Kadınlarla kimliklenen kent: Dersim

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

“Hem Gola Çetu’nın huzurundayız, hem Yukarı da Cenab-ı Hak var, bir de vicdanım. Madem öyle, bu cemaatte şunu diyeyim ki, bu kadınlar (Songül Erol Abdil ve Edibe Şehin’i kastediyor) rant düzenini bitirdi. Rant düzeni bitince ne oldu? Şehir altmış yılda göremediği hizmeti gördü.”

31 Mart Pazar günü yapılacak olan Yerel Yönetim Seçimleri için Dersim’e dair bir şeyler yazayım derken, o yaşlı insanın sesi kulaklarımda çınladı. Bu yaşlı çınar ok gibi vurucu sözlerle belediye çalışmalarını yeriyor, ağır sözler ediyordu. Fakat son kertede adalet terazisini de elden bırakmıyor, elini vicdanına koyarak hakikati olanca açıklığıyla dile getiriyordu.

Bu, Dersim insanının vicdanıydı. Kızıyor, sitem ediyor, ama adil davranmayı elden bırakmıyordu.

2012 yılının kış mevsimiydi. O günlerde BDP Parti Meclisi Üyesi olarak memleketim Dersim’e parti çalışmaları kapsamında görevli gitmiştim. Burada ilk anda karşılaştığım kaotik atmosfer ve sorunlar yığını hayli şaşırtıcıydı. Nedenlerden biri, 2011 genel seçimlerinde ortaya çıkan sonuçtu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun estirdiği rüzgarın etkisiyle çok az bir oy farkıyla da olsa milletvekili çıkartılamadığı için, parti örgütünde moraller hayli bozulmuş durumdaydı.

Fakat sorun yalnızca bu değildi.

BDP’li Belediye’yi hedefleyen çok ağır bir dezenformasyon, şehrin tepesine kara bir sis gibi çökmüştü. Gerçeklik, bu sislerin içinde yitip gitmiş görünüyordu. Bu durumda yapılması gereken, mahalle toplantıları tertipleyerek halkı dinlemek, neyin ne olduğunu anlamaktı.

Böyle de yaptık.

Sihenk (Atatürk) Mahallesi toplantısı, üç yüz dolayında bir katılımla en kalabalık olanıydı. İl yöneticilerinin verdiği bilgiye göre, katılımcıların çoğunluğunu CHP’ye yakınlık duyanlar oluşturuyordu.

Toplantıda belediye çalışmalarından duyulan memnuniyetsizlik, sitem ve eleştiri ölçülerini fersah fersah aşan, çok ağır sözlerle dile getiriliyordu. Mevcut tabloya bakıldığında, gerçeklikten bihaber birinin belediyenin her yönüyle kentin ve kent yurttaşlarının aleyhinde bir faaliyet içinde olduğu hissine kapılmaması mümkün değildi.

Fakat toplantıda dile getirilenler gerçekliği değil, perde arkasında karanlık bir güç tarafından fısıldanan ve toplumu da içine alan dezenformasyonun ürünüydü.

Katılımcılardan sonra söz hakkımızı kullanarak, bir şeyi netleştirmek istediğimizi dile getirdik. Bunun, partimizin yerel yönetimler politikasını ve belediyelerimizin durumunu gözden geçirmek için bir gereklilik olduğuna dikkat çektik.

Bu bağlamda öncelikle belediyenin el değiştirme sürecinde hangi sorunlarla karşılaşıldığı ortaya konuldu. Geçmişte yüklü miktarda borcu olduğu, bu borçlardan dolayı belediye el değiştirince  TEDAŞ ve SGK başta olmak üzere birçok koldan haciz başlatıldığı. Bir yandan da çalışanların ödenmemiş alacaklarının olduğu. Belediyenin içi boşaltılarak adeta çökertildiği.

Böylece çok sayıda sorun sıralandı. Ancak bu sorunların kısa sürede çözüme kavuşturulduğu, yanı sıra sekiz yılda azımsanmayacak düzeyde hizmet üretildiği, yatırım yapıldığı anlatıldı.

Sonunda da, “Bu anlattıklarımız sizce de doğru değil mi? Doğru ise eğer bütün bu yapılanlar için mi belediyeye ve Belediye Başkanımıza kızgınsınız? Belediye eski konumunda kalarak, sorunları çözümsüz bırakarak, hizmet üretmemeli miydi?”  diye sorduk.

İşte, toplantıda en ağır konuşmayı yapanlardan biri olan o yaşlı insan ayağa kalktı, elini göğsüne kapatarak, “Yukarıda Cenab-ı Hak var. Tabii ki vicdan da. Bu iki kadın sayesinde bu şehir belediye gördü,” diye yukarıdaki sözleri dile getirdi.

Şu kesin ki, Dersim insanının hak ve vicdan terazisinde, DEHAP’ta Songül Erol Abdil ile başlayarak Edibe Şahin, Mehmet Ali Bul, Nurhayat Altun ile devam eden belediyecilik anlayışı, özel bir yere sahiptir. Böyle olduğu içindir ki, halk üç dönem üst üste desteğini sunarak, bu politikayı sahiplenmiştir.

Halkın bu konudaki kararlılığı ve iradesi sandık hileleriyle, farklı politik oyunlarla, kara propagandayla engelleyemediği için de, kayyum darbesi ile iradenin gaspı yoluna gidildi.

Kadim toplumsal hafızanın yıkımı

Dersim’in yıkımı üzerine kurgulanan Tunceli şehrinin kuruluş hikayesi, hepimizin malumudur. 1937 Elazığ’da kurulan düzmece mahkemenin savcısı Haremi Şahanlıoğlu’nun sözleri de.  “Bu dava genç Tunceli’nin Dersim’e karşı açtığı davadır,” diyordu savcı.

Şu çok açık ki, bir toplumsal mühendislik ürünü olarak tasarlanan Tunceli vilayetinin kuruluşu/inşası, aynı zamanda bir bellek inşasıdır. Şehirle birlikte sokaklar, caddeler, mahalle ve yapılar buna göre adlandırılmış, amaca hizmet esas alarak kurgulanmıştır.

Abdullah Alpdoğan isminin bir mahalleye verildiği ve uzun süre korunduğu dikkate alındığında, söylenmek istenen daha iyi anlaşılacaktır.

Hafıza kırımına dair diğer bir önemli gösterge ise, kışla binasıdır. Devlet eliyle peydah edilen şehirde temeli atılan ilk binadır. Aynı zamanda, kanlı harekatın merkezidir. Fakat daha sonra memurlar için lojman olarak tahsis edilen bu mekan, köylerin zorla boşaltıldığı 1990’lı yıllarda ise, fotoğrafta da görüldüğü üzere evsiz barksız kalan insanlara bir nevi sığınak olmuştur.

Kışlaya sığınmaya mecbur olmak, son derece trajik bir durumdur. Aynı zamanda karanlık bir dönemin en başta gelen simgesinin nasıl normalleştirilerek, yaşamın bir parçası haline getirildiğinin göstergesidir.

Açık ki her adlandırma ve simgesellik çok yönlü işleviyle hem görsel, hem de düşünsel hafızada yer edinir. Sürekli bir tekrarla birlikte mekanlara adları verilen figürler bize yabancı olsa da zamanla aşinalık kazanarak bizi kendilerine eklemler.  Bir mekânın isminin günlük hayatta tekrar edilmesi, gönüllü ya da gönülsüz o mekânın ve taşıdığı ismin de hatırlanması, zamanla kabullenilmesi anlamına gelir.

Böylelikle bir hafıza oluşur.

Ancak bu, kadim toplumsal hafızanın yıkımı pahasına gerçekleşir. 1935’te Tunceli şehrinin kuruluşu ile birlikte hedeflenen budur. Kentlerin toplumsal hafızanın en önemli mekanları olduğu dikkate alındığında, Tunceli şehri açısından bir toplumsal hafızadan bahsetmek mümkün değildir. Aksine kurgulanan şehir üzerinden kadim toplumsal hafızanın yıkımı hedeflenmiştir.

Kadınlar eliyle yeniden kimliklenen şehir

Bilindiği üzere devlet eliyle peydah edilen bu şehir, belediye unvanını 1945 yılında kazanmıştır. Ancak 2004’te DEHAP’la başlayan döneme kadar belediyeler Dersim’in inancına, kültürüne, sosyal dokusuna ve geçmişine uygun bir hafıza ve hafıza mekanları oluşturma yoluna gitmemişlerdir. Bu konuda en küçük bir adım atılmamıştır.

Oysa kentin inançsal, kültürel ve sosyal dokusuna uygun oluşacak kolektif bellek, kent kimliğinin, kent tarihinin, yaşam tarzı olan sosyal olgunun yitirilmemesi açısından çok önemlidir. Kentsel belleğin sürekliliğinin korunması için; tarihinin bilinmesi ve korunması, kent deneyimlenmesi, kentin güncel durumunun farkında olunması ve sosyal, politik, ekonomik, kültürel ve mimari olarak kentin deneyimlenmesi gerektiği belirtilmektedir.

Mekânlar bellek taşıyıcılarıdır. Belediyelerin en önemli görevlerinden biri, inançsal, sosyal ve kültürel dokuya uygun hafıza mekanları oluşturmak, kenti kimliklendirmektir. 2004-2015 arası dönemde, bu gün temsilini DEM Parti’nin yaptığı belediyeler bunu yaptı.

Bu dönem belediyeleri başarısız oldu diyenler art niyetli ve önyargılıdır. Belki daha fazlası da yapılabilirdi. Ancak başarısızlık söz konusu değildir.

En önemli çalışması, oluşturduğu kentsel hafızadır. Tüm bunlar, toplumsal süreklilik açısından yaşamsal önemdedir. Bu gün Dersim şehir merkezine giden herkes, burada kadime dair bir hava soluyabilmekte, kökleriyle bağ kurabilmektedir. Jara Gola Çetu’dan başlayarak, Sey Rıza Meydanı’na, oradan 38 Duvarı’ne, Ana Fatma’ya kadar bir çok hafıza mekanı, bize Dersim’e dair çok şey hatırlatmakta ve yaşatmaktadır. Biliyoruz ki, insanın doğup büyüdüğü topraklarla kurduğu bağların sıkılığı ya da gevşekliği, hafızasında koruduğu anlamla orantılıdır. Bu anlam zayıfladığı oranda, anayurtla kurulan bağ zayıflamaktadır.

Öte yandan 2004 yılında borçla devralınan bir belediye, ciddi yatırımlar yapmakla kalmamış, yeni yatırımlar için tasarruf etmiştir. Kasasında milyonlarca lira para varken, 2016’da kayyum darbesi ile  el konulmuş, birikimleri çarçur edilmiş, kasası boşaltılarak, yeniden borç batağına sürüklenmiştir.

31 Mart’a Kadirşinas Dersim Halkı Birsen Orhan ve Cevdet Konak diyecektir.

Topraklarına tutunmak için direnç gösteren Dersim toplumu, belediyelerin önemi biliniyor. 2004 yılında olduğu gibi, yeniden toparlanmak ve ayağa kalkmak için Birsen Orhan ve Cevdet Konak yeterli deneyim, azim ve kararlılığa sahiptirler. İnanıyorum ki kadirşinas Dersim halkı, Gola Çetu’dan başlayarak tüm kutsallarına sahip çıkan, yaşatan Songül Erol Abdil, Edibe Şahin, Nurhayat Altun ve Mehmet Ali Bul’un arkadaşlarından desteklerini esirgemeyecektir.

Kadınlarla kimliklenen kent: Dersim
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA