Dersim Jenosidi / Tertela Dêsîmê: 4 Mayıs 1937, karalardan kara bir gün

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Her şey 4 Mayıs 1937 günü Bakanlar Kurulundan alınan kararla başladı.

O günden sonra Dersim’de, hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Önce Dersim’in ismi değiştirildi:

Devletin “Tunç Eli” değdiğine göre, Tunçeli olmalıydı; düşünüldü taşındı, illeride sorun olabilir denildi, o halde Mamek olmalıydı, o da uygun görülmeyince, Tunceli oldu.

İşgalcilerin aceleleri vardı; insan avına çıkıldı.

Yaşına, cinsine bakılmaksızın, kim nerde yakalandıysa orada imha edilecekti, evi başına yıkılacaktı.

Öyle de yapıldı.

Çocuklar, kadınlar, yaşlılar ağır makinelilerin önünde kurşuna dizildi, ölmeyenler, süngülendi.

Mağaralara sığınanlar, zehirli gazlarla fareler gibi zehirletilerek imha edildi.

Sağ kalan çok az insan ise, dilini, kültürünü, yaşam tarzını bilmediği yaban ellerine sürgüne gönderildi.

Dersim sadece insansızlaştırılmadı, kültürel soykırıma da uğratıldı.

Ne demek, dağı, taşı, ağacı kuşu, kutsamak: bir bütün olarak doğaya tapmak.

Tez elden yok edilmeliydi.

 Fiziki imha, kültürel imha ile tamamlandı.

Böylece tarihsel köklerinden kopuk, “çok okuyan”, Türkiye’nin aydınlık bir yüzü Dersim’de yaratıldığı iddia edildi/ediliyor. 

Bir halkı varlığıyla, kültürüyle birlikte, uygarlık adına, bir bütün olarak yok edilmesi bir başarıysa, Türkiye Cumhuriyeti bunu fazlasıyla başardı.

Bir de, madalyonun öteki yüzü var:

Katliam yapmaya zorlanan yoksul halkın çocukları neler yaşadı, nasıl yaşadı, merak eden araştıran biri var mı? Yok. Çünkü olay gizlendi/gizleniyor; halkın gerçekleri öğrenmesine izin verilmedi. Ama güneş balçıkla sıvanmaz, gerçekler bir gün mutlaka orta çıkacak/çıkıyor.

Yakın zamanda Taner Akçam tarafından kamuoyuna; “Dersim Katliamı’na dair okuması zor bir mektup” açıklandı. Mektup, 17 Aralık 1946 tarihli, askerliğini 1937/38 yıllarında Dersim’de çavuş olarak yapmış Ali Öz isimli bir kişiye ait ve dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya gönderilmiş. Ali Öz, Dersim’de katliamları doğrudan örgütleyen Abdullah Alpdoğan’ın koruması olarak görev yapmış ve birçok cinayete hem şahitlik etmiş hem de doğrudan katılmış.  Ama yıllar sonra arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı travma etkisiyle ruh sağlıklarının bozulduğunu açıklıyor ve şunları yazıyor: 

“Bugüne kadar her şey mecrasında yürüyordu. İzmir’den asker arkadaşım Ethem yanıma ziyarete geldi. Tamamen kendini kaybetmiş. Onu da İzmir’de siz işe yerleştirmiştiniz. İşten kovmuşlar kendine iş arıyor. On beş gün misafir ettim. Sayın Bakanım, kafayı tamamen üşütmüş fırlayarak yataktan kalkıyor. Komutanım ben yapmayacağım, elini ayağını öpüyüm diye bağırarak sokağa çıkıyor, zor zaptediyorum. Öldürdükleri çocuklar sürekli rahatsız ediyorlarmış. Uyku filan uymuyor, zor bela İzmir’e ailesinin yanına götürüp teslim ettim. Ben geldikten sonra haber aldım. Bileklerini kesip intihar etmiş, çok üzüldüm, Bakanım. Bu olay beni derinden etkiledi. Benim de yaşadığım üzücü olaylar bir bir aklıma gelmeye başladı. Öldürdüğüm çocukların gözleri beynime işlemiş bende uymamaya, yememeye başladım. Sıçrayarak yataktan kalkıyorum, kendimi kaybediyorum, nereye gittiğimi ne yaptığımı bilemez duruma düştüm. Müdürlerim zorla akıl doktoruna gönderdiler.” (Taner Akçam 22.04.2023/Agos)

Halen CHP’den milletvekilli olarak görev yapan Mehmet Bekaroğlu, Trabzon’da tedavi ettiği hastalarından birisi için şunları aktarır:

“70’ini aşmış bir erkek hastaydı. İntihar girişiminde bulunmuştu; depresyon tanısı ile takibini ve tedavisini yapıyorduk. Bir seansta Dersim harekâtına katıldığını öğrendim; görüşmenin devamında ağlayarak özetle şunları söyledi: ‘Komutan mermi pahalı kullanmayın dedi, kadınlara, çocuklara dipçikle vuruyorduk. Sonra tüfekler zarar görüyor dendi. Bundan sonra meşe kütükleri ile vurmaya başladık. Vura vura on yaşındaki çocukları öldürdük.” (Türkiye gazetesi, 01.12.2011; Akt: Yağan, 2013;235)

Yoksul halk çocukları yaptırılan katliamları, ileriki yıllarda ruh sağlıklarının bozulmasıyla ödüyorlar. Dersim’de yaşanan bu acı olaylar gün be gün açığa çıkıyor; ya Güneydoğu’da yaşananları, şimdilik bilmiyoruz. Ama Güneydoğu’da ruh sağlıklarının bozulanların tahminlerin de üstünde olduğunu söylemek abartı olmazsa gerek….

Türkiye toplumu bugün çok asabidir, çok sinirli ve gergindir; bunun bir nedeni ekonomik sorunlar ise, bir diğeri ve belki de en önemlisi, savaş bölgelerinde istemleri dışında zorla yaşatılan bu vahşettir. Maalesef bu vahşete herkes ortak edilmiştir….

Dersim Jenosidi / Tertela Dêsîmê: 4 Mayıs 1937, karalardan kara bir gün
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA