“Irkçılık ideolojik bir düşünce değil,aksine psikolojik bir hastalıktır.” Malcom X
Türkiye’nin dört bir yanında estirilen ötekileştirme ve ırkçılık hezeyanı Dersim’de doruğa çıkmış vaziyette. Her cenahtan yükselen ezan, bayrak, vatan gibi klişe argümanlarla adeta parmak gözüme misali, ya bendensin ya da değilsin seçeneği dışında insana bir hayat hakkı tanımamanın hükmü ile karşı karşıyayız.
1938 kırımı sonrasında Dersim’in dağlarına, tepelerine, sokaklarına işlenen ırkçı sembol ve yazılar, çözüm sürecinin yarattığı yumuşama ile dağılmaya başlamıştı. Fakat bu değişim ve dönüşüm uzun sürmedi. Samimiyete bürünmüş samimiyetsiz sözlere muhatap olduk. Hani et ile tırnaktık, hani bin yıllara dayalı kardeş kavimdik, hani Dersim’de tarihsel bir suç işlenmişti. Hani eski yaraları kaşıma yerine o yaralara merhem olunacaktı. Bütün bunlar bir çırpıda unutuldu. Oysa bu kara sayfa kapanıyor diye nede umutlanmıştık; Demek ki Seyit Rıza’nın “Karga asla bülbül olamaz”sözü hep hatırda kalmalıymış.
Yapılanları görmüyor değiliz. Yolların genişletilmesi, çevre düzenlemesi, klimalı otobüs durakları, duraklara konulan kitaplar, dekor kitapların arasına serpiştirilen Türkçülük ekini. Vatandaşa hizmet sunmak elbette yenilik ve hizmet adına önemlidir. Fakat bu hizmetler neden ideolojik simgelerle oluyor acaba? Ya da kentte yapılan her hizmet neden illa ki Türk-İslam sembolleri ile kentin her noktasına serpilir.
Dersim halkının bayrakla bir sorunu yoktur. Çok isteniyorsa dikilen bayrak direklerine birkaç ilave yapılarak herkesin her yerden görmesi sağlanmış olur. 20 metre aralıklarla neon bayraklı elektrik direği dikip, içine lale yerleştirmek başka bir niyetin, hesabın açığa çıkmasıdır. Koloni kafası ile kenti yönetmenin açık itirafı gibidir. Keşke başka bir niyet taşımadan vatandaşa hizmet edilse, bu hizmetler ile hafızalarda yer alınsa.
Dersim’de birkaç dil konuşuluyor. Üstelik bu diller bura insanının anadilleri. Bu zenginliğin devlet nazarında bir değerinin olmadığı açıktır. Tüm insanlara bir nazarla bakan bütün dünyanın ilgisini çeken Dersim inanç sistemi için uygun görülen Emevi zihniyetli İslam asimilasyonudur. 12 Eylül Valisi Kenan Güven’in bıraktığı tortuların izlerini görüyoruz hala.
12 Eylül darbesi sonrasında Dersimlilerin “ıslah” edilmesi için dışarıdan getirilen müftüler eliyle halka seminerler verilirdi. Ovacak ilçemizde yapılan bir seminerde din alimi olarak getirilen şahıs İslam tarihini anlatır. Söze Hz. Ebubekir ile başlar, Hz. Ömer’in “adaleti”ni öve öve bitiremez. Derken Hz. Osman’la konuşmasını sonlandırır. Gel gelelim ki Ali’den hiç söz etmez. Ovacık ünlü simalarından Mustafa Kılıç söz ister. “Müftü efendi, saatlerdir Ebubekir’i, Ömer’i, Osman’ı övüp durdun. Hayır yani Allah’a konuşuyorum yahu bu bizim kel Ali hiç mi bir şey yapmadı” diye imalı tepki verir.
Sorun niyettedir. “Değişen Güzel Tuncelimiz” diye başlayan her sözün arkasında kuşkusuz değişmesi gereken niyettir. Niyet değişirse kenti sembolize edecek görseller de ona göre şekil alır. Bu noktada illa ki sembol aranacaksa bunlar insanlığın ortak değerleri olmalıdır. Dahası Dersim’in ozanları, şairleri, ocak zadeleri ve inanç önderleri var. Mesela neden onlar bir sokak ismini dahi hak etmezler?!
Otobüs duraklarına gösterilen duyarlılık, Dersim halkının doğasına, diline, kültürüne ve inançsal değerlerine gösterildiği takdirde dostça bir el sıkışması olmuş olur. Bayraklar ile süslenmiş olsa da o elektrik direkleri ucube olmaktan kurtulamıyor. Bayrak hilesi ile ihale kapma kurnazlığı yapmış olabilir birileri, tasarlanmış bir proje de olabilir ama niyet çırılçıplak ortadadır, görüyoruz bunu.
Bu kent öteki olmayı iliklerine kadar yaşayarak bu güne geldi. Bundan dolayı sayısız iftiraya ve sayısız sefere maruz kaldı. Ama bir gün olsun bala bulanmış ırkçılığın zehrine tenezzül etmedi ve o sofradan hep uzak durdu. Onun içindir ki tekçi ulusçuluğun hışmına uğradı ve tarihin en büyük kıyımına maruz kaldı. Sonrasında bura toprağına hep koloni mantığı ile bakıldı ve öyle yönetildi.
Aradan seksen yıl geçti. Her gelen gideni arattı ve bu kent koloni muhataplığından bir türlü kurtulamadı. Dostane önerim, çoktan fatihası okunmuş dünün taklitçiliği yerine, bir birimize tahammül gösterip renklerimizle bir arada, kardeşçe yaşayalım derim.
Son söz Seyit Nesimi’den
‘’Bende sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazam
Yersiz, yurtsuz menem, hiçbir mekana sığmazam
Hem sedefim hem inciyim, sırattan da geçiciyim
Bunca atlas kumaş ile ben bu dükkana sığmazam’’