1. Haberler
  2. Güncel
  3. Mustafa Kemal’i Dersimliler mi Kurtardı-1

Mustafa Kemal’i Dersimliler mi Kurtardı-1

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Baskı altındaki toplumların günceldeki yaşayışlarını önceki nesillere bağlayan toplumsal mekanizmaların yıkımının, yirminci yüzyılın en karakteristik olgularından biri olduğu öne sürülür. Hafızanın silinmesi, belleğin yitimi ‘şimdi’ ile ‘geçmiş’ arasındaki bağın kopması, bahsi edilen yıkımın en ağır yanıdır. Amaçlanan ise sistematik unutturma politikalarıyla toplumların kültürel varlığını kesintiye uğratmaktır. Açık ki kolektif unutma kişilerin, grupların ve toplumların köksüzleşerek kimliksizleşmesine neden olur. Öteden beri kadim Dersim kültürel kimliğine dayatılan budur.

Bu bağlamda bu yazı Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresi sonrasında yaptığı Sivas yolculuğunda Dersim aşiretlerinin silahlı güçleriyle karşılaşması, daha doğrusu yolunun bu güçlerce kesilmesi hakkında dolaşımda olan anlatıyı irdelemeye çalışıyor. Çünkü bu anlatı, Dersim’de daha en baştan itibaren resmî ideoloji cephesinden oluşturulmak istenen karşı bellek açısından önemlidir. Dolaşımda olan anlatının çeşitli vesilelerle sürekli gündemde tutularak, Dersim toplumsal hafızasına kalıcı şekilde ikame edilmek istenmesi dikkat çekicidir.  Bunun için yoğun çaba sergilendiğini, özellikle belirtmek gerekir. Elbette burada asıl amaç, kadim toplumsal belleğe karşı yeni bir bellek inşa etme çalışmasıdır.

Soykırım üzerine çalışan otoritelerin de ortaya koyduğu üzere, fiziki ve kültürel soykırım politikaları her zaman çift yönlü işlemektedir. Bir yandan katliamlarla birlikte çok yönlü şiddetli bir yıkım hedeflenirken, diğer yandan yıkımın üzerine yeniyi inşa etmeyi amaçlar. Hiç şüphesiz bu inşa sürecinin öncelikli hedefi her zaman toplumsal bellek olmuştur. Paul Connerton, bu durumu şöyle dile getirmektedir: “Toplumun belleği üzerinde kurulacak denetim ve kolektif belleğin düzenlenmesi, yalnızca teknik bir sorun oluşturmayıp doğrudan doğruya meşruiyet ile, yani yaşamsal bir siyasal sorun olarak bilgilenimi denetleme ve ona sahip olma konusuyla ilişkilidir.”[1]

Connerton’un belirttiği üzere, yeni bir bellek oluşturmak, öncelikle kurulmakta olan ya da yürürlükte olan rejime meşruiyet kazandırmayı, haklılaştırmayı, topluma benimsetmeyi amaçlar. Yeni rejim toplum hafızasında yer ettiği ve kabul gördüğü oranda meşruiyet kazanarak siyasal olarak güçlenmiş, kökleşmiş olacaktır.

Bahsi edilen yol çevirme hikayesi tam da buna hizmet etmektedir. Özellikle kimi Dersimlilerin bu anlatıyı hararetle benimsemeleri ve sürekli gündeme getirmeleri dikkat çekicidir. Adeta şöyle demekteler: ‘Atatürk’ü bizim dedelerimiz kurtardı. Dolayısıyla, cumhuriyetin kuruluşuna giden yolu biz açtık. Esas makbul vatandaş biziz.’

Frantz Fanon, “Sömürge insanı artık ana-ülkenin, metropolün kültürel standartlarını benimseyebildiği oranda cangıla özgü o ilkel, yabanıl statüsünün üstüne yükselecektir. Yüzünün ve dünyasının Siyahlığından, cangılın loş kültüründen sıyrılabildiği oranda Beyazlaşacak ve adamdan sayılacaktır,”[2] diyor. Açık ki ağır bir kültürel kuşatma altında ezilen ve esaret altına alınan halkları egemen olana, hegemon olana benzemeye zorlamak, zulmün en kıyıcı halidir.

Oysa insan neyse odur. Olduğu haliyle kabul edilme ve varlığını kendi olarak sürdürme hakkına sahip olmalıdır. Böyle temenni etsek de bunun çok naifçe bir beklenti olduğu açıktır.

