çalıştığımız bu albüm, uzun yılların birikimi, deneyimi, aktarımı ve içtenliği ile, beden ve ruh arasındaki uyumun, Kırmanc geleneğinin kadim sesleri ile harmanlanması anlamında da içine doğurduğumuz hayata bir minnet albümü aynı zamanda. Kadim olanın, öncel olanın gündelik ve verili anlamlarının dışında bir sürekliliği, sözünü yükseğe astığı bir kalıcılığı vardır. Gelenekle kurduğu ilişkinin geleceğe aktarımı anlamında da Suredar’ın dinlerken kulağımızda kalan tınısı, ‘bu sesler nereden geliyor’ dedirten iç seslenişi işte buradan geliyor. Raa Sure adında bir çalma tekniği üzerine çalışan Umut Akar’ın, albümdeki şiirlerle kurduğu mana ilişkisi de yine buradan..

‘Var Olan Bir Şeyin Yok Olamayacağı..’

Dilin, kültürün, geleneğin verili bilgi veya salt bilgi ile anlaşılmasının yeterli gelmeyen halleri vardır. Dağın, suyun, ağacın kendi hayatıyla içine işlediği, varlık kazandığı bir geleneğin salt bilgi olabilen halleri  dışında bir duyma hali vardır. Yani insanın insanla komşuluğu değil sadece; insanın içine doğduğu dille, dillerin birbirine kardeşliği ile, yani “doğadaki her türlü varlıkla ilişkinin de bir ‘ciraniye’ bağlamında düşünülmesi” gerektiği anlamında bir komuşuluk.*** Yine Mehmet Çetin’in dediğiyle “pek çok güncel, modern dünyadan, modern düşünceden devralınmış ve bizi tahrip eden söylemlere, tutumlara ve tavırlara karşı geliştireceğimiz yer, buzim buraya aidiyetimizdir. /Bu aidiyetteki yerimiz ise  yaşam hakkını savunduğumuz diğer varlıkların yeri kadardır.” Tılsıme Kırmanciye denmesi işte bu yüzden. İqrar, bu yüzden. Ciraniye, yine bu yüzden. Kürdistan coğrafyasının sürekli bir baskı ile yaralı halde bırakılmasının, politik nedenlerinin yanısıra, onun taşıdığı ve ufkumuza astığı mana dünyasıyla da direk bir ilişkisi vardır. Bu dünyanın tehlike olarak görülmesi, sistematik baskıya, katliama, soykırıma tabi tutulması doğal olarak bir karşı koyuşu da beraberinde getirir. Suredar işte bu yok etme politikalarına karşı da bir tavırdır. Bu ‘hayır’ deme hakkıdır. Kendini ayakları üzerine oturtma, karşı olma vicdanıdır demek istiyoruz.

‘Bir Hatırlamaya İhtiyacı Var Dersim’in’

“Kendi adıma bu dile yetemeyeceğimi düşünüyorum.” Böyle diyor M. Çetin bir söyleşisinde. Kendi önceline olan sevgisi ile, dilin imkanlarının sınırsızlığı ifadesiyle bir yaklaşma çabası olarak görülmelidir bu. Bizle başlayan bir şeyin olmadığını, bizden önceki yaşanmışlıkların, deneyimlerin, yani bütün bir  hayat içinin, onun tarihsel ve güncel besleyenlerinin birlikte hayat bulması olarak bizi aşan bir şeydir bu. Bir anlamıyla ortak çalışmanın da ürünü olan bu albüm, bu topraklardan öğrendiği katılımı, ortaklaşmayı, paylaşmayı ve çoğalmayı da önceliyor. Şahin Okay ve Eyüp Hanoğlu’un katkılarını da bu anlamda anmak gerekiyor.

Mehmet Çetin’in kitapları, çeşitli yazıları ve derlemeleri yanısıra 30’a yakın şiirleri bestelendi ve okundu. Yine çeşitli albümlerde kendisinin seslendirdiği kırmancki şiirler de oldu. Dilin ve kültürün bellekle yani gelenekle ilişkisi anlamında “Dendare Kırmanciye” şiiri ve yine özellikle yurtsuzluğun, mülksüzlüğün, sürgünlüğün, devleti ve onun bayrağının kutsallığını reddettiği “Henio Bao” şiirleri bunlardan ikisi. Bunun bize bir toplam olarak, yaşanagelen bir hayat olarak söyledikleri, hatırlattıkları ve önerdikleriyle, söylemi ve pratiğiyle kendini adadığı düşüne bir iqrar olduğunu, bize yöneldiğini söylemek istiyoruz.

