Emirali Yağan’ın kırk yıla yakın bir zamana yayılan şiirlerinden oluşan, “Gitmek Bir Uzun Öykü / Toplu Şiirler (1985-2021) – Red Yayınları (Ekim 2021)” kitabı bir süre önce ilgilisiyle buluşmuştu. Yağan’ın son dönem şiirleriyle beraber altı şiir kitabından oluşan toplu şiirler kitabı, kendi özgün dilini ve sesini oluşturmuş bir şairin bir külliyatıdır.
“Sen uyurken yatağını değiştirdi ırmak
Ne sen uyuduğunun farkındaydın
Ne ırmak akışının…”(sayfa 108)
Yağan’ın ilk kitabı Urmiye Mavisi’indeki (1984-1988) şiirlerinde, lirik bir dille kırsala dair imlemelerle Doğunun sorunsallarına temas eden bir dolaşım ağı söz konusudur. Pastoral dokunuşları yoğun olan bu şiirlerinde, doğu insanın acısını, özlemini, yolculuğunu, aşkın ayrılık hüznüyle buluşturur. Ender şairlerde görüldüğü gibi daha ilk şiirlerinde dildeki yalın söylemi yakalayan şair, şiirini ilerleteceğinin ışığını geleceğe resmetmiştir. Anayurdu Dersim’in coğrafyası, kadim kültürü, ritüelleri, üstünde dolaşan karabulutların hüznüyle Yağan’ın tüm hücrelerine yayıldığı, ruhunu şekillendirdiği belirgin bir şekilde görülür. Dersim adeta onun için yeryüzüne açılan penceredir. Oradan referansla oluşun akıbetini ve varlık bilmecesini sorgulamak üzere dünyanın hallerini şiirle arşınlar.
Emirali Yağan, üstü kapalı, düğümler içeren imgelerden uzak duran, sarih, ince zekâyla örülü imgelerden kurulu bir şiir geliştirmiştir. Anonim sözlerin kullanımlarını bozup yeni formda alaycı bir kurguyla oluşturduğu söz öbekleri de Yağan’ın şiirlerinde dikkat çeken bir başka özelliktir. Yağan, şiirlerinde despotik iktidarlara, aynanın içindeki aynasının kırık olduğunu bilen sisteme parlak zekânın yarattığı imgelerden ince göndermelerde bulunmaktadır. Öyle ki bazı şiirlerde ya da dizelerde sloganist söylemden uzak durarak, sistemin ve iktidar erklerini ya da ardıllarını, kaba ve çirkin görünümlü varlıklara dönüştürerek onlardan şiiriyle insanlık onurunun hıncını almaktadır… “bakıyorum da herkes burada: / keleynaklar, mabutlar / kolsuayaklılar, kafadanbacaklılar / bilumum evrimsiz yaratıklar bir ben eksikmişim / işte geldim. ben mahşerin güdücüsü / israfil’e vekaleten!” (sayfa 117)
Yağan, şiir serüvenin bir sonraki yolculuğu olan Şarkılar Ülkesi (1990-1991) adlı kitabında da benzer biçimde izlek olarak anayurdu Dersim’den filiz veren, oradan yol bularak doğuya düşen ışığın gölgelenmesinin nedenselliğini arayan tematik bir dolaşımı orjin almıştır. Fakat bu sefer dolaşım coğrafyasını daha da genişletmiştir. Allahüekber Dağları’ından başlayıp Stalingrad’a, Kunuri’ye, Uzak Asya’ya, Basra’ya, Alaska’ya, Samara’ya, oradan Babil’in Asma Bahçeleri’ne uzanan bir yeryüzü dolaşımıyla varoluşun belirsizliğine sorular, ünlemler ve anlamlar bırakır. Bir diğer ayrıntı ise nereye gitse de dönüp dolaşıp Beyaz Dağ eteklerindeki doğduğu köyde nefeslenmesidir.
Emirali Yağan, bir sonraki şiir yolculuğu Gitmek Uzun Bir Öykü (1993-1994) adlı kitabında şiirini bir üst katmana, daha yetkin bir dilin kıvamına taşımıştır. Modern dünyanın varlıklarını da imgeleyen şair aynı zamanda Mayalar, Babiller gibi eski uygarlıkları, mitolojinin kayıp Atlantis’i, Troya’nın yenik tarihi ile daha birçok zaman ve mekân öğelerini yenidünyanın sorularına yankılar.
Gitmek Uzun Bir Öykü’de, kitabın isminden de imlendiği üzere şiirlerin ana ekseninde yol, yolculuk ve gitmek izleği belirgin bir şekilde görülmektedir. Yağan, Fransa’ya yerleşmesiyle hayatındaki değişime karşılık düşen savrulmaları, zorlukları, dağınıklıkları, yalnızlıkları yoğunlukta birinci tekil şahıs ve yanı sıra neredeyse öznenin tüm kişilik zamirleri üzerinden bir kodlama ile verirken aynı zamanda kendini incelikle geriye çekerek, insanın varoluşundan beri süre gelen paradoksların panoramasında gezdiriyor okuyucuyu. Yağan aslında evi bildiği yeryüzündeki konukluğunu yersiz yurtsuzluğa denk düştüğünün kederini de dizelerin arasına bırakıyor. “Yolculuk vakti geldi. Kitaplarımı toplamalıyım.” (sayfa 116) dizelerinde de görüldüğü üzere bir yurtsuzluk, hayatın anlamını arayan göçer olma halleri şiirlerinde yer yurt edinmiştir.
Şiir serüvenin en başından itibaren toplumcu gerçekçi çizgide derinleşen Yağan, yer yer santimantalizme kayar gibi görünse de poetikasını, geniş sözcük daracığının, dilin, estetik bilincin, emeğin ve zekânın olanaklarını kullanarak bir anda okuyucuyu yeni çağrışımlarla buluşturmak üzerinde oluşturmuştur. Açık imge kullanımına orantılı başvurmasının yanı sıra özenle yapılmış ince telmihlerden göndermeleri barındıran tekniği ve gelenekseli modern dünyanın normlarıyla çatışmalı buluşturma tekniği, özgün şiirinin vurgusunu pekiştirir.
Farklı biçimsel formları deneyimleyen Yağan, Gitmek Uzun Bir Öykü kitabından başlayarak düzyazıya yaslanan biçemde şiirler üretmeye başlamıştır. Bu şiirlerinde düzyazıya düşme tehlikesinin ince çizgisinden, özellikle yerinde soyutlamalarla ve yerinde anlam kırılmaları yaratarak geçer. Yağan, şiirini oluştururken anlatımcı, İzlenimci (Empresyonizm) ve Satirik Şiirin olanaklarından faydalanır. Satirik Şiirin eksenine girerek sistemin çürümesini eleştirdiği, “-Adaletsizlik istiyorum! / Katillere cinayet güvencesi verilsin!” (sayfa 115) çarpıcı dizeleriyle şiirin ve sanatın algı üstündeki güçlü vurgu özelliğini ortaya çıkarır.
Emirali Yağan’ın yazma ediminin içselliğine eğildiğinizde, yazmanın bir nefes alma biçimi, bir yaşam tutkusu olmasının yanı sıra varoluşun yankısıyla iç içe geçmiş bir meram olduğu da görülür. Bu meram ideolojinin beslediği bir eksen olmanın ötesinde, insanın ve evrenin metafiziksel eksenini tarihsel gelişimiyle inceleyen çok boyutlu bir eksendir. İçe genişleyen bu çok boyutluluk, politik angajmanlardan uzakta diyaelektik bir tutumla, eşit, barışçıl, hümanist ve makul olan bir yaşam modelinin idealini kadimden referansla, mitlerle, öğelerle, tarihin kırılma noktalarıyla kavimler boyu insanı ve evreni yorumlayan, rasyonel ama bazen gerçeküstü görüntülerden örülen bir şiirin varlık panoramasına sahip olduğu görülür.
Kimlik bilinciyle yetiştiği kadim Kırmanç kültürünün derinliğinden yol alarak, ana dili Kırmancki’ye olan hüzünlü sadakate uzatılmış anekdot ve dizelerle, yaşadığı coğrafyadan başlayarak baskılanan, ötekileştirilen, kıyım katliama uğrayan Kürtler, Ermeniler, Ezidiler, Antik Mısırlı’lar, Uzak Asya’lılar, Afrikalı’lar, Kızılderili’ler olmak üzere birçok halkın acısına, kimsesizliğine imge düşürerek, onlara ve cümle halkların çığlığına aynı nazardan ses katar. Silva Gabudikyan’a atfettiği Geçikmiş Konuk adlı şiirindeki, “ve süngü ucunda dünyaya / son kez bakan bir çocuğun / boşluğa uzanan elleri, / yakamızdan düşmez bir sorudur / senin asrınla yaşıt…” (sayfa 70) dizelerinde de bu çığlığa eklenmiş bir iz düşüm görülmektedir.
Emirali Yağan şiiri, yol ve yolculukların rüzgârına bırakılan ömürlerin trajedisini, yaşadığı coğrafyanın bitmek bilmeyen kederini sorgulamak, insan hallerinden manzaralarla yaşam akarına soru işaretleri bırakmak, insanın tarihler boyu süregelen aymazlığına ruhun esenliğini anlatmak, varoluşun karanlık noktalarını irdelemek gibi çok çeşitli temalarda, dili kullanma beceresiyle sahneden sahneye geçiş yaparak insanı aynı anda hem yeryüzü rüyasında hem de iç dünya denen uçsuz evrende dolaşıma çıkaran özgün bir şiirdir. Şiirinde dekor, mekân ve zaman değişse de Yağan’ın öznesi, belirgin bir şekilde insan ve onun hakikat terazisini bozan eylemsellik hallerinin bitmek bilmeyen uzun öyküsüdür…
Emirali Yağan (1958, Dersim)
Edebiyatımızda önemli bir kolektif deneme olan Piya Yayın Kolektifi’nin kurucuları arasında yer alan ve şiir, anlatı, sinema gibi pek çok türde ürünler veren Emirali Yağan, 1958 Dersim doğumludur. Orta öğrenimini Elazığ’da tamamladıktan sonra Ankara Eğitim Enstitüsü’de Pedagoji ve Paris VIII. Üniversitesi’nde Modern Yazın bölümünü bitiren şairin şiirleri, denemeleri, makaleleri bugüne kadar pek çok dergi ve gazetede yayınlandı. Şiirleri yabancı dillere çevrildi, farklı müzisyenler tarafından bestelendi.
Yağan’ın ilk kitabı Urmiye Mavisi Umut Yayıncılık tarafından 1989 yılında okurla buluştu. Bu kitabı Şarkılar Ülkesi (Piya Kitaplığı, 1990), Gitmek Bir Uzun Öykü (Piya Kitaplığı, 1995), Evvel Zaman Şiirleri (Piya Kitaplığı, 2003), Aylak Dizeler-Sahra Sanrı ve Sara (Chivi Yazıları, 2007) adlı şiir kitapları izledi. Ne El Dorado Ne İthaka kitabı ise ilk kez toplu şiirlerinde gün ışığına çıkıyor.
Qelema Sure, Kırmızı Kalem (2009), Kara Vagon (2001) ve Markasor (2014) belgesellerinin metin yazarlığını yapan şairin çevirileri ise şunlar; Silva Gabudikyan, Şarkıların Şarkısı (Raffi Hormonn’la birlikte, Ermeniceden çeviri, Belge Yayınları, 2002), Cemal Taş, Dağların Kayıp Anahtarı (Kırmançkiden çeviri, İletişim Yayınları, 2010), Bego- Dersim 1938 ve Sonrası (Kırmançkiden çeviri, Belge Yayınları, 2017)…
Yağan’ın ayrıca Dersim Defterleri-Beyaz Dağ’da Bir Gün (İletişim Yayınları, 2013) adlı bir anlatı kitabı ve Denizi Kar Tuttu (2001) adlı şiir albümü bulunuyor.