KHK ile öğretmenlik mesleğinden uzaklaştırıldıktan sonra Pülümür’de arıcılık yapmaya başlayan Hatayi Demir; Dersim Gazetesi’ne konuştu…
Sizi bir tanıyabilir miyiz? Kendinizden bahseder misiniz?
Ben Hatayi Demir, Pülümür doğumluyum. Öğretmenim, yaklaşık beş yıl önce KHK ile görevimden uzaklaştırıldım, şu anda tekrar görevime döndüm, öncesinde arıcılık yapmaya başladım.
Pülümür’de bir kalkınma kooperatifi kurdunuz. Bilhassa kadınları ve bölgedeki arıcıları bir araya getirerek, bir kooperatif kurdunuz. Bu kooperatif ile ilgili bilgi verir misiniz?
2018 yılında Pülümür Belediyesi kırsal kalkınma gönüllüleri ve Pülümür’deki arıcılarla birlikte Pülümür balına yakışır, Pülümür’deki arıcıları örgütleyerek bir üretim yapma ve bu üretimin kalitesini, ilkelerini, niteliğini aynı zamanda arıcıların da bilinçlenmesini sağlayacak bir kooperatif olması için çalışmalara başlandı. O dönem ben de küçük çaplı da olsa arıcılık yapmaya başlamıştım. Bu tartışma sürecinde ben de yer aldım ve üreticilerle birlikte Pülümür’de bir kooperatif kurma kararı aldık. Kooperatifimizin kurucuları arasında yer alıyorum ve o dönem Pülümür Tarımsal Kalkınma Kooperatifi kurucu başkanlığını yaptım. Kooperatifimizin asıl amacı Türkiye’de bilinen Pülümür balının yine o eski kalitesini yakalamak ve bu balı Türkiye ve dünyaya tanıtmaktı.
Peki kooperatifinizin bal üretimi ne durumda, gerekli verimi alıyor musunuz? Genellikle Dersim’de ve özelde kooperatifimizin yıllık üretimi hakkında bilgi verir misiniz?
Arıcıların işi doğayla ilgili. Arı dediğimizde direkt ilk akla gelen, doğa. Doğadaki rüzgardan tutun nemden, doğadaki bitki çeşitliliğinden kuraklığa, yağışa, soğuk ve sıcağa kadar arı çok hassas ve etkileniyor. Bu da iklim değişikliği dolayısıyla her yıl üretimi etkiliyor. Yani kurak olduğu dönemlerde arı kendi yiyeceğini çıkaramazken, örneğin geçen yıl Dersim’de ve Pülümür’de üreticilerimizin emeklerini karşılığını aldıkları bir yıl oldu. Dolayısıyla her yıl bir 100 ton ortalama diyemeyeceğim, bazen örneğin bizim kooperatifin 25 üyesi var, toplamda 4 ton aldığımız da oldu ama eğer iyi bir sezonsa 40-50 ton bal aldığımız sezonlar oluyor.
Peki Dersim genelinde petek sayısı ve bu işle uğraşan yaklaşık kaç kişi var acaba?
Tunceli Arıcılar Birliğine kayıtlı 550 civarında bir üretici olduğu söyleniyor. Kovan sayısını da Tunceli Arıcılar Birliğine de sordum ama net bir sayı söylemediler, İl Tarım Müdürlüğüne sormak gerekiyor. Ama kendi kooperatifimiz ile ilgili söyleyeyim. 25 üyemizin ortalama kovan sayımız 3 bine yakın. Sanırım Pülümür’de 14-15 bine yakın bir kovan sayısı var. Burada da Arıcılar Birliğine kayıtlı olmayanlar da var, 550 civarında kayıtlı resmi bir arıcı varsa da en az yarısı kadar da resmi olmayan, yani küçük çaplı ya da kendi evinin ihtiyacını karşılayacak kadar arısı olan üreticiler de vardır. Özellikle bu bölgede, neredeyse köyde yaşayan herkesin kapısında en az iki-üç kovanı bulunuyor. Bizim de kooperatif olarak ortalama 3 bine yakın kovanımız var.
Siz bu işe başlarken “soframıza koymadığım balı kimseye satmam” diye bir söyleminiz olmuştu. Dersim de üretilen bal kalitesi ne durumda? Bir de dışarıdan gelen, Ordu’dan geldiği söylenen üreticiler var. Bu konudaki düşünceniz ne? Dersim’de üretilen bal ve dışarıdan gelen arıcıların bal üretimindeki kaliteyi tutturma durumu nedir?
Biz kooperatif olarak balın kalitesini tartışırken aslında gezici arıcılığı da tartıştık. Örneğin Pülümür balına, Pülümür’de tarım ilacını kullanmama, doğanın temiz olmasından kaynaklı bir güvence verebiliriz tüketiciye. Ama biz gezici arıcılık yaptığımızda götürdüğümüz il dışındaki bölgelerde, eğer tarım ilacı kullanılıyorsa onunla ilgili soru işareti ve sıkıntılarımız olabiliyor.
Dersim’de genel olarak Dersim’in coğrafyasından kaynaklı balı kalitelidir. Pülümür balı da siz de bilirsiniz iyi reklamı olan bir bal geçmişte. Bilinçsizce üretim yapmak da balın kalitesine zarar verebileceği gibi, diyelim ki arılarda kullandıkları kimyasal ilaçlar da etkiliyor. Biz kooperatif olarak kimyasal ilaç kullanmayı yasakladık kesinlikle. Organik bakım yapıyoruz kooperatifimiz de. Eğer ki doğaya müdahale edilmezse, arıya da müdahale edilmezse, doğadan gelen gerçekten de baş tacımızdır ve bu şekildeki balı da biz tüketiciye gönül rahatlığıyla sunabiliyoruz. Mesela birçok tüketici balı alırken “ben hastama vereceğim” diyor. Biz kooperatifimizde kendi iç denetimimizi yapıyoruz, harman temizliğinden tutalım, kovan temizliğine kadar, çevre temizliğine kadar, kullandıkları ilaç varsa bunlarla ilgili raporlar tutuyoruz. Sezonda balı alırken, aldığımız ürünü Ege Üniversitesinde analize gönderiyoruz, orada yaptığımız analizlerde de sıfır şeker ve birçok özellikleri kaliteliyse biz o üreticimizin balını aynı bu şekilde kooperatife dahil ediyoruz. Yani iyi bir denetim ve aynı zamanda Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinde yaptığımız analizlerle balımızı pazara sunuyoruz. Bu şekilde bir üretim ahlakı, tabii ki balın kalitesini de arttıracaktır. Ama sadece ticari kaygılarla sadece bol ürün almak ve bilinçsizce üretim de, balın kalitesini düşürür, dışarıdan buraya gelen arıcı da balın kalitesini düşürür.
Pülümür kalkınma kooperatifinde kaç kadın üye var? Bir de Dersim’de arıcılık için ne tür yatırımlara ihtiyaç var? Arıcılık yapmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Pülümür tarımsal kalkınma kooperatifinde bütün üretici arkadaşlarımız, yani evli olan bütün üretici arkadaşlarımız eşleriyle birlikte üretim yapıyor. Ve işin asıl mutfağında kadınlar var ve ciddi de emek üretiyorlar. Ama resmi olarak yönetimde ve kuruculukta sadece ben varım kadın olarak. Bizim kooperatifimiz üretim kooperatifi, yani üreticiler kendi ürettiğini pazarlıyor. Dolayısıyla harmanda biz ailemizle birlikte üretiyoruz, yani eşlerimizle, çocuklarımızla birlikte üretiyoruz. Biz şöyle bir kooperatif değiliz, üreticilerinden alıp kendimiz bunu pazarlayan bir tüketim kooperatifi değiliz. Biz kendi ürettiğimizi kendimiz pazarlayan bir kooperatifiz dolayısıyla bu yüzden de işin mutfağında da biz varız, pazarlamada da biz varız. Müşteriye de kendi imkanlarımızla, yani pazarlama kültürümüz ne kadar varsa bu şartlarda pazarlamaya çalışıyoruz.
Sizin de markanız olan Hemgen bal satışı nasıl gidiyor ve ne tür sorunlar yaşıyorsunuz?
Bu coğrafyada bu kadar kaliteli balın henüz coğrafi işaret alınmaması, bizim ilimizin bir eksikliği. Coğrafi işareti almak isteriz, eğer coğrafi işaret alırsak bu ciddi anlamda buradaki üreticilerin de önünü açacak. Aynı zamanda biz kapalı havza çalışmasıyla ilgili değil, tartışma yürüttük. Kapalı havzanın da özellikle Pülümür bölgesinde ya da Dersim bölgesinde bir alan belirlenip oranı tamamen arıcılara ve bu bölgenin ana arısını üretime dönük, insan baskısından diğer doğa baskılarından arındırılmış, farklı arıların girmediği bir havza oluşturmayı tartıştık. Kapanmadı bu süreç ama hedeflerimiz arasında söyleyebilirim.
Eğer genç arkadaşlar arıcılık yapmak isterlerse, bu coğrafya arıcılık için oldukça uygun bir coğrafya ama mutlaka bununla ilgili ciddi eğitimlerini alarak. Çünkü arıcılık diğer üretime çok benzemiyor, ciddi birikim gerekiyor, bilgi gerekiyor ve ciddi bir üretim ahlaki gelebiliyor.
Hemgen Bal olarak en önemli sorunumuz, pazarlama sorunu. Belirli bir pazarlama kapasitesi var, üretim onun üstünde çıktığında balımız elimizde kalabiliyor. Yani üreticilerin elinde kalabiliyor. Bizim reklam yönümüz eksik, imkanlarımız kısıtlı pazarlama konusunda. Bütün arıcıların balı pazarlamasıyla ilgili ciddi bir sıkıntısı var. Belki de yurt dışı pazar kanalları bulunsa, burada iyi denetimlerle paketlense pazar kanalları açılabilir.
Pülümür çok emin değilim ama Türkiye’de tek bal festivali yapılan ilçelerden biri. Pülümür’ün bir arı kimliği var yani. En büyük hayalim Pülümür’e giriş ve çıkışlarda bir arı heykelinin olması. Bu kentin de, bu ilçenin de bir arıyla tanıtılması, oradaki arıcıları da ciddi anlamda rahatlatacak ve pazar kanalları gerçekleşecek.
Bal üreticilerine ve tüketicilerine ne gibi önerileriniz olacak?
Bütün arıcılar temiz bir doğada üretim yapmak istiyorlar. Kimyasalın kullanılmadığı bir doğa, rahat ulaşımın olduğu bir doğa ama Mera Yasasına uygun bir şekilde meraların kullanılmasını istiyoruz. Bunlar arıcıların önündeki ciddi sorunlar. Bununla ilgili de gerekli görüşmelerimiz oldu kurumlarla.
Üreticilere önerim; “arı biziz bal bizdedir”, Hemgen Bal’ın sloganı. Ve şunu söylüyoruz; kendi soframıza koymadığımız balı başkalarının sofrasına da koymayan ahlaki bir anlayışla yol alalım.
Türkiye’de yapılan bir ankette, tüketicinin en büyük sorununun balın fiyatından çok balın kalitesine dair soru işaretleri olduğuydu. Balı tatmakla kalitesini anlayamazsınız. Gerçekten güvenilir üretim yerini gördüklerinde analizlerine de bakarak, bal alımı yapmalılar. Çünkü Türkiye’de maalesef çok ciddi bir oranda sahte bal üretiliyor. Ama üreticiye ulaşarak, kooperatiflere ulaşarak alırlarsa daha kaliteli bala ulaşmış olurlar. En önemli şey de üreticiyle tüketici arasındaki farklı satış kanallarında devreden çıkarmış olacaklar. Hem tüketici kazanmış olacak hem de üretici kazanmış olacak. Benim önerim budur.