SÜRYANİLERİN HARPUT SERÜVENLERİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Mezopotamya’nın kadim halklarından birisi de Süryanilerdir. Süryanilerin tarih sahnesine çıkışları milat öncesine dayanır. Asurya/Asurların (MÖ. 2025-612) ardılları olan Süryaniler, günümüzde bir çok ülkede yaşamlarını sürdürmektedirler. Kürdistan coğrafyasında en eski mimari kiliselerin, Süryanilere ait olduğu bilinmektedir. M.S. 37 yıllarından beri Hristiyanlığı kabul etmiş ve yazılı edebiyatıyla, Hristiyan (Rum, Ermeni) tarihine büyük katkılar sunmuş antik bir topluluktur. Örneğin Mardin-Midyat (kuzeyinde) platosu ve Cudi dağ silsilesine ait olan Tur-Abdin dağı (-kulların dağı) coğrafyası, Mitanni-Hurri (antik Kürt topluluğu) Halkıyla, Süryanilerin de ana merkezlerinden biri olarak anılmaktadır. 1915 soykırımında Ermenilerle birlikte aynı kaderi paylaşan bölgedeki Asuri-Süryani halkı da derin acılar yaşamıştır.  Yine 11 Ağustos 1933’de, Güney Kürdistan’daki Duhok ve Musul illerinde yaşayan Asuri- Süryanilere yönelik Simele Katliamı’nı da yeri gelmişken burada analım.

Gerek Osmanlı ve gerekse genç Cumhuriyetin, Gayri Müslimlere pek de iyi davranmadıkları tarih kitaplarında ve canlı hafızalarda gizlidir. Gizlidir! Çünkü çıplak gerçeklik, bu tarih kitapları incelendikçe ayrıntılar açığa çıkmaktadır. Örneğin 1895 yılının Kasım ayı içinde ve Ekim ayında Elazığ, Arapkir, Eğin havalisindeki Süryani ve Ermenilere karşı bir Müslüman Halk ayaklanması olur. Osmanlının Gayri Müslim tebaası, katliamlardan geçirilir ve geri kalan ailelerin değişik bölgelere kaçıp gizlendikleri bilinir. Müslüman ahali, bir gecede  Gayri Müslimlerden boşalan en değerli menkullerin yeni sahipleri olurlar. Meselâ 1895 yılında, 2. Abdülhamid (1842-1918) döneminde (1876-1909) sadece, Ma’müretü’l-aziz (Elazığ) ilinde 690 kadar gayri Müslim devlet memurunun zorla boşaltılan koltukları, Müslüman ahali tarafından doldurulur. Ama ne acıdır ki; Türk ordusu Suriye/Afrin’i işgal ederken (2018) Süryani, Ermeni dini temsilcileri dualar eşliğinde bu orantısız şiddeti alkışlamışlardı. Yine asıl konumuza dönecek olursak; Genç Cumhuriyet katliamlar, sürgünler sonrasında geri kalan Süryanileri şimdilerde ise Türko-semitist, dahası asimile yöntemleriyle “Türk” ilan etmektedir. Yani bu zihniyete göre, Türkiye’de yaşayan Süryaniler de aslında Türk’türler.

Süryanilerin geçmişe ilişkin yerel-otantik tarihleri hakkında maalesef fazla bir bilgiye ya sahip değiliz, yada bildiklerimizi paylaşmaktan çok uzağız! Özellikle Dersim, Elazığ, Amed üçgenindeki eski kiliselerin çoğu Süryanilere ait olduğu, sonrasında bu kiliselerde eğitim-öğretim çalışmalarını tamamlayan Ermenilerin sahip çıktığı bilinmektedir. Bu makalemizde; Elazığ’daki Süryani Kadim Kilisesi bağlamında eski Harput’taki, Meryem Ana Kilisesi’yle ilgili “Sözlü Tarih” derlemelerimizde (2010-2014 Dersim-Elazığ hattı) ve yazılı kaynaklarda edindiğimiz ‘ortak bilgileri’ sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Elazığ Süryani Kadim Kilisesi
Süryani Kadim Kilisesi, coğrafik olarak  Elazığ merkezden Harput’a giderken yolun sağ tarafındadır. Etrafı yüksek duvarlarla çevrili ve bahçe kapısının üzerinde küçük bir levhada “Elazığ Süryani Kadim Kilisesi” yazısı, dikkatlice bakıldığında görülür. 1988-89 yıllarında, Milliyet gazetesi muhabirliğimiz sırasında bir kaç defa bu kiliseyi ziyaret etmiştik. Kilisede, o yıllarda Süryani Kadim Kilisesi Ruhani Lideri Rahip Moşe Dagı adında ak sakallı Mardin Süryanilerinden bir Peder/Papaz bulunmaktaydı. Çalışma masasının üzeri eskimiş kalın kaplı kitaplarla doluydu. Kendi el yazısıyla yazdığı kalın bir defter ilk göze çarpanlar arasındaydı. Sohbet sırasında kamıştan kalemini mürekkebe batırıp, bir şeyler yazıp ve tekrar bizimle sohbete devam ediyordu Moşe Dagı. Elazığ’daki Süryani Cemaatinin giderek azaldığını, kala kala bilinen 15-20 kişinin kaldığını ve bunların da ibadete ilgi duymadıklarından yakınıyordu. 22 yıl aradan sonra bu kadim kiliseyi tekrar ziyarete gittik. Moşe Dağı’nı beklemezken, karşımda yıllar önce gördüğümüz aynı Pederi gördük ve sevindik! O zamanlar böyle korunmayan kilise, bu defa özel güvenlikler tarafından korunuyordu. Yanında, iç işlerini yapan bir kadınla sohbet ederken, Dersimli olduğunu, yıllardır Peder Moşe Dağı’nın yanında hizmetli olarak çalıştığını ve kendisinden çok memnun olduğunu (…) vs. anlattı. Elazığ‘daki “Elazığ Süryani Kadim Kilisesi” bölgede halihazırda Süryani cemaatine hizmet eden tek kilisedir.

Harput’un Süryanileri

Harput’ta “Kale Dibi” diye tabir edilen bu mevkide, en az bilinen tarihi, günümüzden 1800 yıl öncesine dayanan ve bir yamaç üzerine kurulan “Süryani Mahallesi” varmış. Varmış diyoruz! Çünkü bu mahalle, günümüzde artık yok! Burada oturan o zamanın Harputlu Süryanileri kendilerini, Süryani-i Kadim (en eski) olarak algılar ve öyle tanımlarlardı. Kürdistan’da ki Süryaniler, eskiden beri en çok Tur Abdin denilen bölgede Mardin, Midyat, Diyarbakır, Malatya, Adıyaman, Gaziantep ve eski Harput’ta yaşamışlardır.

Pek fazla bilinmeyen bir gerçeklik daha var ki; O da Dersim‘deki en eski Kiliselerin, Süryanilere ait olduğu, daha sonra buralara Ermenilerin yerleştiğidir (Osmanoğlu, 1963). Bu bilgileri Peder Moşe Dağı da bizlere uzun uzun anlatmıştı. Tarihsel akışı içinde Süryaniler, okuma-yazma alanında büyük mesafeler kaydetmişlerdir. Kendilerine özgü biçimiyle, onlar sağdan sola “Küffi” yazı stilini kullanırlar. Dolayısıyla, Arapçanın aslının Süryanice olduğu belirtilmektedir. Bir çok temel İslami kavramlar da yine Asuri/Süryanilerin lügatine aittir. Tıpkı İslam (SLM) kavramı olduğu gibi. Zaten Arapçadaki bir çok kelimenin, eski Süryanice kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır. Aslında bu gerçeklik, tarih kitaplarında da kendisini gizlememektedir. “Süryani“ kelimesinin “Suriye’ye mensup bir halk“ olduğundan dolayı, yani “Suriyeli“ manasına gelen “Süryani” kastedilmektedir! Bununla birlikte Mardin, Midyat’taki Deyr-el Zaferan (Mor Gabriel) manastırı Piskoposu İbrahim Türker Ayinlerini, cemaatin dilleri baz alınarak Süryanice, Türkçe ve Kürtçe yazıp-okuduklarını belirtmektedir. Bu durum Süryanilerin çok dilli bir topluluk olduklarına yorumlanmalıdır.

Meryem Ana Kilisesi
Harput’ta Meryem Ana Kilisesi, bölgenin en eski kiliselerinden birisidir. Yapılış tarihi M.S. 179‘a kadar gitmektedir. Bu kilise “Kızıl Kilise, Süryani Kilisesi“ ve “Yakubi Kilisesi“ adlarıyla da anılmaktadır. Hristiyanlığa geçen Süryaniler, “Yakubi ve Katolik Süryaniler“ diye, ikiye ayrılmışlardır. Kendi aralarında iç çatışmalar yaşamış ve bu içsel çarpışmalarda çok ağır açılar yaşamışlardır. Harput’taki bu eski Kilise, yerelde daha çok “Meryem Ana Kilisesi“ olarak bilinmektedir.

Mardin’deki Süryani Metropolitliği kayıtlarında, Meryem Ana Kilisesinin 1179 ve 1845 tarihlerinde tamiratı yapıldığı yazılmaktadır. Bazı anlatımlara göre bu kilisenin ilk önceleri bir “Puthane” olarak inşa edildiği ve daha sonraları Kiliseye çevrildiği görüşü de vardır. Kilisenin bazı duvarları Urartular döneminde (MÖ.6.7 yapılan Harput kalesinin üzerine oturtturulmuştur. Harput kralının bir putperest olduğu, ve alt geçiş yollarıyla Kale Sarayından kiliseye gidip, Putlara tapıp ibadet ettiği anlatılmaktadır. Meryem Ana Kilisesine ek olarak, daha sonraları bir küçük kilise daha yapılmış, fakat Cumhuriyet döneminde (1920-30) bu ek kilise, maalesef yerle bir edilmiş, taşlarından ev yapımlarında faydalanılmıştır.

Kilisenin Gizli Yeraltı Yolları
1880-90‘larda, Harput’un Süryani Cemaati, sabah ayini için kiliseye geldiğinde, içeride bir köpeğin olduğunu hayretle görürüler. Kapılarının ve pencerelerinin kapalı olduğu halde, köpeğin içeriye, nasıl ve nereden girdiğini merak ederler. Bekleyip köpeğin nereden çıktığını izlerler. Takip sunucu; kilisenin içinde bir yeraltı tünelinin (geçit yolunun) olduğunu görürüler. Bu tünel yoluyla kalenin saray avlusuna çıkıldığına tanık olutlar. Bu köpek sayesinde yer altındaki bu gizli yolu bulmuş olurlar. Derin araştırmalar sonucun da Harput Kralının bu gizli yoldan Puthaneye gelip ibadet ettiği hükmüne varırlar.

Harput’taki Meryem Ana Kilisesinin Yapılışı
Kilisenin iç mimarisindeki genişliği 8, Uzunluğu 20 ve yüksekliği ise 8 metreden ibarettir. Duvarlarının kalınlığı ise iki metredir. Peki günümüzde 800 yıl önce yapılan bu kilise hangi şartlarda, hangi tekniklerle ve nasıl inşa edilmiştir?

Şöyle ki; Harput, bölgede kurulan ilk yerleşim şehirlerinden birisidir. Beslenen koyun sürülerinden günlük sağılan sütleri, tahta oyuklarla-kanallarla kilisenin yapılacağı bu alana akıtılmıştır. Süt, yumurta ve beyaz orijinal kireçle karıştırılarak harç edilmiştir. Bu beyaz harç, kesme taşların arasına ince bir krem titizliğiyle sürülerek, Meryem Ana Kilisesi günlerce bu yöntemle çalışılarak insan gücüyle yapılmıştır. Bu mimari yapı tekniğine, inşaat alanında “Horasan tekniği, Horasan harcı” denilmektedir. Buradaki kale burçlarının da aynı teknikle yapıldığından ötürü, Harput kalesinin diğer bir ismi ise “Süt Kalesi”dir. Dersim-Pertek’teki dere geçitlerinin üzerine yapılan en eski köprülerin Ermeniler tarafından bu teknik kullanılarak yapıldığı söylenmektedir. Kaynak kişilerin bize anlattığına göre; örneğin Pertek’in eski Süngeç (Singeç), Dereli, Gülbarin (Rebat-Fındıkan) köprüleri, burçları sözünü ettiğimiz bu Horasan inşaat tekniğiyle yapılmıştır. Süryanilerden kalma bu mimari teknik, daha sonraları Ermeniler tarafından geliştirilerek sürdürülmüştür.

Pertek Til Köyündeki Manastır
Bugünkü Keban barajının altında kalan Pertek’e bağlı Til Köyü, Harput‘la birlikte bu bölgenin en eski yerleşim birimlerinden birisidir. Bu coğrafi alan; Harput kadar tarihi eski bir geçmişe sahiptir. Pertek-Elazığ arasında 1965-75 yıllarında inşası tamamlanan Keban Barajının altında kalan Til Köyünde kurulu olan 13.yüzyıla ait bir Süryani Manastırı vardı. “Vardı” diyoruz, çünkü artık yok. Bazı kaynaklar Til Manastırının, bir Ermeni Kilisesi olduğu da bilinmektedir. Ama yerel kaynaklar bunu doğrulamaz. Aslında Til’de baraj öncesine kadar üç yapının (bazı kaynaklara göre beş yapı) ayakta olduğu biliniyor. Bunlardan birinin Süryani manastırı diğerlerinin de kilise olduğu çoklu kaynaklar tarafından doğrulanıyor. Harabe halindeki inanç yapıları da hesaba katıldığında Til Köyünün tarihinin çok eski zamanlara dayandığı ve önemli bir inanç merkezi olduğu sonucuna varıyoruz.

Görüldüğü gibi Til Köyü öyle sıradan bir köy değildir. Nice medeniyetlere ev sahipliği yapan Til Köyünde, en az 500 yıl öncesinde Bâtıni Alevilerinden Şah Arapoğullarından  “Pirali”  adında ulu bir zatın, asırlardan beri kabri bulunmaktaydı. Bütün bu değerler şimdi bir hiç olup yitip gitmiştir.

El yazmalı İncil’in Hazin Öyküsü
Til Köyündeki bu manastırın rahibi günümüzden 750-800 yıl önce, kendi el yazısıyla Ceylan derileri üzerine bir İncil yazar. Bu İncil’i getirip bizzat kendi elleriyle, Harput’taki Meryem Ana Kilisesine hediye eder. Bu el yazmalı İncil, 1800‘ün sonlarında esrarengiz bir şekilde kaybolur ve uzun süre bulunamaz. Bir zaman sonra Harput’tan, Til Köyündeki Manastıra ziyarete giden bir kaç Süryani, Murat nehri üzerinde bir kitabın yüzdüğünü fark ederler. Hemen kitabı alır ve açarlar. Kaybolan İncil’in olduğunu ve sudan dolayı yazılarının dahi bozulmadığına hayretle fark ederler. İncili tekrar götürüp Meryem Ana Kilisesine teslim ederler.

Yıllar geçer ve Amerika‘dan bazı kimseler gelip, bu İncil için ta o zamanlar, 500 altın verip almak isterler. Ama Süryani Cemaati bu teklifi kabul etmez. Bundan böyle korkularından İncil’i kilisede değil de, bir müddet emin-güvenilir evlerde saklarlar. Bu arada İncil’i elde etmek için bir çok türlü oyunlar oynanır. Yine Mardin’den bir antikacı Süryani; Harput’a gelip, İncil için 300 altın verdiği halde alamadan geri döner. İncil, Kilise Cemaati arasında yeni yönetimin seçilmesine, içsel tartışmalara da neden olur. Yaklaşık on yıl böyle geçer. Harput Emniyet amirliğinin olayı, Ankara’ya bildirmesi sonucu İncil, Etnografya Müzesine zorla alınır ve teslim edilir.

Demokrat Parti döneminde Mardin’de ki Süryani kilisesini ziyaret eden Celal Bayar’dan bu İncil’in, Mardin Mor Behnam (Kırklar) Kilisesine teslim edilmesi, cemaat tarafından istenir. Bu istek olumlu karşılanır ve İncil, Mardin’deki Kiliseye teslim edilir. Ama eski dava yine gündeme gelir. İncil‘e sahip olmak isteyenler yine altınları konuşturmaya başlarlar. Bu defa da Kilise cemaati İncil’i, tekrar Etnografya Müzesine vermemek için, Musul’da ki Süryani Patrikhanesine yollarlar. Musul‘daki bu Patrikhane, 1960‘ların sonunda taşınarak Şam’a götürülür. Ama Pertek’in Til köyü, Manastır Rahibinin kendi elleriyle, ceylan derileri üzerine yazdığı en az 800 yıllık bu antik İncil, İŞİD saldırıları sonucunda hala orada mı bilinmez!

Kaynak Kişiler (2012)

Moşe Dagı,  71 yaşında (Süryani papazı) Elazığ

İbrahim Yalgın, 68 yaşında (Emekli Ögretmen) Pertek
Hüseyin Bulut, 71 yaşında, (Zakir) Pertek
Zeynel Çetinkaya, 81 yaşında (Rêber) Pertek
Vedat Şimşek, 57 yaşında (Üniversite Mezunu) Elazığ
Harkinik – Osukanlı Nadir Ünlü, 51 yaşında Pertek

Pamuk Aday (D.1932-Ö.1990) Til Köyü doğumlu, aktaran Nesimi Aday.

Bibliyografya

Cenap Osmanoğlu, “Yeni Fırat Dergisi 1963“
Ertuğrul Danık, “Ortaçag’da Harput 2001“
Mehlika Aktok Kaşgarlı, “Mardin ve Yöresi Halklarından Türko-Semitistler 1991“

* 2015 yılında Semah Dergisinde yayımlanmış olan makaleyi, yazarın yaptığı eklerle yeniden yayımlıyoruz.

SÜRYANİLERİN HARPUT SERÜVENLERİ
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA