Partisinin grup toplantısında önce Ortadoğu’da yaşanan çatışmalara değinen Tuncer Bakırhan “Ortadoğu yine çatışma, kan gölü. Filistin ve İsrail arasındaki savaşta 40 binin üzerinde insan yaşamını yitirdi. Binlercesi kayıp. En önemlisi de iki buçuk milyon Gazzeli, küçük bir alana hapsedilmiş” dedi.
Bakırhan sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu çatışmalar Lübnan’a sıçrayabilir demiştik. Şimdi Lübnan’da devam ediyor. Beyrut’ta yaşanan durum Ortadoğu’nun mevcut fotoğrafını ortaya koyuyor. Göç. yıkım, katliam, cinayet hepsi Beyrut’ta yaşanıyor. Ortadoğu resmen bir ateş çemberi içinde. Bu savaşın İran ve Suriye’ye sıçrama ihtimali çok yüksektir. Dün beraber izledik, füzeler ateşleniyor, kentler bombalanıyor. Durmayacağını da Netanyahu BM Genel Kurulu’nda kendisi ortaya koydu. İki haritayla oraya çıktı. Haritanın birinde siyah boyalı bölgeye lanet bölgesi, birisini de işte nimet bölgesi olarak adlandırdı. Belli ki lanet bölgesi diye adlandırdığı yeri bölge savaş bölgesine çekilecek.
Ortadoğu’nun kurtuluşunun demokratik ulus paradigmasını olduğunu belirten Bakırhan; “Bu savaşlar halkların değil, devletlerin savaşıdır. Biz DEM Parti olarak halkların bir arada yaşamasının mücadelesini vermeye devam edeceğiz” dedi.
“Halk çürük sebze-meyve kuyruklarında”
Konuşmasında Türkiye’de ekonomik krize de dikkat çeken Tuncer Bakırhan şu vurguları yaptı:
Türkiye de maalesef çok umut vermiyor. Ciddi bir yoksulluk, işsizlik, çatışma, yolsuzluğun, adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir tablo ile karşı karşıyayız. Gittiğimiz her yerde bir sefalet, bir geçinememe tablosuyla karşı karşıyayız. Ama dün cumhurbaşkanının yaptığı konuşmaya baktığımızda, Türkiye’den mi bahsediyor anlamadık. Herkes rahat, mutlu refah içinde yaşıyormuş. AKP’nin tarif ettiği Türkiye ile bizim gördüğümüz tablo yakın bile değiller. İzmir’de emeklilerle buluştuk. Bir emekli abimiz çok güzel bir şey söyledi: Eskiden pazara alışverişe gittiğimizde cebimizdeki paranın hesabını yapıyorduk, ama artık faturaları ödediğimizde cebimizde bir şey kalmıyor. Yine Mersin’deydik, Mersin meyve ve sebze üretiminin çok yüksek olduğu bir yer. Mersin’de bir esnaf diyor ki, eskiden çürük meyve ve sebzeleri çöpe atardık, ama artık çürükleri almak için insanlar kuyruğa giriyor. Hükümetin en çok övündüğü şey, eskiden biz gelmeden önce yağ kuyrukları vardı, şimdi çürük sebze ve meyve kuyrukları var. DEM Parti olarak bütçe görüşmeleri boyunca, halkların talep ve istemlerini kürsülerde dile getireceğiz. Ama bununla birlikte direnen hakkını arayan Fernas işçileriyle dayanışacağız, güvencesiz bir şekilde çalışan insanlarımızın hak ettiği ücreti alması için de mücadelemizi sürdüreceğiz.
Bakırhan ayrıca muhalefeti de eleştirerek “Türkiye’yi bu karanlık tablodan ne bu iktidar ne de bu muhalefet çıkaramaz. Muhalefetin tavrı hiçbirimiz için sürpriz olmadı. Bu karanlık tablodan tek bir planı olan parti biziz. Yeni dönemde her zamankinden daha fazla kapsayıcı olacağız. Biz direniş geleneğimize layık bir şekilde çalışacağız” dedi.
“8 yaşındaki bir çocuğu kurtlar sofrasına attılar”
Narin Güran cinayetine de değinen Bakırhan, iktidara sert eleştiriler yöneltti:
Bakın 8 yaşında Narin katledildi. Üzerinden aylar geçti, cinayet daha aydınlatılmadı, Ankara’nın karanlık dehlizlerinde pazarlıklar yapıldı. Tüm bürokrasi 8 yaşındaki bir kız çocuğunun ölümü üzerine anlaştılar. Ama bu cinayetin peşini asla bırakmayacağız. En kısa sürede başta Meclis’in bu cinayeti araştırması için adım atacağız, sonra da Türkiye’yi demokratik kitle örgütleriyle yoğun bir çaba içerisinde olcağız. 8 yaşındaki bir çocuğu kurtlar sofrasına atan bir iktidar, meşruiyetini yitirmiştir. Bizim buluşmalarımıza en çok AKP’ye oy verenler katıldı, AKP’ye oy verenler dizlerini dövüyordu. Eğer çocuklar güvende değilse, demokratik değişim kaçınılmazdır.
Eğitim alanında çko büyük krizler yaşanıyor. Eğitim yoktu zaten, şimdi temizlik de yok. Bu demektir hepimizin çocuklarını salgınlar bekliyor. Yazıklar olsun, çocuğun eğitiminden tasarruf mu olur? Taşımalı eğitim kaldırıldığı için çocuklar pansiyonlara zorlanıyor, çocukların eğitim hakkı gasp ediliyor. Diyanet bütçesi maşallah. Diyanetin bütçesinden kısın, çocukları taşıyın, çocukların temizliğini yapın. Yani Türkiye’de tablo şöyle: Eğitimde zulüm var, yaşamda zulüm var. sandıkların halkın önüne gelmesinin önünde bir seçenek yoktur.
“Artık bir karar verin”
Bakırhan konuşmasının son bölümünde Anayasa tartışmalarına ve Kürt sorununa da dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
Yaz boyunca sokak sokak dolaşırken, Türkiye’de anayasa tartışmaları vardı. Biz ilk gün de söylemiştir. Demiştik ki, AİHM kararlarının uygulanmadığı, sayın Öcalan üzerinden tecritin kaldırılmadığı, cezaevlerinin Guantanamo’yu aratmadığı bir ülkede yol temizliği yapılmadan anayasa tartışması yapılamaz demiştik. Önce yeni anayasadan ne beklediğinizi açıklayın, sonra sivil mi, demokratik mi olacak ona karar verelim. Son kez bize sorulan soruya tekrar yanıt verelim: DEM Parti olarak bizim hiçbir kesimin sembolleriyle, değerleriyle sorunumuz yok. Ama herkesi bir etnik kimliğe sığdıran bir anayasaya evet demeyiz. Bizim bu ülkenin başkentiyle, diliyle, Cumhuriyetle bir sorunumuz yok. Ama kimse bize tekçi, inkarcı bir Cumhuriyete evet dedirtemez. Biz halkların ve inançların farklılıklarına saygı duyan bir cumhuriyet istiyoruz. Açıkça söylüyoruz, mevcut anayasanın kötü bir kopyasını yapmak, ne yeni bir anayasa olur, ne de demokratik bir anayasa olur. Anayasadan 12 Eylül’ün kokusu geliyor.
Muhalefete de söylüyoruz. Eğer değişim iddiasındaysanız, anayasa konusunda tutucu davranamazsınız. İlk yüzyılın halklara getirmiş olduğu tekrarı yaşatma siyasetini savunamazsınız. Herkese açık çağrımızdır, herkes önyargılarını ve tabularını bir kenara bıraksın, biz hazırız. Yeni ve demokratik bir anayasanın şifresi Kürt meselesine yaklaşımdır. İkinci yüzyılda demokratik anayasanın yolu, Kürt halkına statü sağlamaktır. Türkiye’de Kürt meselesinin çözüm yeri, Ankara’dır. Devlet, halk ve iktidar artık bir karar vermelidir; Kürtlerle hasım mı olacaksınız, hısım mı olacaksınız? 21. yüzyılda, yeni bir yasama döneminde bir zahmet kararınızı verin. Hısım olmayı seçerseniz, emin olun Türkiye refaha ve mutluluğa ulaşır. Dünyada barış isteyen herkes, Türkiye’de de barış istemeli. Bu konuda cesur olmalı. Bu konuda atılan her adımı değerli ve kıymetli buluyoruz. Tarihi Kürt ve Türk barışının bir gün bile ertelenmeden hayata geçirilmesi gerekiyor. Çağrımızı güçlü bir şekilde tekrar yeniliyoruz. Herkesi toplumsal barışı yükseltmeye çağırıyoruz.