Tırmanıyordu patika. Keçiler patikası. Kim buldu yolunu onun! Rüzgar kesildi, gün elem bir rüyanın içine çekildi. Nereye gidildi dün? Kırklar Dağı el aldığı Aliboğaz’ın omzuna yaslandı. Kuzey daha serin ama güneyde güller soluyor, geçtik güneyin daha sıcak, çorak arazisini konaklamak için. Güneş ki silüettir orada. Çöl renkleri kaplamış otların boynu kırılmış sular çekilmiş. Irmağın kolları bir nehri oluşturmuyor artık; sade bir söz değil bu, geçmişi tuttuğu yerde bırakan, Urartulardan kalmış yapılarda görgüsünü yitiren, bilgeliğini alan bir şey. tozun ve rüzgarın yoluna kim dağıldı dedik sonra, öldüğünde buraya gömülmüş ve burada yanılmış denizler nasıl çekildi. Bir serap gibi dolanıyor zihnimde beyaz dağ etekleri; nasıl çekildi içlere ve nasıl bölündü vadilere bu dağlar. gazap hakkında çok şey söylendi ama yüründü yine; işte bu ormanlar.. Bilmem kaç milyon yılda oluştu bu vadiler dendi, ama nasıl büründü halkın ulus bilincine, kalk ve bak her yanda ölüsü kalkmış nicesinde sınanıp gelmiş bu hayat, çünkü niye bak işte ölüsünü kendi gömen ceset daha inandırıcıdır dinlerden..
Kuzeyden kuzeyden esiyor, biz güneyin kırılan taşlarındayız, ambara samanlığa dönüşmüş kiliselerindeyiz. Yılan dağları etekleri boyunca akarak Aliboğaz’ı geçip orada boğdurulan Tağar suyundayız. Vadilerin sahipsiz kılındığı, kale kollarla yağmalandığı, her bir gözüne adaletsizce meydan okunduğu sularında, boyundan asıldığı ağaçları arasındayız, Çemişgezek’in korucuları omuzda silahla dolaştıkları çarşılarındayız, durma ve yürü bu çarmıhta ama yürünecek ne bir dağ ne bir taş, alanlarda açık ortalarda sulardayız. Daha mı sıcak yakardı köz insanı bu ateşten, bu ablukadan?
Hakikati kim bozabilir oysa? Onu yerinden kim edebilir, bir düşün! Suyun akışı değişip hızı kesildiğinde, ellerindeki kanı da yıkamış olmayacaklar mı? Onların eliyle kendini silmek.. yasına kim tanıklık edebilecek o zaman bir düşün, çünkü baraj saf bir söz değildir, bir abluka hayattır her şeyden önce. çünkü devlet, senin de içinde kendini gizlediğin abluka bir hayattır. bunu onaylayabilir misin? Hafıza mekanları, aidiyet bağları, yerel ağızlar ve hatıra ormanları senin kendini ifade etme imkanların değil miydi oysa? şimdi ve burada oluşması gereken önceliklerin değil mi bunlar?
Rüzgar esmiyor. gidenleri örten toprağın içindeyiz, birer avuç alıp mezarımıza serpiyoruz. Ağaç yeşili ile vadileri, ırmakları geçiyoruz. burada yatıyor bu toprağın üstünde boyunca, bakın ona; bakıyoruz. bir rüyada uyuyoruz. yüzümüz kuzeyde ama doğunun dünyası kadim rüyasını özledi. düştü düşecek gölgesi şimdi hangi yıldızını uyandıracaktı sabahımıza?
(…)
Harebeler gölgeye çekiliyor. önce onlara iniyor akşam, hep öyle.. sınırdan geriye ne kaldı? çizgileriniz eğri, yüzünüz değişmiş, bayat ekmek gibi bakıyor.
Bu fısıltısından kavimler geçiren yerimizde..