Öte yandan bir beyaz, hiçbir zaman kendine siyahlık üzerinden referans üretmez. Ama aksi, yani beyaza öykünme yüzlerce yıl adeta siyah olanın varoluşsal sorunu haline getirildi. Bu ırkçı tezahür halen insanlığın temel sorunu olmaya devam ediyor.

Alevi Kürtler, özellikle de Dersimli Aleviler Türkiye’nin ‘zencileri’ olarak, bahsi edilen dayatmalara fazlasıyla maruz kalmıştır.

Bu bağlamda Mustafa Kemal’e ve cumhuriyete bağlı makbul vatandaş olduğunu kanıtlamaya kendini mecbur hissetmek, ilke ve normlar üzerinden değil, niyet ve hissiyat üzerinden tercihe zorlanmak ağır bir zulümdür. Sevgi hissiyatla mümkündür. Vatandaşlık bakımından sevmek ya da sevmemek bir kriter değildir.

Kimi Dersimlilerin bahsi edilen yol çevirme hikayesini adeta Mustafa Kemal’e ve cumhuriyete bağlılıklarının bir kanıtı haline getirmeleri, aslında bir dayatmanın, ötekileştirmenin ve süreğen ayrımcılığın sonucudur. Cumhuriyetin kurucu aklı tarafından soykırıma uğramış bir halk için çok ağır bir zulümdür bu.

Peki, gerçekten de Mustafa Kemal’i, Sivas yolunda Dersimliler mi kurtardı?

Basına yansıyan açıklamalar, yorum ve değerlendirmeler üzerinden bu konu mercek altına alınacaktır. Yöntem olarak, öncelikle Dersim cenahında kimi şahsiyetlerin sorunu nasıl dile getirdikleri, basına yansıyan söylem ve demeçleri üzerinden irdelenecek. Ardından Türkiye’de kimi köşe yazarlarının konuyu nasıl ele aldıklarına bakılacak, farklı anlatılardaki çelişkiler ortaya konulacak. Son olarak da yol çevirme olayının Nutuk’ta nasıl aktarıldığı üzerinde durulacaktır. Sonuçta görülecektir ki Mustafa Kemal’in Nutuk’ta anlattığı yol çevirme olayı ile dolaşımda olan anlatı hiçbir şekilde örtüşmemektedir.

Diğer yandan bu anlatıda, kimi Dersimliler tarafından cumhuriyetin adeta davul zurna ile karşılandığı iddia edilmektedir. Bunun ne kadar gerçekçi olduğu da sözlü tarih çalışmaları ve 1950 seçimleri üzerinden irdelenecek.

O halde basına yansıyan kimi yorum ve değerlendirmeler üzerinden bu anlatıya bakmak gerekir:

1-Posta Gazetesi’nden Alev Gürsoy Cimin’in 27 Ekim 2016 tarihli röportajı:

“Dersimli Alevi kimliğinizle İstanbul’da bir belediye başkanısınız. Cumhuriyet tarihinin en tartışmalı konularından biri de Dersim olayları. Neler söyleyeceksiniz?”

“Cumhuriyet’e bağlılığımın en büyük nedeni ailemin bu değerlere sahip çıkmasıdır. Atatürk Samsun’dan sonra Erzurum’a, oradan Sivas’a ve Hacı Bektaş’a geçer, ki kendi anılarında vardır. Erzurum’dan Erzincan’a giderken Mutu Köprüsü diye bilinen bölgede Dersim aşiretleri Mustafa Kemal’in önünü keserler. Dersim aşiretlerinden Ali Galip, aynı zamanda dönemin Elâzığ valisidir. Dersim aşiretlerini çağırır ve onlardan Atatürk’ü sağ ya da ölü kendisine getirmelerini ister. Karşılığında servete boğacağını söyler. Bunun üzerine aşiretler Köprü’de Mustafa Kemal’in önünü keserler. Önce yaveri yanlarına gider ve Mustafa Kemal’in yanına dönerek, “Dersimliler yolu kesmiş. Sizi bekliyorlar Paşam” der. O da ‘Oraya gideceğim’ diyerek geri dönmez. Dersim aşiretleriyle orada buluşur. Dersim aşiret reisleri, ‘Paşam aslında sizin kellenizi almak için buraya gelmiştik. Bunun için bize bir servet verdiler. Bu altınları sana veriyoruz, yolun açık olsun’ derler. Atatürk’e gideceği yere kadar da eşlik ederler. Bu olay çok önemlidir. Cumhuriyetin temellerinin atıldığı dönemde, Dersim aşiretleri Mustafa Kemal’in önünü açıyor.”

2-Yalçın Bayer, Hürriyet Gazetesi, 20 Kasım 2009

TUNCELİ Dayanışma ve Kültür Vakfı (…) Dersim’le ilgili olarak bazı tarihsel bilgiler aktardı:

“Dersim halkı hiçbir zaman Atatürk’e ve onun kurduğu Cumhuriyet’e, anlayışa ve laikliğe karşı olmamış, aksine hep yanında yer almıştır. Bunun bir kanıtı şudur… Atatürk, Erzurum’dan Sivas’a dönerken İstanbul hükümetinden çekilen telgrafta Harput Valisi Ali Galip’e talimat vererek, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ortadan kaldırılması için tuzak kurulması istenmiş… Ancak buna Tunceli Hozat’ta olan 8. Kolordu Komutanlığı’nda görevli Binbaşı Hasan Hayri Gangotan ve Binbaşı Zeki Saltık, Dersim’deki aşiretlere haber vermişler… 3 bin kişilik bir birlik oluşturan Diyap Ağa Kemah-Divriği arasında Atatürk’ün yolunu kontrol altına alarak pusuyu engellemişlerdir. Bu konu ayrıntılı olarak Atatürk’ün Nutku’nda da yer almaktadır. (62, 63)”

3-Bir Milletvekili, Cumhuriyet Gazetesi, 09 Şubat 2016

‘’1919, İstanbul sarayı Elâzığ Valisi Ali Galip Paşa’dan Atatürk’ün Erzurum Kongresi’nden Sivas’a geçerken Dersimli milisler tarafından yolunun kesilip suikast düzenlenmesini ister. Bunun üzerine, Elâzığ Valisi Ali Galip Paşa Ferhatuşağı reisi ve Rus harbinde Ruslara karşı sivil milislere albaylık rütbesi ile savaşan Diyap Ağa’yı çağırır. Diyap Ağa yaşı itibarıyla Elâzığ’a gidemez, küçük kardeşi Haydar Ağa’yı gönderir. Haydar Ağa Elâzığ Valisi Ali Galip Paşa’yla görüştükten sonra Dersim’e geri döner ve ağabeyi Diyap Ağa’ya bilgi verir. Fakat dönerken yanında Ali Galip Paşa yüklü bir miktarda altın vermiştir. Görüşmenin ve altınları almanın gerekçesi, Atatürk Erzurum’dan Sivas’a geçerken yolunun kesilerek suikast sonucu öldürülmesi.

Diyap Ağa kendi aşiretindeki milisleri yanına alarak Atatürk’ün Erzurum’dan Sivas’a geçerken yolunu keser. Fakat bu istihbarat bilgi Atatürk’e daha önceden gitmiştir ve Atatürk’ün emir subayı ‘Paşam, Dersimli milisler yolumuzu kesti. Çatışalım mı?’ diye sorduğunda, Atatürk ‘Dersimlilerden bize zarar gelmez. Çatışmayın,’ diye talimat verir.

Onun üzerine Diyap Ağa, Atatürk’ün aracının yanına giderek Atatürk’ün arabasının kapısını açar ve aldıkları altını Atatürk’e verir. ‘İstiklal Savaşı’nda sizin buna ihtiyacınız var. Bu altınları biz size suikast düzenlemek için aldık ama İstiklal Savaşı’nda kullanasınız diye size getirdik,’ diyerek altınları Atatürk’e verir ve Atatürk’e aynen şu ifadeyi kullanır: ‘Paşam, bizim dışımızda da yerel milislere para ve altın verilmiş olabilir. Başka milisler de size suikast düzenleyebilir. Size Sivas’a kadar eşlik etmek isteriz’ ve Sivas’a kadar eşlik ederler.’’

4-Güneri Civaoğlu, Milliyet Gazetesi, 27 Kasım 2009

‘’Erzurum Kongresi sonrası Mustafa Kemal Sivas’a geçecektir. Sarayın emriyle Elâzığ Valisi Galip Bey, Dersim’in en güçlü isimlerinden Haydar Ağa’yı çağırır. Ona yüklüce bir para verir. Görevi, Mustafa Kemal’i pusuya düşürmek ve öldürmektir. Vali Galip Bey bu görevi verirken yanında bugünlerin de güçlü politik isimlerinden birinin dedesi vardır. Mustafa Kemal yola çıkar, Kutu Deresi mevkiinde otomobili Haydar Ağa ve silahlı adamları tarafından çevrilir. Mustafa Kemal, vakur bakışlarla onları süzer ve ‘kastınız beni öldürmek mi?’ mealinde bir soru sorar. Haydar Ağa, ‘Hayır paşam, bunu vermektir, mücadeleniz için lazım olur’ diye yanıtlar ve Elâzığ Valisi Galip Bey’den aldığı yüklüce parayı sunar. Mustafa Kemal duygulanır. Teşekkür eder. ‘Ankara sürecinde Mustafa Kemal, Haydar Ağa’yı Ankara’ya davet eder ve Dersim Mebusu olmasını ister. Haydar Ağa, teşekkür eder ama öneriye şöyle cevap verir: ‘Biz buranın toprağına, dağına, çiçeğine, kuşuna alışmışız. Ankara’da yaşamam zor ama sana kardeşim Diyap’ı göndereyim. Kabul edersen, Dersim Mebusu o olsun.’ Ve böylece Diyap Ağa, Dersim Mebusu olur. Atatürk, Diyap Ağa’ya daima özen ve ilgi gösterir. Üstü açık Mercedes makam otomobilinde Mustafa Kemal Atatürk’ün yanındaki o ak sakallı heybetli adam, Diyap Ağa’dır.’’

5-Gürkan Hacır, En Son Haber, 29 Temmuz 2012

‘’İlk mecliste Dersim mebusu olarak Ankara’ya davet edildi. Peki bu nasıl olmuştu. İşte burada henüz tam olarak doğrulanamayan bir bilgiye sahibiz. Rivayet o ki Erzurum Kongresi’nden Sivas’a geçecek olan Mustafa Kemal’e, Ali Galip bir saldırı planlamaktadır. Erzurum Kongresi’nden sonra liderliği giderek pekişen Mustafa Kemal’i bu kez yolda avlayacaktır. Bu iş için Dersimli Haydar Ağa’ya yüklü miktarda para verir. Haydar Ağa ise Mustafa Kemal’in yolunu çevirir ve Ali Galip’ten aldığı parayı ona vererek ‘Paşam mücadelenizde lazım olur’ der.

Atatürk Meclis’in açılışında onu Dersim mebusu olarak çağırır ancak o ‘Benim yerime Diyap gelsin’ diyerek amca çocuğu olan Diyap Ağa’yı gönderir.’’

Bu bölüme dair sonuç yerine:

Bahsi edilen olay basına yansıyan altı farklı anlatı üzerinden aktarıldı. Görüldüğü üzere, birbiriyle ciddi çelişkiler arz eden değerlendirmeler söz konusu. Olay mahalli bir Mutu Köprüsü, bir Kutu Deresi, bir Kemah Boğazı oluyor. Gene olay kahramanları da neredeyse her anlatıcıya göre değişiyor.

Diğer yandan birinci anlatıda dönemin Elâzığ Valisi Ali Galip’in de Dersimli olduğu iddia ediliyor. Oysa bu bir yanılsamadır. Ali Galip Kayserili olup, bir önceki dönem TBB Başkanlığı yapan Metin Feyzioğlu’nun dedesidir. İkinci anlatıda ise kaynak olarak Nutuk gösterilmektedir. Hâlbuki bu anlatıların hiçbiri Nutuk’ta dile getirilen biçimiyle örtüşmüyor. Ayrıca ikinci anlatıda doğrudan bir koruma gücünden söz ediliyor. Koruma gücünün başında ise Binbaşı Hasan Hayri Bey ve Zeki Bey’in olduğu ileri sürülüyor. Nutuk’ta hiçbir şekilde bundan da bahsedilmiyor. Zaten Hasan Hayri Bey ve Zeki Bey’in üç bin kişilik koruma güzüyle harekete geçmeleri, dönemim Dersim atmosferinde pek de gerçekçi değil.

İkinci Bölümde olay Kaynak Yayınlarından çıkan Nutuk üzerinden değerlendirilecektir.

[1] Toplumlar Nasıl Anımsar?

[2] Siyah Deri Beyaz Maskeler?

Mustafa Kemal’i Dersimliler mi Kurtardı-1
Yorum Yap
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin