Yakılan Koyê Ser’in Hikayesi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Koyê Ser, Dersim’in Nazimiye ilçesine bağlı bir köy. Resmi adı Eğribelen’dir. Koyê Serî Kirmanckî olup, “üstteki dağ” anlamına geliyor. Hakikaten de köy 2700 metre yükseklikte bulunuyor. Oradan Dersim’in bütün zirveleri, Bingöl Beyaz Dağ, Erzurum dağları ve Mercan dağları görülüyor. Nazimiye’ye 25 km uzaklıkta olan Koyê Ser’in hikâyesini 1976 yılında köyde doğan Fatma Gülçiçek ile konuşuyorum.  Üniversiteyi bitirdikten sonra 16 yıl öğretmenlik yapan, ardından KHK ile öğretmenlikten atılan Fatma şimdi Belçika’da yaşıyor ve Stêrk TV’nin Kirmanckî (Dimilî-Zazakî) servisinde çalışıyor.

Devlet köyü iki kez boşalttı ardından yaktı

1970’lerde 20 hane olan Koye Ser’de şimdi kimse yaşamıyor. Fatma bunun nedenini şöyle anlatıyor: “1982 kışında devlet köyü boşalttı. Yaz mevsimi olunca 5 aile geri döndük. Diğer aileler gelmedi. 1986’dan itibaren biz de kışı şehirde, yazı köyde geçirmeye başladık. 1992 Eylül ayında devlet köyü yine boşalttı. 1-2 gün sonra da evlerimizi yaktı. Komşu köylüler dumanın bir hafta boyunca sürdüğünü söylediler.”

Fatma ve köylüleri 2000 yılında köye gitmek, en azından mezarlarını ziyaret etmek istiyorlar. O zaman devletin köyün, köy statüsünün kaldırıldığını öğreniyor ve dava açıyorlar. Tapuları ve mezarları delil olarak gösteriyorlar. Tanıklar da onların lehine konuşuyor ve köy statüsünü tekrar kazanıyorlar.

Köylüler bu hukuki prosedürleri tamamladıktan sonra bir toplantı yapıp ve şu kararı alıyorlar: “Biz artık köye dönemiyoruz. Hiç olmazsa burada bir ev yapalım. Yazın köyü, mezarlarımızı ve kutsal mekânlarımızı ziyaret ettiğimizde orada kalırız.” Bunun üzerine hep beraber, el birliğiyle 20 yataklı bir köy evi inşa ediyorlar. İçine mutfağını ve diğer gerekli eşyaları yerleştiriyorlar. O gün bu gündür yazın köye gidenler orada kalıyor.

Kutsal mekânları

Koyê Serî’deki kutsal mekânları da soruyorum. Fatma, şöyle sıralıyor:
Koye Xizirî: Bir dağdır. Bizim köy onun yamacındadır. Zirvesi ziyarettir. Orada tahtadan üç sütun var. Taşlarına çıra yakardık.
Kemera Sipîye: Bir pınar. Köye yakındır. 500-600 metredir. Suyu içiliyor. Kemer taş, sipî beyaz anlamına geliyor. Yani Beyaz Taş demektir.
Gola Xizirî: Bir pınardır. Suyu içiliyor. Köye 4-5 km’dir. Oradaki iki pınardan teberik olarak su getiririz.
Hewis: Köye 1, 1.5 km’dir. Kemera Sipî ve Gola Xizir’ın ortasındadır. Hewis’te iki taş var. 2, 2.5 metre yüksekliğindeler. Onlara niyaz oluruz. Burada teberik olarak toprak alırız. Ağız yarası, boğaz ağrısı, ölüme yakın olanları ve halsizlik çekenleri oraya götürürler. Ağzına hafif toprak sürerler.
Kêla ŞewaşTaşlık bir alandır. Taşları yumuşaktır. Orada mum yakar, kurban
keser, uyurduk. Orada rüya görürsek onun gerçekleşeceğine inanırdık. Köye 8-9 km’dir.

Mevki isimleri Kirmanckî

Köydeki mevki isimleri Kirmanckî. O isimler kaybolmasın diye onları da not alıyorum… Fatma şu mevkileri sayıyor: Weka Azurî (Bir vadi), Cundûne, Rast, Pozika Goye Gulawî, Wertêşûye, Tume Xizîr, Loqla Derge (Uzun bir vadi. Loqla, bağırsak demektir), Hopa Kortasî (Hope el yapımı küçük göl demektir) ve Sage (Hafif tepelik bir yer).

Doğal otları

Fatma’ya köy çevresinde yetişen doğal otları da soruyorum. Bir çırpıda onlarca Kirmanckî isim sayıyor. Wasso isimli otu şöyle tanıtıyor: “Ona tereyağı sürüyorduk. Ayrıca yaralara bastırıyorlardı. İyi geliyordu. Tam tepelerde yetişiyordu. Bizim köy 2.700-2.800 metre vardı.” Köyde Helige isimli bir ot da yetişiyor. Fatma, bu ot hakkında ise şu bilgileri aktarıyor: “Bizde temel bir yiyecekti. Üç ay boyunca tüketiyorduk. Çimen ve taşlık yerlerde çıkıyordu. Haşlıyor ve suyunu süzüyorsun. Sonra tereyağı ve biraz çökelek koyup yiyorsun. Ayrıca çorbası yapılıyor. Yine ekmeğin arasına koyup ateşte ısıtıp yersin.”

Fatma diğer otları da şöyle sıralıyor;

Allebent: Hem yeniliyor hem de ilaç ve tedavi amaçlı kullanılan bir ot.
Morosing: Üç çeşidi var.
Direke: İki çeşittir. Birisine dirika mor diyoruz.
Tirseke: İki çeşidi vardı. Birini hayvanlar, birini insanlar yerdi.
Tar: Ispanak gibi.
Riveş: Işgın
Savile: Yenilen bir ottur.
Sung: Bir mantar çeşidi.
Sung: Başka bir ota da sung ismi veriliyor. Ayrıca yetişen diğer otlar şunlar: Vasso Çeqer, Dine Kay, Helîz, Kuntor, Zirike, Surunce, Pilçank, Gone ve Pune.

7-8 ay kar altında yaşam

Koyê Ser’in hikâyesini dinlerken iki konu ilgimi çekiyor. Biri uzun süren kışları ve her tarafı sonsuz beyaza bürüyen karı… Diğeri de çevresinde yaşayan tilki, kurt ve ayı gibi yabani hayvanları…

Fatma’nın anlattığına göre, Ekim ayında kar yağmaya başlıyor. Zamanla 6 metreye kadar ulaşıyor. Köyde 7-8 ay karın içinde yaşadıklarını söyleyen Fatma, zirvelerde ise karın 12 ay boyunca kalkmadığını, eski karın üstüne yeni karın yağdığını anlatıyor. Kara dair çok sayıda öykü anlatıyor Fatma. Bunlardan biri şöyle:

“Keçi, koyun ve ineklerimiz vardı. Hayvanları sekiz ay içeride beslemek zor. Kışın keçileri meşe ağaçlarına götürüyorduk. Kirmanckî ‘koçen’ dediğimiz meşenin ince dallarını kesip yediriyorduk. Bir kış babam keçileri meşe ağacına otlatmaya götürdü. Yanında 70 keçi vardı. Vayo Paka (Poyraz rüzgarı) dediğimiz sert bir rüzgâr var. Karı çok sertleştiriyor. İnsan üzerinde kayıyor. Babam bir yerde kayıyor. Küçük bir baltası vardı. Ama o da tutmuyor ve babam bir kilometre aşağı kayıyor. Geri geldiğinde bakıyor ki keçilerin çoğu yok. Kalanlar da dağınık haldeler. Kurtlar dalıyor. 15 keçiyle döndü. Bir hafta sonra bulduğumuz bir keçi de vardı. O da, kayanın bir yerine yapışıyor ve öyle kurtuluyor.”

Fatma ile konuşurken anlıyorum ki… Kara dair Kirmanckî lehçesinde çok sayıda kelime, deyim, atasözü, şarkı ve masal var. Ama tüm bunlar bu röportajın kapsamını aşıyor. Fatma son olarak Dêrsim ırmaklarını besleyen kar suları hakkında konuşuyor. Şöyle diyor: “Nisan ayında kar yiyen rüzgâr geliyor. Bu rüzgâr karı şakır şakır eritiyor. 15-20 günde tepelerde yeşillikler oluşuyor. Bu yumuşak ve biraz da sıcak bir rüzgârdır. O vurunca kar eriyor. Sular aşağı doğru gürül gürül akıyor. Tepesi hariç köyün her tarafından su akıyordu. Bütün dağlar zaten kar altındadır. 1 Haziran’a kadar her taraftan böyle sular çağlayan olup aşağıdaki canlılara doğru akar. Ayağını koyacak yer bulamazsın. Bizim köyün dağı ve diğer ulu dağların karı Munzur ve diğer ırmakların kaynağını oluşturur. Mesela Pêri Suyu’nun ilk kaynağı bizim köydür. Bütün dağlardan ve tepelerden devrilip aşağı giden sular birleşir ve Pêri’yi meydana getirirler.”

Haber: Firaz Baran 25 Şubat 2022, Yeni Özgür Politika

 

Yakılan Koyê Ser’in Hikayesi
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA