1. Haberler
  2. Köşe Yazıları
  3. Kürt siyasetinin yeni sınavı: Fuhuş, uyuşturucu ve çeteleşme karşısında toplum kendi başına mı bırakılıyor?

Kürt siyasetinin yeni sınavı: Fuhuş, uyuşturucu ve çeteleşme karşısında toplum kendi başına mı bırakılıyor?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

2025’in ilk aylarında Dersim ve Diyarbakır’ın Lice ilçesinde gündeme gelen fuhuş, uyuşturucu ve çeteleşme iddiaları artık münferit söylentiler olmaktan çıktı. Kadın örgütlerinin sokakta yaptığı açıklamalar, mağdur beyanları, savcılık soruşturmaları ve yerel platformların açık çağrıları, bölgede ciddi bir toplumsal çözülmeye işaret ediyor.

Dersim Kadın Platformu’nun “fuhuşa, çeteleşmeye, yozlaşmaya hayır” sloganıyla düzenlediği eylemler, iddiaların ciddiyetini kamuoyuna taşıdı. Protestolarda bazı kamu görevlilerinin adlarının da geçtiği belirtilerek açık soruşturma talep edildi. Bir mağdurun emniyete verdiği ifade üzerine savcılığın soruşturma başlatması, meselenin yalnızca “dedikodu” olmadığını ortaya koydu.

Lice’de ise tablo daha da sert. Kadın örgütleri, siyasi yapılar ve yerel inisiyatifler sahaya inerek uyuşturucu ve fuhuş ağlarına karşı çalışma yürütmeye başladı. İlçede özellikle gençler üzerinden örgütlenen yapıların varlığına dair iddialar, halkta ciddi bir tedirginlik yaratıyor. Tepkiler artık fısıltı halinde değil; açık ve doğrudan.

Dersim ve Lice’de yaşananlar neyin göstergesi?

Bu iki yerleşimde ortaya çıkan tablo, tekil suç vakalarından ibaret değil. Karşımızda ekonomik yoksunluk, sosyal çözülme ve kurumsal boşlukların birleştiği bir alan var.

Dersim’de son yıllarda gözle görülür bir toplumsal geri çekilme yaşanıyor. Küçük bir kentte, herkesin birbirini tanıdığı bir sosyal yapıdan, insanların birbirinden şüphelendiği bir düzene geçiliyor. Uyuşturucu ve fuhuş iddiaları bu dönüşümün nedeni değil; sonucu. Asıl mesele, güven duygusunun aşınması ve denetim mekanizmalarının fiilen işlemez hale gelmesi.

Lice’de ise durum daha çıplak. Uzun yıllar çatışmanın yükünü taşıyan ilçede, silahların susmasıyla birlikte beklenen “normalleşme” gerçekleşmedi. İşsizlik yaygın, gençler için sosyal alan yok, eğitim sonrası bir gelecek perspektifi sunulmuyor. Bu boşlukta suç örgütlenmeleri, uyuşturucu ticareti ve fuhuş ağları hızla alan buluyor. Gençler için suç, artık sadece bir risk değil; bazen tek “seçenek” gibi sunuluyor.

Bu tabloyu romantize etmek mümkün değil. Yoksulluk ve denetimsizlik birleştiğinde ortaya çıkan şey toplumsal çürümedir.

Çözülme ve siyasal sorumluluk

Dersim ve Lice’de yaşananların ortak noktası nettir: Toplumsal bağlar zayıflıyor, dayanışma mekanizmaları çalışmıyor, insanlar yalnızlaşıyor. Bu çözülme sessiz ilerliyor ama derinleşiyor.

Bu noktada siyaset ile toplum arasındaki mesafe görmezden gelinemez. Kürt siyasi hareketi uzun yıllar boyunca yalnızca bir temsil alanı değil, aynı zamanda toplumsal düzenin ahlaki ve pratik referanslarından biriydi. Bugün ise özellikle barış siyaseti ekseninde kurulan dil, toplumun gündelik gerçekliğiyle yeterince temas etmiyor.

İnsanların sorduğu soru basit ve sert:

“Kimlik meselesi konuşuluyor ama mahallede olan biteni kim durduracak?”

Bu bir sabırsızlık değil; bir uyarı. Uyuşturucu, fuhuş, çeteleşme, işsizlik, göç ve gençlerin savrulması artık ertelenebilecek başlıklar değil. Kimlik mücadelesi hâlâ önemli, ancak tek başına toplumu ayakta tutmuyor. İnsanlar aynı anda güvenlik, geçim ve gelecek talep ediyor.

En kırılgan kesim gençler. Dersim’de gençlerin kentle bağı zayıflıyor; Lice’de ise gelecek fikri neredeyse yok. Gençler ne kalmayı anlamlı buluyor ne de gitmeyi mümkün görüyor. Bu belirsizlik alanında suç, bir yön ve aidiyet hissi sunabiliyor.

Bu nedenle çeteleşme iddiaları yalnızca adli bir mesele değildir. Bu, toplumun gençleri kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunun açık göstergesidir.

Ne yapılmalı?

Bu tablo kader değil. Ama net ve somut adımlar atılmadıkça düzelmez.

Öncelikle gençler için gerçek, erişilebilir ve sürekli alanlar yaratılmalı. Kültür merkezleri, spor ve sanat alanları, psikososyal destek programları ve yerel istihdam projeleri birer “sosyal proje” değil, zorunluluktur. Bir gencin gün içinde gidebileceği güvenli bir mekânın olmaması, onu doğrudan risk alanına iter.

Ekonomik yük hafifletilmeden toplumsal çözülme durmaz. Kadın emeğini ve genç istihdamını merkeze alan yerel kooperatifler, üretim atölyeleri ve mikro destek programları hayata geçirilmelidir. Yoksulluk ile suç arasındaki bağ, ancak ekonomik dayanıklılıkla koparılabilir.

Dersim gibi yerlerde toplumsal hafıza çalışmaları hayati önemdedir. Kültürel projeler, yerel tarih anlatıları ve kolektif buluşmalar, gençlerin köksüzlük hissini azaltır. Aidiyet, en güçlü koruyucu faktördür.

Ve en önemlisi: Siyasetin dili değişmelidir. Barış söylemi, insanların mutfağına, sokağına, mahallesine değmediği sürece karşılık bulmaz. Siyaset yeniden insanın gündelik hayatına temas etmelidir. Bu bazen bir mahalle toplantısı, bazen bir aile ziyareti, bazen de bir gençle yapılan doğrudan bir konuşmadır.

Dersim ve Lice’de yaşananlar açık bir uyarıdır. Bu uyarı ciddiye alınırsa, toplum ile siyaset arasındaki mesafe kapanabilir. Görmezden gelinirse, çözülme sessizce ama kalıcı biçimde derinleşir.