Dersimli İtiqat Pirleri ile Osmanlılar Arasında Geçen 17. Yüzyıla Ait Bazı Yazışmalar Hakkında Kısa Bir Değerlendirme:
Kürdistan coğrafyasında Arap-Bizans çekişmeleriyle birlikte, Halife Ömer (M.S.634-644) döneminde bölgeyi, taçiz eden Araplar; tahminen MS.10. 11. yüzyılda, kısmen girdikleri her alanda bir “Arap/ İslam Emirliği“ oluşturmuşlardı. Bu kurumsal Emirlik, 16. Yüzyıldan sonra da varlığını aynen sürdürdü. Sözkonusu bu İslam Emirliğinin yerel literatürdeki adı, “Krallık“ olarak da telaffuz edilmektedi. Bu kurumun, bölgedeki varlığının amaçları arasında, “Müslüman olmayan bölge halkının Müslümanlaştırılması, bunların vergiye bağlanması ve askere alımları“ hedeflenmişti.
Yavuz‘la (1512-1520) birlikte yükselişe geçen Osmanlı devleti bu trendini, oğlu Kanuni ile devam ettirmişti. Osmanlı devletine yeni katılan coğrafi bölgelere, şehirlere Osmanlı tarafından “Bey”ler atanarak ilk idari birimler bu şekilde oluşturulmaktaydı. Örneğin Kanuni (1520-1566) döneminde, Osmanlının eyalet sayısı 37, sancak sayısı da 377‘ye ulaşmıştır. Bazı sancaklarda “Voyvodalık” adı altında idari birimler oluşturulmuştu. Voyvod: “Reis, subaşı, ağa, vergi memurları“ gibi çeşitli mânalara gelen bir tabirdir. Voyvodalık kurumu, Osmanlılarda 17.yüzyılda başlatılmıştır. Eyalet valileri ve Sancak mutasarrıfları uhdelerine tevcih olunan eyalet ve sancakların mülhak kazalarına halkın isteğiyle yerlilerin ileri gelenlerinden birini Voyvoda tayin ederlerdi. Bazı bölgelere (-özellikle de Kürt bölgelerine) ise merkezden birileri gönderilirdi.
Osmanlı padişahı Yavuz, İran Şahı İsmail (1487-1524) ile Ağustos 1514 yılında giriştiği Çaldıran meydan savaşı sonucunda, böylece Kürdistan topraklarını, Osmanlı devletine katmıştı. Buna göre, ilk defa Dersim bölgesinde, 1518 yıllarında oluştururlan Çemişgezek Sancağına, Pir Hüseyin Bey (1515-1535) atanmıştı. Osmanlı padişahı Kanuni (1520-1566) bu yıllarda, Dersim bölgesini; “Çemişgezek Sancağı“ olarak; Mazgirt, Pertek ve Sağman olmak üzere 3 ayrı kazaya ayırmışdı. Bu peryot da “Çemişgezek“ denince “Kürdistan“; Kürdistan denince de akla “Çemişgezek“ gelmekteydi. Ayrıca bölgede yeni bir idari şekle gidilerek, “Ovacık“ ve “Sağman Kadılıkları“ oluşturulmuştu. 1518 yılından beri, resmi olarak Pilvank köyü, Gündüz (Dersim/ Kalan merkezi) Nahiyesine bağlanmıştı. Fakat “Sağman Kadılığı” birimi; 1788-89 yıllarına müteakip, bölgede işlevsiz hale geldiği için, Harput Sancağına bağlanmışdır. 1671 yılında Sağman Kadılığına bağlı Pilvenk/Pilvank köyünde yaşamakta olan ve günümüzde Şıx Delil-i Berxécan Ocağının Pir ailelerinin soy ataları olan dört kardeş; şeyh Mecnun, şeyh Ali, şeyh Kemal, şeyh Hasan bir şikayet dilekcesiyle, Sağman kadılığına yazılı olarak başvurmuşlardı.
Kadılık Makamları ve Fermanlar
Osmanlıdaki “kadılık makamı”nın görevleri arasında Re’aya‘nın (Arapçada “sürü” anlamına gelen bu sözcük, Osmanlıda “halk” için kullanılmıştır) istek ve şikâyetlerini değerlendirmek, basit davalara bakmak ve “hal etmek“! Yani bir nevi şerri yargıçlık makamıdydı. Kadıların verdiği kararları beğenmeyen davacılar, İstanbul’daki Divan-ı Hümayun‘a (-üstmahkeme) başvururlardı. Meselâ Padişah, Şeri konularda, Kadının verdiği kararlara müdahale edemezdi. Kadının isteği doğrultusunda, Padişah uygun gördüğü davalar hakkında ferman çıkarırdı. “Ferman“ sözcügü, ilk defa olarak, İlhanlılar (1256-1335) tarafından, İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte kullanılmıştır. Daha sonraları Osmanlılarda, Osman Gazi ‘nin “1324 tarihli vakfiyesi”, ilk “Osmanlı Fermanı“ olarak kabul edilmektedir. Osmanlı idari yapısı içinde yazılı Fermanlar, oldukca büyük bir öneme sahipdir. Yine Bâtıni zümrelerin (-Kızılbaş, Bektaşi, Rafızi) katl-i için bir çok yazılı “Şeri fermanlar“ çıkarılmış ve geregi yapılmıştır.
Belli süreçlerde Alevi Ocak Pirlerinin zaman zaman Osmanlı padişahlarına baş vurarak bazı imtiyaz haklarının kendilerine verilmesi için Fermanlar çıkarılmasını istemiş ve bu yönlü padişah fermanları elde etmişlerdir. Ne varki bu tür imtiyazlar; günün koşulları doğrultusunda kalıcı olmayıp, geçici bir seyir izlemiştir. Kadıların bir diğer görevi, ayrıca merkezden gelen dava sonuçlarını, davacılara bildirmek ve geregini yerine getirmekti. Ödenecek vergilerin bellirlenmesini ve toplanmasını sağlayıp, toplanan vergileri merkeze ulaştırmaktı. Görevleri arasında ayrıca Nikah sözleşmeleri gibi, vs. benzeri işlere bakmaktı. Elimizdeki belgelerden anlaşıldığına göre Pilvank köyünde ikamet eden dört kardeşin başvuru dilekçesini, Sağman kadısı Mustafa, kısa bir özetle İstanbul’daki Divanı Hümayun’a, iletmişdir. Bu tarihlerde Osmanlı padişahı olan “Avcı“ lakaplı IV. Mehmed (1647-1687) hükümrandı.
Aşağıda vereceğimiz metin, Pilvankan köyünde ikamet eden şeyh Mecnûn ve şeyh Âli ve şeyh Kemal ve şeyh Hasan kardeşlerin, Sağman Kazasının Kadısına Arapça yazıp, verdikleri dilekçenin Transkripsiyon’udur.
“Der devlet-i mekine arz-ı dai-i kemîne budur ki kaza-i Sağman’a tabi Pilvank nam karye sakinlerinden bâis-i arz-ı dâilerin şeyh Mecnûn ve şeyh Âli ve şeyh Kemal ve şeyh Hasan nâmân kimesneler meclis-i şer’a gelüb şöyle elhâc ve tazallum eylediler ki “bizler şeyh Delu Bilincân kuddise sırrah’ul azizin oğullarından olub raiyyet ve raiyyeti oğullarından değilken kaza-i mezbure voyvodaları bizlerden rusûm-u raiyyet ve adâd-i ağnam talebiyle rencide ve remide ederler. Yedimizde olan şecere-i mutahharamıza nazar idüp zikr olunan rusûm-u raiyyet ve adâd-i ağnam tekalüflerin men’ ve def’ birle (?) şeceremizde manzûr ve muteber olan diğer zikr iden cemaatlerden hakk-ı sebtine-i edasına evamirini (?) hazretlerine emir eyledüğü zikr ve emir ve sadaka fıtr ahz ve kabz eylemek babında fermân-ı âli ve ahvâllerimizin der devlet-i merama arz eyle deyü ilhâc itmeleri ile ol ki vaki’ haldir ala vukû-u paye-i serir-i âlaya arz iderüm. Aherin bâki fermân der aliyyenindir.“
Pilvenkli, Şıx Delil-i Berxécân Ocağının Pirlerine ait orginal dilekçe 1671
Pilvank köyündeki kardeşlerin yazdıkları dilekçenin özet içerik mahiyeti kısaca şundan ibarettir: Vergi memuru, Vayvod’ların adı geçen Şeyhlerden vergi istemişlerdir. Bu vesileyle şeyhler, Sağman kazasının kadılığına itiraz dilekçesi yazıp, kendilerinin sıradan halkdan sayılmamaları gerektiğini hatırlatmışlardır. Dolayısıyla kendilerini, Şıx Dilo Belincân’ın evlatları olan Şeyhler olarak tanıtmışlardır. Atalarına ait ellerinde bulunan şecereyi gösterip, geçmişte bölgedeki cemaatlerin/ aşiretlerin kendilerine çıralık/ lokma verdikleri bellirtilmiştir. Bundan dolayıdır ki; kendilerinden zorla istenen vergilerin derhal kaldırılmasını, kendilerini taciz eden vergi memurları hakkında işlem yapılmasını, Osmanlı devletinden talep etmişlerdir.
Der devlet-i mekîne arz-i dâi-i kemine budur ki kaza-i Sağman’a tabi Pilvank nam karye sakinlerinden bâis-i arz-ı dâi seyyid Mecnûn ve seyyid Ali ve seyyid Kemal ve seyyid Hasan nâmân kimesneler meclis-i şer’a gelüb şöyle ilhâc ve tazallum eylediler ki “bizler seyyid Delu Bilicân evlatlarından olub raiyyet ve raiyyet oğullarından değil iken kazâ-i mezbûre voyvodaları bizlerden rusûm-u raiyyet ve âdet-i ağnâm talebiyle rencide ve remide ederler. Yedimizde olan şecere-i mutahharamıza nazar idup zikrolunan rusûm-u raiyyet ve âdet-i ağnâm tekâlüflerin men’ ve def’ eylemek bâbında fermân-ı âli ve ahvâllerimizi der devlet-i medâre arz ve ilâm eyle deyu ilhac etmeleri ile ol ki vakı’ haldir ala vukua paye-i serir-i i’laya arz ve ilâm olundu. (boşluk) Bâki ferman der adlindir.
Mine’l-abdihi’d-dâî’ li’d-devleti’l-aliyye
Mustafa el-mevlâ hilafe bi kaza-i Sağman
El-Muhammed mim (mevcut)
Bu ikinci yazışmanın transkripsiyon‘unda, Sağman kazasının Kadısı Mustafa tarafından kısa bir özeti yapılarak, Osmanlı devletinin başkenti olan Bab-ı Ali’ye, (İstanbul) yollanmış davacı kardeşlerin arz dilekçesiyle ilgilidir. Burada ilginç olan bir husus dikkat çekmektedir. Kendi yazdıkları dilekçelerinde, kendilerini “Şeyh“ ünvanıyla tanıtan Ocak Pirleri, Sağman Kadısı tarafından Divan-ı Hümayun’a yazılan bu kısa özette; “Şeyh“ ünvanı yerine, kardeşlerden “Seyyid“ diye söz etmiştir. Kuvvetle muhtemelen, Dersim Ocakları Pirlerine “Seyyid“ ünvanı, 1670‘li yıllardan sonra Osmanlı’nın kendi isteğiyle, bilerek verdiği sonucuna, varabilririz! Zira bu yıllarda Ocak Pirleri kendilerini, belgelerden de görüldüğü ve anlaşıldığı üzere “Seyyid“ olarak değil de, “Şeyh“ olarak tanıtmışlardır. Bu tanımlama, günümüzde önemsenmesi gereken kavramsal bir ayırımdır.
Divan-ı Hümayunun Ocak Pirlerine Verdigi Olumlu Cevab-ı Fermanıın Transkripsiyonu:
Kıdvetu’l-Kuzzat ve’l-Hükkam madeni’l-fezâil ve’l-kelam Mevlana Sağman kadısı zide fazluhu tevki’i vasıl olacak malum ola ki kaza-i mezbure tabi nam karye sakinlerinden olub sadarat-ı azama arzda bulunup kaza-i mezbure voyvodaları seyit (boş) ve seyit (boş) zide Şerefehular dergah-ı muallama arzhal edüp ziraat eden voyvodaları karyelerine gelüp bila emr-i Serik iken şakka-i atîke ile rencide etmek caiz değil iken karyelerine giderek et ve sinici kapağı (?) rüsûmatları ve sair ahar örfi tâbıkaya tarafınızdan tevzi-i tecziyeden men’ edüb sair tekâliflerden men’ idüb şakka-i atik ile rencide eyler ve şöyle bildirüb hilafından teim-i tarik-i amik (?) olunub men’ ve def’ olunmak babında emr-i şerifim rica eyledikleri ecilden buyurdum ki hükm-ü şerifimle vardıklarında gereği gibi arz eddirmeyesün iderler ise eyyam-ı sab-ı sabıkada yerlerde (?) hüküm olunub ol tarikde nazar-ı âlî şerifim takrir karye-i Pilvenk voyvodaları ve sancakbeği rüsâmatları ve sair emr-i örf-i metalibesi tarafınıza nakden ve meccânen eda itmek ve sair evâmir-i mezbur-u şahane mutalabetleri ne lazım ise beher yevm altışar pareden (?) şehri içün (?) birkaçe derecelerden (?) almıylar. Aldırmayub nef’ ve def’ eylemeyeni şer’-i şerifle ve emr-i hümayunumuza muhalif kimesneye âman iddirmeyesün. Şöyle bilesin ve emel ve mücânebet idesün. İlânan alınan isim ve resimleriyle ve kuyudu üzere yazdırıp dergâh-ı muallama arz eyleyesin kazay-ı mezkur için…
Transkripsiyon’dan da görüldüğü gibi Divan-ı Hümayunun Ocak Pirlerine verdiği olumlu cevab-ı fermanında; Pilvenkli kardeşlerin haklı bulundukları kararı çıkmıştır. Konu hakkında Divan’da, Voyvodaları aleyhinde oldukca sert bir karar alınmıştır. Buna göre; “Pilvenkli kardeşlerin üzerindeki vergilerin derhal kaldırılması ve davacıların bir daha rahatsız edilmemeleri, edenlerin ise takibedilerek cezalandırılması“ emir edilmiştir. Bir diğer çarpıcı tema ise, davacı kardeşler için, Şeyh değil de “Seyyid“ ünvanı kullanılmıştır. Padişahlık tuğrasını taşıyan 1671 tarihli Ferman, Pilvankanlı kardeşlere yine Sağman Kadısı tarafından ulaştırılmıştır.
Avcı lakaplı, Osmanlı Padişahı IV. Mehmed‘in (1647-1687) tuğrasını taşıyan 1671 tarihli ferman
Sonuç yerine;
Elimizdeki bu belgelerden çıkan sonucu, kısaca şu başlıklar altında toplayabiliriz! Ocak Pirlerinin anadilleri Kürtçenin (Kurmanci-herewere) yanısıra muazzam bir Arapça okuma-yazmaları olduğu anlaşılmaktadır. Ocak Pirleri kendilerini “Seyyid” yada “Ehlibeyt soylusu” olarak tanıtmadıklarını, buna karşın kendi sıfatları için, zamanın tasavvufi diliyle “Mürşid, Profesör” manalarına da gelen “Şeyh” ünvanı kullanmışlardır. Fakat Osmanlının Ocak Pirlerine; “Şeyh” değil de “Seyyid” ünvanı verdiğini, bunun da yeni mülk edindiği Kürdistanın bu coğrafi bölgesinde sözü geçen aileleri kendilerine bağlama teşebüsü olduğunu anlamalıyız. Ayrıca Ocak Pirleri; dilekçelerinde kendilerine ait olan ve h. 400, m. 1010 yılında yazılan şecerelerindeki 42 aşiretin kendilerine bağlı olduklarını, belgesini göetererek bunu kanıtladıkları oldukça ilginçtir. Bir diğer önemli husus ise Ocak Pirleri, sözkonusu bu yazılı dilekçeleriyle; kendi bölgelerinde yeni yayılan, inançları üzerinde Ceberrut politikalarıyla kendisini gösteren Osmanlı devleti karşısında, kendi özlük haklarını korumak için, büyük bir cesaret göstermişlerdir. Nitekim yazışmalar sonucunda, kendi istekleri karşılanmıştır.
Not: Belgeleri Arapçadan Türkçeye çeviren; Prof. Dr. Erkan Yar/ Fırat Üniversitesi
*Belgeleri bizden esirgemeyen Berxécan Ocağı menuplarından Gezici ailesine ayrıca teşekkürlerimizi bir borç biliriz!
1- Genel kanıya göre Çaldıran; Van Gölü’nün hemen Kuzeyindeki bir yer olarak gösterilir. Oysa bu doğru değildir. Günümüzde İran sınırları içinde yer alan Maku şehrinin Güney kesiminde bulunan Hoy ile Cors şehirleri arasındaki bir sahadır. Örnegin bu bölge, Doğubeyazıd’ın Güneydoğusunda olup, yaklaşık 80 km. uzaklıktadır. Ayrıca Bkz. (Aksoy, Bilal, “Tarihsel Değişim Sürecinde Tunceli“ Cilt:1, Yorum Yayınları Ankara; 1985: 175; Volker Eid: Ost-Türkei – Völker und Kulturen zwischen Taurus und Ararat““, 1990: 63).
2- Daha çok 19.yüzyılda literatüre giren Alevi kavramı yerine Dersim merkezli Kürt aşiretleri ve Ocak mensupları inançlarını, kendi ana dilleriyle Kırmanciki/ Kurmanci; “İtiqat a Réya/Raa Heqi < Hak yolu, Doğru yol“ manasında telaffuz etmişlerdir. Bununla birlikte “itiqat a me, Réya me < bizim inancımız, bizim yolumuz“ tanımlarıyla da, inançlarını dile getirmişlerdir.
3- Tahminen X. XI. yüzyıllarda yaşayan Şeyh Dilo Belincan, h.400/ m. 1010 yılında Bağdat’ta Ebu’l Vefâ-i Kurdi’nin (925-1017) okulunda mezun olduğunda, şeyhlik mertebesine çıkarılmıştır. Bu esnada kendisine, şahitlik yapan Şeyhleri huzurunda bir İçlas (taht’a oturtma, şeyhlik makamına getir getirme), belgesi/ icazetnâme verilmiştir. Bu belgede, toplamda 42 Kürt aşiretine vekillik yapması için görevlendirildiği bellirtilmiştir. Şeyh Dilo Belincân, Rojava-Dersim hattı güzergahında yerleşik olan Kürt aşiretleri içinde faaliyet göstermiş ve en sonunda Dersim merkeze bağlı Pilvank/ Pilvenk (Dedeağacı) köyünde mekan kurmuştur. Xelifan, Sılémaniyan, Piran, Keşkexuran/ Goran ezbetlerinnden müteşekkil Pilvankan aşireti içinde, Şıx Delil-i Berxécan Ocağı vücuda getirilmiştir. Yerel menkıbesine göre köye yeni gelen Şeyh; talipleriyle birlikte kesilip yenilen bir kuzunun kemiklerini postuna koyarak, asasıyla yeniden canlandırmıştır. Bu keramete tanık olan bölgedeki Kurmanç klanlar/cemaatler, ilk defa gördükleri bu zata Kurmanci/ Kürtçe “Berx (kuzu) é (kaynaştırma eki) cân (ruh) veren” manasına gelen, yani ona; “Berx é can” adını verirler. Kurmanç aşiretleri onun yol ehli bir evliya olduğuna hükmederek, bu kerametini bir “kanıt, hüccet, burhan, belge” olarak görürler. Bu sebepten köylüler, gönül gözlerini açtığı için Berxécan‘a, “Delil“ künyesini/ lakabını veriler. Onun yaşlı ve bilgin olmasından ötürü, “Şıx“ unvanını, ismine ekleyerek “Şıx Delil-i(é) Berxécan“ adını hafızalarına ve gönüllerine nakşederler. Yani, “Kuzuyu canlandırarak kendisini kanıtlayan Şıx! Bölgede ışık nuru (Cerağ) yakan, uyandıran Delil! Diğer yandan belirtmeliyiz ki; Delil terimi, ayn-i cem’lerde/ cıvatlarda yakılan çıranın da adıdır. Sürek terminolojisinde buna; “delil uyandırma/delil sırlama“ da denilmektedir. Konu hakkında daha geniş bilgi için ayrıca bkz. E. Yalgın, “Dersim’in Gizemli Tarihi I. ve II. cilt“ Fam yayınları ist. 2017.