Devrim, devrimcilerin kurmak istedikleri yeni yaşam pratiklerinin, adım adım ufka yol alması gibi uzun bir mecradır. İnsanın önemini, değerini geçtim. Bu yolculukta ekolojik bir toplum, hayvan hakları, temiz bir dünya, düzenli kentler, kısacası; zorun zorbalığın, zalimin dünyasından izlerin olmadığı bir yaşamdır örgütlenen. Bu yaşamda edebiyatın büyük coşkusunu an be an görmek mümkün. Her devrimcinin sırt çantasında, başucunda, günlüğünde, ruhunun derinliklerinde edebiyatın inceliği vardır.
Gerilla ve sırt çantası denince devrimci önderler gelmelidir akla. Küba devriminin önderlerinden Che Guevara şiire tutkun bir gerilladır. Sırt çantasında taşıdığı şiirleri ve o şiirlerin şairlerini devrime ortak etmiştir. Kendi yazdığı şiirlerle düşlerini büyük kılmıştır. Amilcar Cabral Afrika aydınlanmasında şiirlerle yol almıştır. Devrimin şair yüzüdür. Lumumba’ya yazdığı şiirler klavuzluk etmiştir. Agostinho Neto şiirle devrimin rotasını güzelleştirmiştir. “Ben şiirden geçerek devrime geldim” diyen Rogue Dalton, El Salvador devriminin ruhudur. Yoldaşları onu katlettiğinde şiir yasa, devrim hüzne boğulmuştur.
Devrimin önderleri edebiyata tutkun ve edebiyatla iç içedirler. Estetik bir devrimin inşası için yola koyulan bu insanlar, şiirle nefes almışlardır. Marks, Engels, Ho Şi Minh, Mao, Stalin’in şiirleri vardır. Ho Şi Minh ve Mao, var olan şiirlerin ötesindedirler. Şairdirler.
Kızıldere’de ‘On’ların katledildiği Mart ayının son günü, Türkiye devrim tarihinin en acılı günlerinden biridir. Hüseyin Cevahir’ini kalbine gömen Mahir Çayan ve dokuz yoldaşının hiç bitmeyecek olan son şiirleri 30 Mart günü yazılmıştır. Tarih devrimci hareketin bu önderlerini sayfalarına unutulmayanlar olarak yerleştirdi. Zaten unutulanın da tarihte yeri olmazdı.
Yoldaşlarını yitire yitire Kızıldere’ye gelen Mahir’in kalbinde can yoldaşı Cevahir’in, Dersimli Hüseyin Cevahir’in yeri ve acısı çok derindedir. Bunu yazdığı şiirlerinde de anlamak mümkün. Mahir’in şiirleri kuşkusuz bir şairin dizeleri değildir. Ancak söylemek istediği duygusal dünyasını, yoldaşlarını, ona atılan iftiraları bertaraf etmenin tek çıkış yolu olarak da şiiri görmüştür. Kısaca, ruhsal dünyasını şiirle anlatmıştır.
Hüseyin Cevahir de edebiyattan devrime gelen yiğit bir devrimcidir. Öyküler yazar ve şiir değerlendirmeleri yapar. Yeni Eylem ve Yordam dergilerinde bu yazılarını görmek mümkün. Yakın zamanda Notos Öykü bu yazılardan ikisini yayınladı. Dağlarca’nın Çocuk ve Allah kitabı için de yazmıştır Cevahir. Dağlarca için şöyle diyor; “Daha çok birikimcidir. Hiçbir zaman uç noktaya dek gelememiştir. Şiirinin duvarlarını zorlamamıştır. Ama hep uç noktanın çevresine doğru yönelmiştir. Daha açık bir biçimde söylenirse, emeğin değil yeteneğin ozanıdır.”
Arkadaş Zekai Özger ve Hüseyin Cevahir de yakındırlar. Öyle ki Arkadaş, ‘Aşkla Sana’ şiirini Cevahir’e yazmıştır. Hani, ‘alnını dağ ateşiyle ısıtan, yüzünü kanla yıkayan dostum’la başlayan şiirini.
Mahir, yoldaşlarından söz eder sık sık şiirlerinde. Onların adlarını geçirir. “Vedat, Taylan, Battal, Mehmet, Necmi…/ Devrim için öldüler…” Başka bir şiirinde; “Sivrisinekler oligarşinin türküsünü çığırmaya tekrar başlıyorlar./ Hüseyin, Sinan, Alp, Che, Pera’da ve Benercinin dudaklarında sıkıntılı ve acı bir tebessüm…/Emekçiler üzgün, kölelerin boynu bükük./ Sivrisinekler memnun ve neşeli…/ Bekliyoruz, ne zaman kesilecek bu vızıltı?/ Bekliyoruz, sıkıntılı, sinirli ve mutlu./ Bir bekleyiş bu…/ Hepimiz biliyoruz ki repertuarları bitiyor sivrisineklerin” diye bitirir.
Devrim, yoldaşların bağlılığıyla güneşi selamlar. Onları anımsayarak ve o yoldan giderek. Kobani bu anlamda düşünüldüğünde her tarafı ile şiirdir. Edebiyat Kobani’nin her renginde mevcuttur. Kadınların direnişinde, gerillanın yüreğinde ve toprağın derinliklerinde. Mahirlerin açtığı yolun şiiridir Kobani. Ada orasıdır. Adalıların düşleri orada yeşermektedir bugün.
Kızıldere ise hep‘oy deredir’. Ağıtların şiirle buluştuğu, yüreklerin dağlandığı, vicdanların gözyaşlarına karıştığı ’kuru’ bir deredir. Ancak orada katledilenlerin düşünceleri denizlere, okyanuslara doğru akmıştır. Devrimcilerin kenetlendiği, bir arada olduğu, yoldaşlarını kurtarmak için omuz omuza kenetlenmeleri, o derede kalmayıp rüzgarın omuz vermesiyle dağlardan dağlara taşınmıştır.
Okuduğum bir kitaptan anımsadım. Che, Amerikanca (böyle yazıldığını anımsıyorum) ‘sevinci, takdiri, acıyı’ ifade etmek için kullanılan bir nidaymış. Mahir ise usta demek. Cevahir kıymetli bir taşı, mayayı, özü ifade ediyor. Ne ilginç… Devrimcilerin dünyaları acıyla, sevinçle, takdirle kıymetle, özle ve ustalıkla şiiri kucaklamamış mıdır zaten. Şiiri olmayan bir devrim, çantasında şiiri olmayan bir devrimci mümkün müdür şu acılı gezegende. Bundan dolayıdır ki devrim ve şiir her yerin hayaletleri olarak dolaşıp durur.