DEM Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçe görüşmelerinde; Erzincan İliç’te meydana gelen maden faciasının ardından altın madeninin tekrar açılmak istenmesine, “Hiç kimse orada yaşanan facianın, ekokırım suçunun ve 9 canın hesabını vermedi, vermemekte de ısrar ediyor. Altın madeni tekrar hayata geçirilmek isteniyor. Enerji Bakanı bu konuda ne düşünüyor? Bu yığın liçin taşınmasının sebeplerinden bir tanesi de yığın liçin altında hala altın bulmasıydı. Canlarımızı aramayla birlikte yapılmak istenen şey, o altın dolu liçin bir yerden güvenli bir yere götürülerek tekrar altın madeninin ileriki süreçte açılarak işletilmeye çalışılmasıydı. Bugün, bu durumda haklıyız çünkü İliç açılmak isteniyor” sözleriyle tepki gösterdi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarının 2025 yılı bütçe görüşmeleri devam ediyor.
DEM Parti Grubu adına konuşan Dersim Milletvekili Ayten Kordu, bütçenin halk için değil, sermaye için hazırlandığını belirterek şöyle konuştu:
“Açıklanan bütçede görüyoruz ki ne toplum yararına ne yaşam alanlarımızın yararına bir bütçe oluşturmaktan ziyade daha çok şirketlerin, özel şirketlerin, sermayedarların daha fazla nasıl kazanacağı üzerine kurulan bir bütçe anlayışı var. Açıklanan hedeflerin çoğunun da bu sermaye çıkarlarının doğrultusunda, kendi yandaşlarına dönük rant sağlama amacı taşıdığını bir kez daha görmekteyiz. Türkiye’nin 2053 hedeflerinde kömürden ve fosil yakıtlardan çıkışına dair bir politika da bulunmadığı tekrar bütçe görüşmelerinde anlaşılmıştır. Yerli, milli iddialarıyla ortaya çıkılıyor, özellikle fosil yakıt üretimine devam edileceğinin açıklanması da bunun bir göstergesi.
“Hiç kimse İliç’te yaşanan facianın ve 9 canın hesabını vermedi, vermemekte de ısrar ediyor”
Türkiye’nin enerji politikaları konusunda çok ciddi sorunları var. AKP iktidarı, bakanlıklar ve genel politikalar üzerinde konuştuğunda ‘Başka bir coğrafyada mı yaşıyoruz’ diye de kendimize sormaktan edemiyoruz. Çünkü her şey yolundaymış, her şey sürdürülebilir politikalarla yürütülüyormuş gibi konuşuluyor. Yaşadığımız yerde hayat hiç de öyle akmıyor. Örneğin, maden politikaları konusunda yüzde 60 neredeyse maden politikası güdülüyor ülkemizde. Her yerde bir ruhsat arama çalışması, maden çalışması var. Maden çalışmalarının büyük oranda yarattığı çok ciddi tahribatlar var. İliç Komisyonunda bunları çok tartıştık. İliç Komisyonu çok önemli; ilgili, sorumlu Bakanlıklar komisyonda da sürekli sorumlulukları birbirinin üzerine atarak çıkmaya çalıştılar. Hiç kimse direkt, orada yaşanan facianın, ekokırım suçunun ve 9 canın hesabını vermedi, vermemekte de ısrar ediyor. Dolayısıyla, bugün Enerji Bakanlığının da elbette ki başsağlığı dilemesi çok önemli, biz de diliyoruz. Ama sorun sadece başsağlığı dilemek değil, buna ilişkin ortaya çıkan suçluların açığa çıkarılması. Altın madenlerinin nasıl siyanürlü bir çalışmayla halk sağlığını ve toplumu tehlikeye attığının üstünün örtülmemesi gerekiyor.
“İliç açılmak isteniyor”
Altın madeni tekrar hayata geçirilmek isteniyor. Enerji Bakanı bu konuda ne düşünüyor? Soruyoruz çünkü orada 9 canımızı verdik, çok ciddi, yığın bir liç kaydı. Bu yığın liçin taşınmasının sebeplerinden bir tanesi de yığın liçin altında hala altın bulmasıydı. O liçin içerisinde altın vardı, Komisyonda da açıklandı, biz orada da söyledik. Canlarımızı aramayla birlikte yapılmak istenen şey, o altın dolu liçin bir yerden güvenli bir yere götürülerek tekrar altın madeninin ileriki süreçte açılarak işletilmeye çalışılmasıydı. Bugün, bu durumda haklıyız çünkü İliç açılmak isteniyor. İliç ‘Bu konuda kapalı tank çalışması yapacağız’ diyerek çalışmasına devam etmek istiyor. ‘Enerji politikaları’ adı altında altın madenlerinde yaşanan şey sürdürülebilir ya da ‘önce insan, sonra çevre’, ‘kalkınma’ diyerek o bölgelerde tarım ve hayvancılığın bitirildiği, ‘İnsanların ekonomik, işsizlikten kaynaklı istihdam alanı sağlayacağız’ diyerek o bölgeyi tamamen aslında geleceği olmayan, asla rehabilite edilemeyen, asla…
“‘Yeşillendirme’ diye yapılan çalışmalar, manipülasyon”
Enerji Bakanı da -49 sanırım, sayıyı şaşırıyor olabilirim- maden bölgesinde rehabilite çalışması yaptığını ve ağaç diktiğini söyledi. Bunların hepsi ciddi manipülasyonlardır, yalandır. Orada ‘yeşillendirme’ diye yapılan çalışmaların, hangi kimyasalları toprağın barındırdığı, ‘Gölet yaptık’ diyerek o sularda hangi kimyasalların bulundurulduğu kamuoyuna açıklanmamaktadır. Her seferinde de ‘Gerekli tahliller yapılmıştır, gerekli düzenlemeler yapılmıştır, temizdir’ diyerek halka manipülasyon yapılıyor.
“Halklara en kötü kömürler veriliyor, o kömürlerin de ciddi hava kirliliğine yol açtığını Enerji Bakanı çok iyi biliyor”
Elektrik ve doğal gaz kullanımı konusunda çok ciddi sıkıntı var. İnsanlar doğal gaz kullanamıyorlar, insanlar elektrik faturalarını ödeyemiyorlar, elektrikleri kesiliyor. Elektrik kullanamayan köyler var daha hala. Dersim benim milletvekili olduğum bir bölge, o bölgede hala elektrik olmayan köyler var, elektrik kullanamıyorlar ve yazın orada yaşıyorlar, soğuk sularda yiyeceklerini korumaya çalışıyorlar. Dolayısıyla, böyle elektrik politikaları konusunda da ciddi sıkıntılar var. DEDAŞ politikaları, halkların ne doğal gaz ne de elektrik konusunda faydalanamadığı, faturalarını ödeyemediği, ‘yardımlar’ adı altında yapılan kömür dağıtımlarında halklara en kötü kömürlerin verildiği, o kömürlerin de ciddi hava kirliliğine yol açtığını sanırım Enerji Bakanı çok iyi biliyor. Sokakta çocuğa bile sorsanız bu gerçeklikleri biliyor.
“Şırnak’ta Gabar’da ‘Kömür çıkaracağız’ diye doğa talan ediliyor”
Yenilenebilir enerjiden, HES’lerden, RES’lerden ve GES’lerden bahsediliyor. Bu projelerin kendisi özellikle Kürt coğrafyasında hafızayı silmeye dönük çalışmalardır. Bunların en barizi Hasankeyf’tir, Kaz Dağları’dır. Karadeniz Bölgesi’nde ve Munzur bölgesinde yine yaşanan ekokırım suçlarıdır, ekokırım facialarıdır. Sürekli orman kesimi gerçekleştiriliyor, Şırnak’ta Gabar’da ‘Kömür çıkaracağız’ diye doğa talan ediliyor. Ne için yapılıyor?Sermayedarların çıkarları için gerçekleştiriliyor.
“Enerji, ne kadar, halkların ihtiyacı için kullanılıyor, ne kadarı sermaye grupları için kullanılıyor”
GES’ler, RES’ler, HES’ler kurulurken bölgenin, coğrafyanın özellikleri, hangi işi yaptığı, hangi politikalarla gidildiği dikkate alınmadan gerçekleştiriliyor. Bu konuda yerelde meslek örgütleri dâhil, üniversiteler, çeşitli kurumlar bunlara dâhil edilmiyor, görüşleri alınmıyor. Bu konuda da iktidar, sermayeye gösterdiği cömertliği maalesef halka göstermiyor. Sürdürülebilir çevreyi düşünen bütçe politikaları, daha çok zengini zengin eden ama halkın yararlanamayacağı politikalar hâlinde ilerleyerek devam ediyor. Dolayısıyla biz, bölgelerde yürütülen bu çalışmanın kendisinin de bölgenin özelliklerinin dikkate alınmadığını, hatta bölgeler arası ciddi ayrımcılık politikalarının uygulandığını da Kürt coğrafyasından yola çıkarak söyleyebiliriz. Altın madenlerinin kapatılması gerektiğini ve Enerji Bakanlığının da mutlaka bu konuda bir görüş belirtmesi gerektiğini, altının bir ihtiyaç mı yoksa ciddi bir spekülasyon aracı olarak mı kullanıldığını da tekrar burada söylemek istiyorum. Yani bir ihtiyaç mıdır gerçekten halklar için enerji? Enerji, ne kadar, halkların ihtiyacı için kullanılıyor; ne kadarı sermaye grupları için kullanılıyor? Bu ayrımın yapılmadığı bir politika güdülüyor ve sanki öyleymiş gibi de ciddi manipülasyon politikaları uygulanmaya devam ediyor.
“Bir an önce kamulaştırma politikalarına geri dönülmeli”
Elektrikten tutun doğal gaza suya kadar temel çağdaş, insanca yaşam kaynaklarının mutlaka kamulaştırılması, kamu aracılığıyla yürütülmesi gerekiyor. Özelleştirme politikaları neredeyse sermayeye hizmet etmekten başka bir şeye yaramıyor; bir an önce kamulaştırma politikalarına geri dönülmesi, halkın insanca enerji kaynaklarından yararlanmasının sağlanması gerektiğini söylüyorum. Bu politikalar yürütülürken de mutlaka ekolojik dengenin, geleceğin dikkate alınarak sürdürülmesi gerekiyor. Çevreye Bakanlığının Enerji Bakanlığıyla beraber iş birliği hâlinde yürüttüğü çalışmalar halkın yararından daha çok sermaye gruplarına işletiliyor.”
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Mehmet Muş, Kordu’nun konuşmasındaki ”Kürt coğrafyası” sözlerinin ardından kanunlarda böyle bu tanımın yer almadığını ve Anayasa’ya uygun olmadığını söyledi.