Esra ÇİFTÇİ
Emirali Yağan’ın 21 yıl süren titiz çalışmasının ürünü Babil’den Paris’e / Kitabeden Kitaba kitabı, şairin içsel yolculuğunun ve yaşamındaki önemli dönemeçlerin izlerini sürerken, ölümüne kafa tutarcasına yazdığı eserinin yayınlanma sürecini Eylem Akgüzel Yağan anlatıyor.
Emirali Yağan, hayatı boyunca “gitmek” ve “arama” üzerine inşa ettiği bir yolculuğun şairiydi. Yalnızca edebiyatla değil aynı zamanda bedeniyle de ölüme meydan okudu. Babil’den Paris’e / Kitabeden Kitaba adlı eseri onun 21 yıllık birikiminin ve içsel direnişinin şaheseriydi. 2001’de başlayan yazma süreci ALS gibi yıkıcı bir hastalığın pençesindeki bir bedenin son nefesine kadar devam etti. Yağan, eserinin son sayfasını tamamlarken ölümü bir kenara iterek hayatın ve edebiyatın sınırlarını zorladı. Bu kitap, bir şairin sadece kelimelerle değil aynı zamanda yaşamıyla tüm zorluklara karşı direnişinin hikayesidir. Eylem Akgüzel Yağan’ın, Emirali Yağan’ın mirasını yaşatma çabasını ve bu unutulmaz eserinin yayımlanma sürecini anlatan bu söyleşi onun edebiyatını bir kez daha ölümsüzleştiriyor.
“KİTABI ZAR ZOR ALABİLDİĞİ NEFESLE TAMAMLADI”
Emirali Yağan’ın “Babil’den Paris’e /Kitabeden Kitaba” adlı kitabını 9 Nisan 2022’de hayatını kaybetmesinden sonra çıkardınız. O süreci anlatır mısınız?
“Babil’den Paris’e /Kitabeden Kitaba” adlı kitabı Emirali Yağan’ın aralıklarla, üzerinde yaklaşık olarak 21 yıl çalıştığı bir kitap. Uzun bir zamana yaydığı, kendisinin çok yönlü kişiliğiyle paralel çok yönlü okumalarını, adeta kendi yaşamıyla harmanlayarak bizlerle buluşturuyor. 2001 yılında başladığı kitabı 5 Nisan 2022 tarihinde, elleri kolları tutmazken ve bir makinenin yardımıyla zar zor alabildiği nefesle tamamladı. 8 Nisan gecesi, bedeniyle bu dünyada olduğu son gece de teşekkür yazısını bana yazdırdı, o söyledi, ben yazdım yine. Sırf bu nedenle bile “Babil’den Paris’e/Kitabeden Kitaba”nın “Kitap da kitapmış ha!” cümlesini mislince hak ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. ALS gibi insanın bedeninin, aklının, ruhunun sınırlarını fazlasıyla zorlayan, onu adeta yok eden bir hastalığa kafa tutarcasına yaptı hem de bunu. “Düşe işaret eden düşün öznesidir…” bu kitabın son cümlesi. Yazar olmak onun daha ilkokul yıllarındayken dillendirdiği düşüydü. Ne hastalığın ne de kitabın ele aldığı konuların ağırlığı onu düşünün öznesi olmaktan ayrı düşürdü. Son gecesine kadar düşüne sahip çıktı, ondan vazgeçmedi. Onun düşüne olan bu sevdasını bilen dostları, sevenleri çokça varyantlarını oluşturduğu kitabını tamamlarken el verdiler kendisine. Bazıları çoklu varyantları teke düşürdü, bazıları ikinci, üçüncü okumaları yaptı, bazıları kapak için seçtiği görsellerin onun beğenebileceği bir tasarım olması için fikirlerini paylaştı, bazıları tutmayan elleri oldu ve kitap tamamlandı, değer verdiği okurlarıyla buluştu.
“KİTABIN YAZILMA SÜRECİ GİBİ BASILMASI DA ZOR OLDU”
Siz kitabı sonrasında nasıl toparladınız ve yayımladınız?
Bu destek Emirali Yağan’ın bedenen gidişinden sonra da onun özeni ve titizliğiyle sürdü. Yayıncılığın günümüzdeki halleri nedeniyle basılmayı çokça bekledi “Babil’den Paris’e /Kitabeden Kitaba”, yazılma süreci gibi zor oldu basılması da ama beklerken kendisine yeni sayfalar, dostluklar eklemeyi de ihmal etmedi.
“DERSİM’DİR O”
Kitap Yağan’ın içsel yolculuğunu ve yaşamındaki önemli dönemeçleri nasıl yansıtıyor?
“Gitmek bir uzun öykü” diyen Yağan gide gide öyküsünü arayan/yazan, gittikçe yol alsa da menzil bulamayan, bulmaya da niyet taşımayan “arayış”ın kendisi belki de. Paris için, “Bu kentte herkes kendisi ve ötekiydi. Bu mülemma, müstesna kente başkalığını veren de buydu.” diyen Yağan da Paris gibi hem kendisi hem ötekiydi; Paris kadar da mülemma ve müstesna. Yolların, şehirlerin, ülkelerin, uygarlıkların, çağların kaosu, iniş çıkışları, düze varışları, hüsranları, mutlulukları Yağan’ın içsel yolculuğuna, yaşamındaki önemli dönemeçlere eştir kanımca. Ömrünü hedere çalan Nerval, farklı coğrafyaları geçerek ummana varan Fırat ve Dicle, değişik aidiyetleri, mülemma dilleriyle alacasını korumuş Dersim’dir belki de o. Hapisteki gençlik yıllarında, hastalık sürecinde gerçek anlamda Çinvat Köprüsü’nden geçen, Araf’ta kalan da bedeninde oğul verecek kurtçuğun rızkını, can payını gözeten, ezdiği topal karıncanın vebalini kamburuna ekleyen de odur, kim bilir.
“ÖLÜME KAFA TUTTU”
Siz kitabın yayınlanmasında “ölüme kafa tutarcasına” diye bir ifade kullandınız. Bu ifade Yağan’ın hayatı ve edebi mirasıyla nasıl bir ilişki kuruyor?
Kendi ifadeleriyle; ardında polis sirenleri, canavar düdükleri öten, namluluların nişangâhına düşüp yaylım ateşler altında kalan, darda, çarmıhta, mengenede, on bir gün kapatıldığı beton tabutta, ALS ile mücadelesinde gerçek anlamda ölüme hep kafa tutan Emirali Yağan; şiirleriyle, düzyazılarıyla, bedenen bu dünyadan gidişinden sonra yayımlanan, yayımlanacak kitaplarıyla ölüme kafa tutmaya devam ediyor. Cesareti, gücü, zarifliği, kırılganlığı ve samimiyetiyle kafa tutmaya da devam edecek görünüyor.
“O’NU SEVENLER DE ONUN İZLERİNİ TAKİP ETMEYE DEVAM EDİYOR”
Kitabın yayınlamasını şairin ölümsüzleşmesi için bir vesile olarak görüyorsunuz. Bu durumu edebiyatın zamansızlığı ve ölümsüzlüğü ile nasıl ilişkilendirirsiniz?
Yazıyla düşürdüğümüz izler zamanda kolay kolay kaybolmaz. Hele bir de bu izleri edebi bir dille, şair inceliği ve duyarlılığıyla yaparsanız zamanı da ölümü de kolaylıkla aşarsınız. Gidişinden sonra çokça düşündüm onun yukarıda sözünü ettiğim kafa tutuşunu nasıl sürdürebileceğimi. Yolculuğunu sürdürmek direnişini de sürdürmek ve izlerini çoğaltmaktı. O iz düşürmeye, onu sevenler de onun izlerini takip etmeye devam ediyor.
Kitabın yayımlanmasına ve duyurulmasına katkı sunan dostları ve sevenleri Yağan’ın mirasını nasıl yaşatmaya devam edebilir?
Bunu öncelikle yazdıklarını okuyup onlar üzerinde düşünerek konuşarak yazarak yapabilirler. Bir yazarın, şairin en çok isteyebileceği şey yazdıklarının içtenlikle okunmasıdır sanıyorum. Onun yazdıkları üzerine konuşmak, düşünce üretmek iz sürmeye devam etmek ve izleri çoğaltmaktır da.
“GİTMELERİN ÖMÜR TÜKETEN BİR ANLAMI OLDUĞUNU ÇOK SONRADAN ANLADIM”
Emirali Yağan’ın şiirlerinde sürekli bir “gitme” teması bulunuyor. Yağan “gitme” ve “arama” üzerinden kurduğu ontolojik sorgulama sizce ne anlama geliyor?
“Yol, yolculuk ve düş” Gitmek Bir Uzun Öykü, Toplu Şiirler
“Ben, atlaslarda görünmez toprakların, sahipsiz suların avare yolcusu; uzak, engin yollara dağılan düşüyüm gezgin bir ömrün.” Gitmek Bir Uzun Öykü, Toplu Şiirler
“Gitmelerin ömür tüketen bir anlamı olduğunu çok sonradan anladım. Gittim ve gördüm. Batının batısında bir Doğu yokmuş” Gitmek Bir Uzun Öykü, Toplu Şiirler
“Yolun sonuna işaret veren ışığı bulup kaybettim. Nereye yakın nereye uzak düştüğümü bilemedim” Gitmek Bir Uzun Öykü, Toplu Şiirler
Bazen bir düş, bazen içinde için için büyüyen rahatsızlık, bazen yersiz yurtsuzluğu, sürgünlüğü, köksüz bırakılmışlığı nedeniyle, bazen hakikati, kendi hakikatini bulma isteğiyle aramaya koyulur Emirali Yağan. İçindeki uslanmaz yolcunun nerede durulacağını bilmeden, yolun sonunu gösteren ışığı bulup kaybederek. Menzil kısalır ve o yorulur. Ömrünü tüketir, adressizliği, ıssızlığı çoğalır. Sılasına salınmak isteyen gurbetine rehin bir kuştur adeta… Ne aradığı El dorado’yu bulur ne de dönüp İthaka’sına varabilir. Neden ve sonuç ne olursa olsun “gitmek” ve “aramak” eylemleri umudunu, merakını yitirmemek, yaşama tutunabilmek, var olmak, varlığını sürdürmektir de biraz.
“ÖLÜMÜ USANDIRARAK YAZMAYA DİRENMEYE DEVAM ETTİ”
Yağan’ın şiirlerinde hem bireysel hem de toplumsal olaylar derin izler bırakıyor. Yağan’ın çocukluk, gençlik dönemindeki acıların şiirlere nasıl bir yansıması var?
1938 Kırımı’nda büyük kayıplar veren, üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu nedenle yas tutmaya devam eden bir köyde doğar Emirali Yağan. Kırım nedeniyle en büyük abisi Kamer’i kaybeder. Diğer çocuklar gibi ona anlatılan kara masallarla büyür. Siyasi muhalifliği nedeniyle hapisler yatar, işkencelerden geçirilir. Madımak’ta çok sevdiği dostlarını kaybeder. Ailesinden, sevdiklerinden, doğduğu topraklardan, dilinden uzak düşer. Bu izler kimi zaman onu yaralı bir ceylan gibi inletip ağlatır, kimi zaman ‘Bu göğün kimsesi yok mu?’ dedirterek isyan ettirir, kimi zaman yollara, ayrılıklara düşürür. Kimi zaman da ülkesiz sulara bıraktırıp sesini, ölümü usandırarak yazmaya, direnmeye devam ettirir.
“MİZACINI BAKTIĞI UFUKTAN ALAN BAŞI DUMANLI BİR DAĞ GİBİDİR”
Yağan şiirlerinde kişisel geçmişi ve toplumsal travmalar arasında nasıl bir ilişki kuruyor?
Mizacını baktığı ufuktan alan başı dumanlı bir dağ gibidir Emirali Yağan. Bazen dik başlı, bazen fırtınalı, bazen asidir o dağ gibi. Suların katmer karanlığına gömülen mezar taşlarıyla ıssızlığı çoğalır. Boğulduğumuz kuyuların kırık çıkrıkları, kilidi kırık kapıları ardında salınır o da. Kayıp kavminin kılavuz aldığı kadim yıldızı da söndüğünde kendi kıyametine gidendir. Haritaların en yanlış yerine doğan, sözcüklerle barışamayan kekeme bir çocuktur. Bütün negatiflerde siyahi ve esmerdir ve hiçbir resme yakışmaz.
Röportaj için teşekkür ederim sevgili Eylem Akgüzel Yağan.
Sorularınızı Emirali Yağan’ın kendi ifadelerini kullanarak yanıtlamaya çalıştım Esra Hanım. Onun mirasını yaşatmaya vesile olan bu röportajınız için çok teşekkür ederim.
Emirali Yağan kimdir?
1958 Dersim doğumlu. Ankara Eğitim Enstitüsü ve Paris 8 Üniversitesi Modern Yazın Bölümü’nü bitirdi. 1980 askerî darbe yıllarında siyasal nedenlerle hapis yattı. Mamak’ta kaleme aldığı ilk şiirlerini Urmiye Mavisi adıyla 1989’da kitaplaştırdı. Diğer şiir kitapları: Şarkılar Ülkesi (Cahit Sıtkı Tarancı Şiir Ödülü 1990), Gitmek Bir Uzun Öykü (1995), Evvel Zaman Şiirleri (2003), Sahra, Sanrı ve Sara –Aylak Dizeler– (2007) Ve Denizi Kar Tuttu (şiir albümü, 2002). Silva Gabudikyan’ın Şarkıların Şarkısı adlı eserini Raffi Hermonn’la birlikte Ermeniceden Türkçeye çevirdi (2002). Cemal Taş’ın derlediği Abdullah Gündüz’ün Vasiya Mı –Fecir, Alacakaranlık ve Ömrüm– (2006) ve yine Cemal Taş’ın derlediği Dağların Kayıp Anahtarı-Dersim 1938 Anlatıları’nı Kırmançkîden Türkçeye çevirdi (2010). Dersim Tertelesi’ni konu alan “Qelema Sure/Kırmızı Kalem” (2009) ve devamı niteliğindeki “Kara Vagon” (2011) belgesellerine metin yazarlığı yaptı. Piya Yayın Kolektifi’nin kurucuları ve süreli yayınlarının editörleri arasında yer aldı. Şiirleri farklı müzisyenlerce bestelenip seslendirildi, değişik dillere çevrildi, yerli-yabancı antoloji, dergi ve gazetelerde farklı türde eserleriyle yer aldı. Yağan, 9 Nisan 2022’de hayatını kaybetti.