SELMAN YEŞİLGÖZ
4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu Kararının Dersimlilerdeki karşılığı “Kara Gün”dir. “Roza Şaye” diye de anılan o günlerin karanlığı bir annenin bebeğine seslenişinde de gizlidir.
“Düri ra düri venge tufongu yeno,
Lazem mi neweso cızık neceno
Meberve lazemi meberve
Dısmen bervise to hesneno.”
İnsanların hayatında bazı acılar asla unutulmaz, unutmak isteseniz de unutamazsınız, bir ömür sizinle devam eder. Dersim Tertelesi de böyle bir şey. İstenilse de unutamaz!
Tarihe Dersim Tertelesi olarak geçen ve 4 Mayıs 1937 yılında TBMM’de Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı ‘Dersim Tenkil Kararları’ adlı kararname sonucu başlayan katliamın bugün 87. Yıl dönümü.
Resmi açıklamalara göre 13 bin, Dersim halkının ve sözlü tarih anlatımlarına göre ise 60 bin insan, çoğu yaşlı, kadın ve çocuk olmak üzere köylerde, dağlarda, mağaralarda, dere kenarlarında; bombalanarak, kurşuna dizilerek, süngülenerek, yakılarak, kimyasal gaz kullanılarak, uçurumlardan atılarak katledildi. Öyle ki Laç Deresi gibi Dersim’in birçok deresinde günlerce kan aktı. Boşuna denilmiyor, Dersim’in her bir karışında binlerce kefensiz yatan insan var.
25 Aralık 1935’de çıkarılan 2884 sayılı Tunceli Kanunuyla önce Dersim’in ismi yok edildi, sonra da (193738) içinde yaşayan halkı katledildi.
Dersim, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet Türkiye’sine çözümlenmeyen bir sorun olarak kalmış, ‘Son kale’ olarak da görüldüğü için katliamların en şiddetlisine maruz bırakıldı.
Atatürk 1 Kasım 1936’da Meclisin açılışında yaptığı konuşmasında “Dâhili işlerimizden en mühim bir safha varsa o da Dersim meselesidir. Dâhilde bulunan işbu yarayı, bu korkunç çıbanı, ortadan temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların alınması için hükumete tam geniş salahiyetler verilmelidir.” Konuşması katliamın ilk sinyali olarak tarihe geçti.
1937 yılı Eylül ayında İnönü’nün görevden alınması ile başbakanlığa getirilen Celal Bayar’ın, “Dersimliler sesimizi işitmelidir. Bizim sesimizde şevkat olduğu kadar kudret de vardır. Bu ikisinden birini seçmek kendilerine aittir. Bilmelidirler ki şefkatimiz de kahrımız da boldur” ifadesi ise çıban olarak gösterilen Dersim’e gösterilecek ‘şefkatin’ ipucu oldu.
Devlet yetkililerinin, Dersim açıklamaları birbirini takip etti. Şükrü Kaya, Alpdoğan’a yazdığı 26 Nisan 1937 tarihli bir mektupta; “Sn. Çok değerli Abdullah Alpdoğan Paşa, çok değerli generalim bakanlığa göndermiş olduğun raporu okudum. Tayyare Alay Kumandanlığından, Yangın ve Milli Müdafadan Yakıcı ve Boğucu gaz talep etmişsin. Hükümette bazı kendini bilmezler, taleplerinin karşılanmaması için çalışma yapmaktalar. Nitekim başarılı olamadılar. Cumhurreisimiz ve Başvekilimiz taleplerinin acil tedarik edilmesinin zorunlu olduğunu derhal yerine ulaştırılması emrini vermişlerdir. Hatta sonunda taleplerin karşılanacak, gerektiği gibi kullanılacağından zerre kadar kuşku duymuyorum, bütün şakiler o mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar. Hürmetle selam eder, başarıların devamını dilerim” der (Dersim Gazetesi, Mayıs/Haziran 2019 tarihli sayısında Hüsnü GÜRBEY ve Mahsuni GÜL’ün araştırmalarına dayanarak, Dersim Katliamı öncesi (1937) Türkiye’nin Almanya’dan zehirli gaz, ABD’den de bombardıman uçakları alındığının belgelendirir).
Dersim’de zehirli gaz kullanıldığını ise ilk Nuri Dersimi yazmıştı. Daha sonra Türk Dışişleri Bakanlığı, Senato üyeliği ve 12 Eylül 1980 darbesinden önce Cumhurbaşkanlığını vekâleten yürüten İhsan Sabri Çağlayangil de ‘itiraf’ etmişti. Çağlayangil, CHP Eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği röportajında zehirli gaz kullanıldığını şöyle anlatı:
“Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi.”
1942’de Başbakan olan İbrahim Refik Saydam’ın dönemin Genelkurmay Başbakanı Mareşal Fevzi Çakmak’a yazdığı 19.02.1942 tarihli telgrafta da “Kendi halkına kullanılan bu gazların toplu sivil ölümlere yol açtığı görülmektedir. Düşmana karşı bile kullanılmasına karşıyım” der üstüne utanç duyduğunu da vurgular.
Telgrafın tamamında şu ifadeler yer alır:
“Çok sayın komutanım Fevzi Çakmak, Tedip ve Tenkil harekâtının neticeleri ve sonuçları hakkında rapor hazırladığımızı bir üst yazı ile size iletmiş idim. Alpdoğan Paşa’ya kızmanıza gerek yok, bir hekim olarak, yakıcı ve boğucu gazların, düşman askerlerine bile uygulanmasına karşı olduğunu belirtmeliyim. Tunceli’de kullanılan bu gazların bir daha kullanılmaması için yasa teklifi hazırlamaktayız. Ön hazırlıklar raporunda ifade edildiği üzere kendi halkına kullanılan bu gazların toplu sivil ölümlere yol açtığı görülmektedir. Bir hekim olarak da, bir insan olarak da bundan utanç duyduğumu belirtmeliyim. Bir daha tekerrür etmemesi için gerekli yasal çalışmaları başlattığımı belirtmek isterim.” (Dersim Gazetesi: 2014)
Yine Başbakan Celal Bayar, 1938 yazında iç meseleler arasında Dersim’e de temas ederek, bu yıl Dersim denilen işi kat’i surette tasfiye etmek için devletin bir tedbiri daha olduğunu ve ordumuzun Dersim havalisinde vazife alacağını ve umumi bir tarama hareketiyle bu meseleyi kökünden söküp atacağını söylemişti.
Muhsin Batur ise, 1985 yılında yayınlanan “Anılar ve Görüşler” adlı kitabında şunları yazıyordu:
“Günlerden bir gün alayımıza emir geldi… Tren yoluyla Elazığ’a intikal edilecek, bir süre orada eğitim gördükten sonra o zamanlar Dersim denilen bölgeye gideceğiz. Tren yolculuğumuz 40 kişinin paylaştığı kapalı yük vagonlarında pek ilkel ve zor koşullar altında gerçekleşti. Elazığ’ın biraz uzağında Harput’un eteklerinde çadırlı ordugâh kurduk ve bir müddet sonra ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtik ve iki ayı aşkın bir süre özel görev yaptık. Okuyucularımızdan özür diliyor ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum…”
Kaçındığı tabi ki Dersim’deki katliamdı.
Aradan 87 yıl geçti ama inkâr ve asimilasyon tüm boyutlarıyla devam ediyor. Mevcut sistem dünün referansları üzerinden hâlâ yol alıyor. Devlet halen geçmişiyle yüzleşmiş ve halkımızın taleplerini karşılamış değil.
Devleti geçmişiyle yüzleşmeye ve taleplerimizi karşılamaya çağırıyoruz. Dersim Katliamının 87. yılında yüzleşilmeden acılar son bulmayacak.
-4 Mayıs ‘Dersim 38 Tertele’ günü olarak kabul edilsin!
-Arşivler Açılsın, devlet katliamla yüzleşsin!
-Dersim ismi iade edilsin!
-Dersim halkından özür dilensin!
-Sürgünler, kayıplar ve evlatlık verilen çocukların listesi ile Seyit Rıza ve idam edilenlerin mezar yerleri açıklansın!
-Anadilimiz Kırmanciki/Zazaca ve Kurmanci ile Kızılbaş Alevi inancımız tanınsın!
-Coğrafyamızdaki baraj ve maden projeleri iptal edilsin.