Kırılan bağlamam ve Neşet Baba’nın tamiri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

12 Eylül cuntasının yarattığı tahribatın boyutu büyüktü. Özellikle zindanlardan yükselen çığlıklar, Avrupa’da yaşayan Türkiyeli devrimci, demokrat insanların gündemindeydi. Mitingler yapılıyor ve gerçekleşen kültürel etkinliklerde cuntanın insanlık dışı uygulamaları anlatılıyordu.

Ali Haydar Cilasun’u tam da bu süreçte tanıdım. Berlin’de yaşıyordu ve Türkiye’nin zindanlarında yükselen işkence olayına bir tiyatrocu olarak sessiz kalmamıştı. Hazırlayacağı bir oyun için Berlin’e gitmem gerektiği bana iletildiğinde onun adını da duymaya başladım. Berlin’e gittiğimde Kreuzberg Türkiyeli İşçi Derneği’nde provalar başlamıştı bile. Oyunun adı ‘İşkence’ydi ve 2,5 saat süren bu oyunun müziklerini yapmam isteniyordu. Provalara katılıyor ve onlar bittikten sonra Ali Haydar Cilasun’un evinde müziklerine yoğunlaşıyorduk.

Berlin’e Türkiye’den binbir güçlükle getirttiğim bağlamam ile gitmiştim. Bağlamayla ilgili yaşadığım bir talihsizliği de bu vesileyle paylaşayım: Söz konusu bağlamaya gözüm gibi bakıyordum. Kullandıktan sonra özenle kılıfına yerleştirip olması gerektiği yere bırakıyordum. Bir gün bu çalışmalar sırasında beklenmedik bir kaza yaşandı.

Ali Haydar Cilasun dedemizin Rüçhan Tolgay ile evliliğinden olan Emrah, koltuğun üzerinde olduğunu unuttuğu bağlamanın üzerine oturmuştu. Artık bağlamanın sapı ve gövdesi birbirinden ayrıydı. O an büyük bir çığlık koparmıştım ve hatta sinirden ağladığımı hatırlıyorum!

Olan olmuş ve tek çare olarak bağlamanın tamir edilmesi gerekiyordu. Tamirini sağlayacak kişi olarak Neşet Ertaş’ın adı telaffuz edildi. Neşet Ertaş Berlin’de “Turkische Bazar” dedikleri yerde açtığı bir mekânda bağlama satıyor ve elinden geldiğince tamirini de yapıyordu. Ali Haydar dedemizle birlikte sapından ayrılmış bağlamayı da alarak soluğu onun dükkanında almıştık.

Neşet Ertaş son derece mütevazı bir karşılamayla bizi ağırladı. Ali Haydar Dede ile şakalaşıp Almanya’da yaşamanın zorluklarından söz etti. Bağlamayı görünce üzüldü ancak “endişelenecek bir durum yok, icabına bakarız” sözleriyle içimizi rahatlattı. Koyu bir Türkiye sohbetinin ardından bir gün sonra bağlamayı teslim almak üzere oradan ayrılmış, eve gidip bağlamasız halde dedemizin yazdığı sözlere çalışmayı sürdürdüm. Tiyatro oyununun her bölümü için bir söz yazmıştı ve benim işim de bestelemekti.

O akşam, büyük bir heyecanla sabahın olmasını, bir an önce bağlamamın yeniden sesine kavuştuğunu görmeyi istiyordum. Öyle de oldu. Neşet Ertaş’ın dükkânına vardığımızda içeride onun sesi yankılanıyordu.

Ali Haydar dedemiz kapıyı çalmadan önce Neşet Ertaş’ın büyük bir ozanlık geleneğinden geldiğini anlattı. Doğrusu, henüz 17 yaşındaydım ve Neşet Ertaş’ın ozanlığıyla ilgili bir bilgiye sahip değildim. Bu bağlama vesilesiyle kendisiyle tanışmış ve âşıklık geleneğinin anlamını çözmeye çalışmıştım.

Neşet Baba bizi görünce ayağa kalktı ve elindeki bağlamamı bana uzatarak, “Genç kardeş, gözün aydın, bağlaman eski haline kavuştu” demişti. Bu sözleriyle bana bir dünya bağışlamıştı adeta. Elini öpmek istediğimde elini çekti ve “şimdi seni dinleyelim” diyerek yanan sobanın yanındaki sandalyeyi işaret etti. Bağlamanın kırığından bir eser kalmamıştı. Gösterdiği sandalyeye oturarak, “Dayan yürek dayanacak zamandır” türküsünü söylediğimi hatırlıyorum.

Sonrasında “Neşetçiğim şimdi sıra sen de, bizi Anadolu’ya götür gezdir” diyen Cilasun dedemizin ricasını kırmamış, kendi bağlamasıyla art arda seslendirdiği türküler, o küçük sıcacık mekanda bizi sarıp sarmalamıştı.

Neşet Ertaş adını her duyduğumda, hafızamda canlılığını koruyan bu anıyı yeniden yaşarım. Neşet Ertaş, acısı ve kederi eksik olmayan o toprakların nefesi, tezenesi oldu. Hakka yürüyüşünün 11. yılında ortak kültürümüzün efsaneleştirdiği bu büyük ozanı saygıyla hatırlıyor ve minnetle anıyoruz.

Kırılan bağlamam ve Neşet Baba’nın tamiri
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA