Botan coğrafyasının kalbinde yer alan Gabar Dağı, son üç yılda Ankara’nın enerji stratejisinde kilit bir konuma oturdu. 2021’den bu yana bölgede yürütülen sondaj faaliyetleriyle 99 kuyu açıldı. Enerji Bakanlığı ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), 2025 yılı sonuna kadar 114 yeni kuyu daha devreye almayı, günlük petrol üretimini ise 84 bin varilden 100 bin varile çıkarmayı hedefliyor.
Bu hedef, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “yerli ve milli enerji” söylemiyle uyumlu. Türkiye, kronik cari açığını azaltmak ve dışa bağımlılığını sınırlamak için uzun süredir yerli kaynaklara yönelmiş durumda. Karadeniz’deki doğal gaz sahası ve Gabar’daki petrol rezervleri, bu politikanın iki sembolü olarak sunuluyor.
Ancak bu enerji atılımının çevresel bedeli ağır. Yerel kaynaklar ve çevre örgütleri, dağda yüz binlerce ağacın kesildiğini, dinamitle açılan yolların ve askeri altyapının ekolojik dengeyi bozduğunu belirtiyor. Bazı köylerde su kaynakları kirlendi ya da kurudu. Yaşam savunucuları, yeni kuyuların açılmasıyla bu tablonun daha da ağırlaşacağı uyarısında bulunuyor.
TALAN İÇİN ÇED’E İHTİYAÇ DUYULMUYOR
Bir diğer tartışma, sürecin hukuki boyutu. Pek çok sondaj projesi için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu hazırlanmadığı ya da “ÇED gerekli değildir” kararlarıyla sürecin hızlandırıldığı iddia ediliyor. Bu durum, bölge halkının sağlığı ve güvenliği açısından soru işaretleri doğuruyor.
Gabar Dağı aynı zamanda güvenlik politikalarının gölgesinde. 1990’lı yıllardan bu yana askeri yasak bölge statüsünde olduğu için köylülerin topraklarına erişimi neredeyse yok. Buna karşın, petrol faaliyetleri için hızla izinler veriliyor.