Bu topraklarda ömürlerinin baharında kendilerini rüzgara bırakmış, rüzgar olup yüreklerde dolaşan gençler vardı. Kendi dilleri vardı ben yerine biz diyen. Hayalleri maviliklere çizilmiş özgürlüktü. Hiçbir zaman kendilerine ait düşler kurmadılar, düşlerini çoğaltarak büyüdüler. Aşklarını bile kendince yaşayamadan, aşk büyütüp dünyaya sundular .
Yağmurlara aldırmaksızın, ıslanıp yol aldılar. Zemheride içleri üşüyüp titrediler ama güneşten vazgeçmedikleri gibi sevdalarının peşini de hiç bırakmadılar.
Kimi zaman fabrikalarda dökülen terlerini anlattılar, kimi zaman ağabeylerinin sırtlarıyla kurdukları gecekonduları savundular. Yetmedi sinelerini açıp bizi sakladılar. Bizim için bizi korudular kem gözlerden , şer niyetli zalimlerden.
Gençlerine bakmaksızın kimi dört duvar zindanlardan kimi hesapsız gülüşlerinde vurulup karanlığa ışık oldular. Dara düştüğümüzde nefes alıp bize nefes olmak için en yükseklere çıktılar. Zirvelerde ceylanlara yarenlik yapıp dağ rüzgarlarında türküler söylediler. Türküleri kır çiçeklerine nefes olup bel verdi yaşamın koynunda kelebek olup çiçekten çiçeğe renk oldular.
Kimse onlarsız kır çiçeklerini tarif edemedi. Kelimeler onları anlatmaya yetmedi, duygulardan nehirler kurup içinde taşıdık bizim gençleri. Kendi duygu nehirlerinde adları özgürlük kelebeği, özgürlük serüvencileri olan gençleri nehirlerimizde yüzdürdük. Duygu nehirlerimizden çıkıp karanlıkları yarıp aydınlığa yol aldılar. Karanlıktan aydınlığa giden yolda birer yıldız gibi durmaksızın parlayıp yol gösterdiler görmeyen gözlerimize.
Zaman birbirini kovalayan yaşanmışlıklar içerisinden geçerken her şey değişti. Kimse en namuslusundan dua etmeden gecekondulardan apartmanlara geçtiler fabrikalarda kırılan kanatlarımızdan dolayı döktüğümüz terimizde boğulduk. Yeri geldiğinde acılarımızı hatırladık. İşte o vakitlerde anılarla yad edip bizim gençler vardı dedik ama onları hiç anlamayarak. Biz o gençleri tanıdık ama hiç anlamadık belki de anlamaktan korkarak onlardan kaçtık.
Onlar mavi düşlerine bizi koyarken, biz düşlerimizin kıyısına bile gençleri hatırlamadık. Nerede hangi fırtınada biz korunaklı sığınaklarımızda kendimize dönerken gençleri hatırlamadık. Nerede, hangi fırtınadan hangi canavarlara karşılar bakmadık bile. Biz kendimize çekilip, sıkı sıkı mühürledik yüreğimizi, onların cesaretinden yüreğimize sızar diye. Yüreğimize sızar da bulaşırsa nasıl canavarların karşısına dikilir, nasıl fırtınalara bedenimizi siper ederiz diye. Çünkü biliyorduk ki her şeyin bir bedeli vardı ve biz o demekten korktuk.
Gençleri sevmek güzeldi ama uzaktan olmalıydı. Onların ektiği çiçeği uzaktan koklamak, rüzgarlarının esintisini uzaktan hissetmek en garantisiydi.
Yani konu gençler olduğunda uzaktan sevmek uzaktan koklamak, uzaktan hissetmek için uzaktan bakmak güzeldi, en zararsızından
Kabul etmeli ki biz onları çok sevdik ama onlar gibi olmaktan hep korktuk, onurun bedelini göze alamadık. Göze alamadığımız bedeller çoğaldıkça onlarda uzak kalıp sadece sevmekle yetindik. Ama onlar gibi hiç olmadık çünkü korktuk biz.
İtiraf etmeli ki biz onları hiç mi hiç anlamadık. Çok tanıdığımızı söylesek de anlamadıkça yabancı olduk.Yılları birbiri üstüne binip birbirlerinin ağırlığı altında ezilirken biz yılların içinde daha beter ezildik ama ezikliğimizi kendimize bile söyleyemedik .
Bizim gençler bizim gibi uzun kalamadılar kirlenmiş olan yeryüzünde, kararan gökyüzünde. Erkenden ışık oldular karanlıklara. Biz dünyada çok kaldık ama kirlenmişlikler içerisinde tümden ak olamadık en masumumuz dahi kirlilikler içerisinde lekesiz kalamadı. Sahi ne kaldı bize geçen yıllardan? Tanımakla övündüğümüz anılarını kendimize meze yapmanın dışında.
Türküleri dağlardan kuş kanadında diyar diyar taşınırken sönmüş ocaklarında yakılan ağıtlarına iki damla yaş dökmek, kifayetsiz cümlelerde yad etmek yeter mi özgürlük serüvencilerini yaşatmaya? Gençleri gerçekten anlamak gerçekten tanış olmak istiyor muyuz?
O zaman sıkı sıkıya sürgülediğimiz yüreğimizin kapılarını açalım bizim gençlere. Onlarla maviliklerde düşler kurmaya , düşlerimizi paylaşmaya hazır olalım. Yıkalım korkunun duvarlarını adımız cesaret olsun
‘’şimdi düşünüyorum da
Korkmayan yanımızmış o çocuklar bizim
Ama biz korktuk
Konuşan yanımızmış o çocuklar bizim
Ama biz düşünmedik
Direnen yanımızmış o çocuklar bizim
Ama biz teslim olduk ‘’
şükrü erbaş/ 10.09.2018
Ergin Doğru