* SUREDAR BASIN BÜLTENİ

“ae ra bırae exretê, kam savano vaco jüano, jibenojilê koyi de fetelino, çherxê vayi de çherexinoniseno ro tecelê xo ser şüaron vano zalalo vano jüanê hometê, hama nu kêm kêmo binoae ra bıra, jüano: naz u duazê iqrariye, vaz u awazêzerrêweşiye, çêrangê çêyiyo; sêrengê ra pers dano,sergêrdao. zurê dina ra dürr, zorbajiye ra bêzaroelbruzo, zagroso, muzıro. ğezalê koan de rêçaxızırio. golo bêbıno. bêviro. vano..”

“ol sebeple ahret kardeşim, kim ne derse desin dildir, inciniyor.dağın uçurumunda dolaşıyor, rüzgârın döngüsünde döneniyor.oturup ağıtlar yakıyor bahtına.kutsaldır di¬yor kainattaki her dil ama bu yokluk başka bir yoklukki dildir; naz ile duazı ikrar ver¬menin, söz ile avazıdıriyi kalpliliğin, evin payandasıdır. yücelerden ses verir,dağlıdır. dünyanın yalanından uzak, zorbalıktan bıkkındır.elbruz’dur, zağros’tur, munzur’dur. dağların ceylanları ile hızır’ın ayak izidir.dipsiz göldür. hafızasızdır. söyler..”

İçeriğiyle, siir ve müzik olarak, kayıp seslerin izini süren Suredar, referanslarını Dêrsîm-Kırmanc geleneğinden alan bir anlatı albümüdür. Kırmancki (Zazaki/Dımılki) dilinin ve içinde yaşam bulduğu kültürün kayıp hafızasına, arkaik seslerine ulaşma çabası, gah sözle gah tınıyla kadim olanı duymaya, hatırlamaya ve bunu vesile kılarak hatırlatmaya dönüşüyor. Türkçe’de “ağacın kızıllığı ya da kızıl ağaç” anlamına gelen Suredar; yasaklamaların, yoksamaların, modern dünyanın kuşatmalarının içinde kaybolmaya yüz tutan bir dilin, kültürün ve varoluşun hafızalardan silinmek istenen engin okyanusuna bir damla iyimserlik taşıma çabasıdır.

Kollektif bir çalışmayla üç yılda ortaya çıkan albümün şiirleri hatırlama hatırlatma izleğini, sanat ve edebiyatın etik-estetik olanakları içinde doğanın aklından da beslenerek sürdüren Mehmet Çetin tarafından yazılıp okundu. Müzikleri ve düzenlemeleri ise; kadim ve orjin olana ulaşma çabasıyla “Raa Sure” adında kendine özgü bir akort düzeni ve çalım tekniğiyle yola düşüren Umut Akar tarafından yapıldı.

Bir ateşinin başında, eski bir söylenceden esinle başlayan albüm, sözü/anlatısı ve sound’uyla, dinleyiciyi; gerçek ile düş, geçmiş ile gelecek ve dün ile bugün arasındaki sınırların kalktığı bir iklim ve ruh haline sürüklüyor. Albüm boyunca bazen kederli bazen iyimser; gah bir ırmağın kenarında, gah bir dağın yamacında; yanık bir meşe ağacının kederini, yeşil bir yaprağın, börtü-böceğin sesini veya bir dervişin, bir kavmin çığlığını duyarsınız. Orada Suredar kolunuza girer ve sizi masalımsı bir dünyanın içinde dolaştırır

**Mehmet Çetin’in aynı isimde bir de Kırmancki kitabı yayınlandı.
***Hükümran İnsan Türcüdür, Irkçıdır, Cinsiyetçidir!: Mehmet Çetin

KAYIP SESLERİN İZİNDE: SUREDAR*
Yorum Yap
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin