Orada bir köy var: Uzakta değil Kanada’da

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Son bir yıldır hem Ağrı gündeminde hem Türkiye gündeminde yerini hep canlı tutan Kanada göçü meselesi, bu yıl da sıcaklığını koruyacak gibi. Çünkü kentte hala fırsat bulunca gitme niyetinde olan binlerce genç var.

Göçler konusunda en çok ismini duyduğumuz köylerin başında Axadevê Mezin (Yukarı Ağadeve) geliyor. 1928 yılından bu yana köy olan Axadevê Mezin önce Hamur ilçesine bağlıyken, 2016 yılında çıkarılan Köy İdari Bağlılığının Değiştirilmesi Kararıyla Ağrı merkeze bağlandı. Eski ve zengin olan köy, aynı zamanda Girê Axadeve ( Ağadeve Tepesi) gibi tarihi turistik alana da sahip.

Ağadeve Tepesi

1965 yılında yapılan nüfus sayımında 605 nüfusa sahip olan köyün nüfusu 2022 verilerine göre 468 kişi. Ancak 2023 verileri açıklandığında bu sayının daha düşük olacağı aşikar. Çünkü köyden neredeyse yurtdışına genç göndermeyen hane yok.

En az 10 bin dolar ödeyerek bu yola çıkan gençlerin büyük kesimi ya evini, arabasını satıyor ya da tefecilerden büyük bir faizle borç alarak yollara düşüyor. Kimisinin yolda başına onlarca şey gelirken, gittikleri yerlerde perişan olup hatta canına kıyanlar dahi var.

Biz de Axadevê Mezin köylülerine gençlerin gitme sebeplerini ve sonuçlarını, yakınları Kanada’ya giden Ağrılılarla ve binbir güçlükle Kanada’ya yerleşmiş iki Ağrılıyla konuştuk.

“Ailece gidenler de var”

Kendisinin de bir kardeşi Kanada’da olan esnaf Serhat Ataş’a göre temel sebep işsizlik:

   Serhat Ataş

“Köyden gitmelerin temel sebebi geçimsizliktir, hayat şartlarıdır, gençlerin okumasına rağmen iş bulamamasıdır. Köyün gençlerinin yüzde 90’ı yurt dışına gitmiş durumda. Oranın hayat şartları biraz daha rahat biraz daha güzel o yüzden gençler burada beklemiyor. Yani özenti de çok var. Oraya gidip oradaki hayat şartlarını buradaki gençlere  anlattıkları zaman gençler burada kalmak istemiyor. Atanamayan gençler de çok. Bu giden insanların arasındaki gençlerin yüzde 50’si iş bulamama dışında atanamamaktan dolayı gitmiştir. Sadece gençler değil ailece çıkıp gidenler var.”

Ataş, gençlerin gidişlerinden dolayı taziyelerin eksik ve düğünlerin de tadının kalmadığını söylüyor:

“Eskiden köy nüfusu kışın merkeze yazın köye gittiğinden yine köyde genç bir nüfus kalırdı. Şimdi o da kalmadı. Gençlerin yüzde 90’ı çıkıp gitmiş. Kimse köyde kalmamış. Tabii  bunun etkisi çok. Eskiden  düğünler daha kalabalık olurdu taziyeler daha güzel şekilde yönetiliyordu. Çünkü taziyede dışarıdan misafirler başsağlığına geldiğinde bunu yöneten gençlerdi.  Şu an baktığımızda köyde olan bir taziyede 4-5 tane gencimiz yok. Gençlerin hepsi yurt dışında.  Taziyelerin yönetilmesi eskisi gibi değil. Düğünler için de aynı şey geçerli.”

“Oradaki gençler buraya dönmek istemiyor”

İki oğlu Kanada’da olan başka bir Axadevê Mezin köylü olan Fahrettin Dursun, gençlerin Türkiye’ye gelmek istemediklerini söyleyerek şöyle konuşuyor:

Fahrettin Dursun

“Bizim köyden akrabalarımızın da içinde bulunduğu 300-400’e yakın gencimiz şu anda Kanada’dadır.  Gençler buradaki kötü şartlardan dolayı oranın iyi şartlarını tercih edip gidiyorlar. Orada çalışıyorlar ve gittikleri yerden memnunlar. Burada ekonomik durum kötü olduğu için herkes borç-harç edip gittiler oraya.  Orada da çalışıyorlar durumları da iyidir.  Bazen gençlere diyoruz gelin evlenin, sizi burada evlendirelim,  diyorlar ki baba biz oraya ne için geleceğiz? Burada adamın tek oğlu vardı, o bile çekti gitti. Neden?  Çünkü Türkiye’nin ekonomik durumu kötü. Bir genç çalışırsa akşama kadar 2 bin lira yevmiye alsa bile 300-400 lira gideri olur. Kalan para da fayda etmez. Orada paranın değeri var ve kazançları da oluyor.”

“Kanada’ya yaşamak için değil borç ödemek için gidiyorlar”

Kendisi de Axadevê Mezin köyünden olan iş insanı Ağrı Girişimci ve Sanayici İşadamları Derneği Başkanı Mehmet Akbaş’a göre gençler Kanada’da yaşamak yerine borç ödemek için bir yarış şeklinde çalıştıklarından fiziksel ve ruhsal olarak yıpranıyorlar:

Mehmet Akbaş

“Bu köyden,  Kanada’ya, Amerika’ya ve Avrupa’nın değişik ülkelerine giden çok sayıda gencimiz mevcut. Yetişmiş bu iş gücü transfer edildi maalesef. Bunun sebebi de bu gençlerin kendi ülkemizde kendi ilimizde iş bulamamalarından kaynaklanıyor. Veya iş bulduğu zaman dahi emeklerine karşı gelen ücretleri alamıyorlar. Bundan dolayı da değişik arayışlar içine girip ülke dışına çıktılar. Tabii bu çıkışların değişik maddi ve manevi sonuçları da ortaya çıktı.

Bu sonuçlardan maddi olanlar şudur; zaten zengin olmayan bu insanlar değişik yöntemlerle borçlanarak ülke dışına çıktılar. Kendi ailelerini de borç içinde bıraktılar.  Bu borçları ödemek için iltica ettikleri ülkelerde canhıraş bir çalışma içerisine girdiler. Adeta bir at yarışına girmişçesine çalışıyorlar. Bu da onların hem fiziksel olarak yıpranmasına sebep oluyor hem de ruhsal bunalıma girmelerine sebep oluyor.  Çünkü aile burada onlardan dolayı borçlu. Bu çocukların oraya gidebilmeleri için yapıldığı için gençler de bundan dolayı kendilerini rahat hissetmiyorlar. Oraya yaşamaya değil adeta o borçları  kapatmaya çalışmak için gitmiş gibiler. Hem aileye katkı sağlamak için hem borçları ödemek adeta ekstradan insan dışı bir uğraşın içine giriyorlar. Bu uğraşlardan dolayı psikolojik bunalımlar başlıyor. Bu bunalımların arkadaşlar ve akrabalar arasındaki ilişkileri bozacak şekilde olduğu konusunda da  duyumlar alıyoruz maalesef.”

Genç bir neslin iş güç uğruna başka ülkelerde zayii olduğunu belirten Akbaş, hükümetin acil ekonomik eylem planlarıyla bunun önüne geçmesi gerektiğini de ekliyor:

“Tabii ülkemizde ve özellikle Ağrı ilinde bu göç çok fazla. Hem köyümüz itibariyle çok fazla hem de Ağrı geneli baktığımızda göç oranları çok fazla. Bir genç nesli maalesef oralara göndermek zorunda kaldık. Bu zoraki göçleri durdurulabilmesi için hükümetin acil bir eylem planı yapıp bu insanları burada tutabilecek demokratik ve ekonomik  adım atması lazım. Bu insanları burada tutması için elinden gelen çabayı sarf etmesi gerekiyor. Ve kanuni düzenlemeleri yapması gerekiyor.”

Gidenler anlatıyor: Nasıl gittiler, nelerle karşılaştılar?

Peki madalyonun öbür yüzünde ne var? Gidenler nasıl gidiyor, ne kadar masrafla gidiyor ve hangi zorlukları yaşayarak?

Sınırdan rahat geçebilmek sadece Meksika polisine 4 bin dolara yakın para veren göçmenlerin en az masrafı 10 bin dolardan fazla. 20 bin dolar harcayan da var.

“Toplumsal cinsiyetçi baskılar beni bu yola sevk etti”

İsmini vermek istemeyen Ağrılı genç bir kadın, gidiş hikayesine şöyle başlıyor:

“Ben, Balıkesir’de doğmuş Ağrılı biseksüel bir bireyim. Ailem 1997 yılında yani daha ben doğmadan buraya maddi ve manevi sebeplerden dolayı göç etmiş. Batıda Kürt olmamızdan kaynaklı yaşadığımız problemlerden dolayı ailem kapalı ve korumacı bir aileye dönüştü. Üniversite eğitimim sonrasında, aileme yurtdışında okuyacağımı söyleyerek kredi çekip Meksika yoluna düştüm.”

Meksika sınırındaki meşhur kanaldan geçmeye çalışırken gözü önünde suya kapılan çocuğu günlerce unutmadığını belirten genç kadın şöyle devam ediyor:

“Meksika’da sınırda bir kanaldan geçecektim ama kanaldaki su ayak bileğime kadar geliyordu. 10 metre ileride Amerikan polislerini görürsün, onlara teslim olursun denilmişti. Fakat kimse yoktu. Sonra fark ettim ki oradan geçtiğim tel örgüden atlayınca tekrar Meksika’ya geçmişim. Kanada’daki arkadaşımın telefondaki yönlendirmeleri ile uzun uğraşlar sonucu tekrar kanala gelmiştim. Bu sefer geldiğim yer kanalın daha derin bir yeriydi. Orda biri kız 11 yaşlarında 3 çocuk ve bir kadın ile kucağında 2-3 yaşlarında bir çocuk ile karşıya geçmeyi planlayan bir grup gördüm. Ben de onların yanına gittim. İlk suya giren ben oldum. Karşıdan karşıya geçebileceğimiz yol 10 metre kadardı. Su her bir adımda derinleşiyordu. O gün bir de yağmurlu olduğu için hem su yükselmiş hem de akıntı vardı. Ben 1.68 boyundayım ve su benim çeneme değiyordu. Su o kadar sert bir şekilde sürüklüyordu ki karşıya geçmek gerçekten çok zordu. Ve ben yüzme bilmiyordum. Zar zor karşıya otlara tutuna tutuna tırnaklarımı toprağa batırarak kendimi atabildim. Arkamı döndüm o kız çocuğu akıntıya kapılmış gidiyordu. Çığlıklar atıyor batıp çıkıyor o balçıklı suya. Dere kenarı boyunca kızı tutabilirim diye koştum ama tutamadım. O yakınlarda bir Amerikan polisi arabası gördüm. Hemen koşup durumu anlatmaya çalıştım. Bir anda sınırın iki tarafı da polislerle doldu ama sadece bakıyorlardı uzaktan.  Kimse atlayıp o kızı çıkarmak için bir şey yapmadı. Kız gözümüzün önünde kayboldu, çamura batarak.”

Elpaso Hapishanesinde geçen günler

Elpaso Hapishanesinde parasız kaldığı için temizlik yaparak günde 1 dolar kazandığını da söylüyor genç kadın:

El Paso Kampı

“Amerika’daki işlemlerden bir gün sonra beni ve Gürcü bir kadını çağırdılar. Bizi hapishaneye  götüreceklerini söylediler. El Paso hapishanesine gittik. Benle o Gürcüyü bir koğuşa koydular. Bize turuncu ve mavi renkli kıyafetler giydirdiler. Bu renkler suçluluk oranını simgeliyordu. Bizimki en az suçlu kategorisine giriyordu. Girişte korona testi yapmıştık. Normalde iki günde çıkan sonuçlar 10 gün sonra çıktı. Sonuçlarda virüs çıkınca beni hemen başka koğuşa aldılar. 14 gün karantinada kaldıktan sonra yeni bir koğuşa geçtim. Günde 7 dakika olacak şekilde telefon araması yapabiliyordum. Benim hiç param olmadığı için her gün temizlik yaparak günde 1 dolar kazanıyordum. Oradaki gardiyanlar tuhaf insanlardı. Her biri kendine göre bir kural koyuyordu. Birinin olur dediğine diğeri olmaz diyebiliyordu. En son bir gardiyanla kavga ettim. Sonra hepsi toplanıp burada ömür boyu kalmam ile tehdit edince ben de sustum mecburen. Mahkemede iyi bir hakime denk gelince düşük kefalet ücret olan 1500 dolarla 38 gün sonra serbest bırakıldım. Oradan Bufaloya sponsorumun yanına gittim. Sponsorum Kanada’daki arkadaşımın kuzeniydi. 14 gün de orda kaldıktan sonra Kanada’ya rahat girebileceğim ilticamı kabul edecekleri bir kapı vardı, Montreal Roxemroad kapısı. O sınır şehrine uçtum ve önceden ayarladığımız taksici beni karşıladı ve sınıra götürdü. Orada da iki gün kaldıktan sonra Maraşlı bir aileye takıldım. Restoranları olan bir akrabaları vardı. Çok yardımcı oldu. Sonra Toronto’ya biletimi kesip buraya yolcu ettiler.”

“41 saat otobüsle yolculuk yaptım’

Üç yıldır Kanada’da olan başka bir Ağrılı olan Fevzi Kaya da ekonomik sebeplerden dolayı gidenlerden:

“Türkiye’den Kanada’ya gelmeden önce İzmir’de inşaat işleri ile uğraşıyordum. Ekonomik durumum gayet güzeldi. Fakat bu son 3-4 yıl içinde benim hayatım felç oldu, bütün ekonomik düzenim alt üst oldu. Baktım olacak gibi değil son çare Kanada dedim. Meksika üzerinden geldim. Havaalanları sıkıntılı olduğu için Meksika’da kırk bir saat sadece bir araçla yolculuk ettim. Amerika’nın sınırına geldim. Amerikan sınırına geldiğimiz zaman büyük bir dere vardı. Derenin içi su doluydu. insanın göbeğine gelecek kadar su vardı. O dereyi geçerken çok ürktük. Başka ülkede,  başka bir dilde, başka bir ortamda insan istemez ürküyor. Amerikan polislerine teslim olduktan sonra  bir toplanma merkezine götürdüler. Toplama merkezi adeta bir askeriye acemi birlik yeri gibiydi. 1000-2000 insan orada bekliyordu. Biz de onların içine katıldık.  O  toplanma merkezinde bir gece kaldım. Şansım yaver gitmişti. Oysa 6 ay orada aç susuz kalanlar da vardı.”

“O fırtınalı gece ömrümde yaşadığım en zor şeydi”

Kanada sınırında yaşadığı karlı ve fırtınalı geceyi hayatı boyunca unutamayacağını söyleyen Kaya, Türkiye’den göçmenlerin durumunu Ağrı ile Erzurum arasındaki Afganların durumuna benzetiyor:

“Ben bir gece kaldıktan sonra beni Texas eyaletindeki Elpaso Kampına gönderdiler. Bu kampta 9 gün  kaldım. Ondan sonra bıraktılar. Oradan New Corsey’e yola çıktım. New Corsey’e vardığımda ekonomik olarak çok sarsılmıştım  Yolda 22 bin dolar harcamıştım.  12 bin doları çeteye vermiştim. 2 bin 500 doları  bizi çıkaran yani kefil olan adama vermiştim. Ekonomik durumum sarsılınca 45 gün New Corsey’de  kaldım. 15-20 gün de New York’ta kaldım. Kültür farkından dolayı ABD’de kendimi iyi hissetmedim ondan sonra Kanada’ya gelmeye karar verdim. Amerika’da bir tane Erzurumlu taksici bulduk. Bizi Kanada sınırına götürmesini istedik. O zaman mevsim kıştı, her yerde fırtına vardı. Taksici beni ve 3 arkadaşımı getirdi Kanada sınırına. Emin olun o  geceyi hayatım boyunca unutamam. O kadar sıkıntılar çektim hayatın içinde hiçbiri o gece kadar zor olmadı. O fırtınalı gecede dışarıda kaldık sabahın beşine kadar. Sabah saat beş buçukta Amerika ve Kanada sınırında Kanada karakoluna teslim oldum. Teslim oldum derken yani mecburen oraya sığındık. Orada da 3 gece kaldım sandalye üstünde. İçeri girerken bir tek ben varım  sanıyordum. İçeri girdim bir baktım ki 400-500 kişi sandalye üzerinde yatıyor. Nasıl ki Afganlar Ağrı-Erzurum arası yollarda çok sıkıntılı yolculuklar yapıp, kimi zaman kurda kuşa yem oluyorlar. Birçok insanımız da burada  aynısını yaşıyor.”

“Dil problemi var ve kiralık ev bulmak kolay değil”

Kanada’ya Türkiye’den gelenlerin yüzde 90’ı dil problemi yaşadığını belirten Kaya, kiralık ev bulmanın da Türkiye gibi kolay olmadığını da ekliyor:

“Türkiye’den buraya gelen insanların yüzde 90’ı dil sıkıntısı çekiyor. Ekonomik sebeplerden dolayı geldikleri için burada verilen fırsatlar değerlendirilmiyor. Yani devletin entegre için sunduğu dil öğrenme imkanından yararlanılmıyor. Kendi adıma şunu söyleyeyim; beni çağırdılar, okula kayıt ettiler. Dil öğrenmen için ayda 730 dolar vereceğiz dediler. Bununla kira ve geçimini sağlar, dil de öğrenmiş olursun dediler. Bunu yapamadım çünkü ekonomik sebeplerden geldik buraya. Buraya gelirken harcadığım  22 bin doların 10 bini benimse  12 bini de borç ettim. Borç aldığım kişiye Kanada’ya gidip çalışıp bu parayı göndereceğim diye söz vermiştim çünkü. Bundan dolayı bize tanınan dil öğrenme imkanından yararlanamadık. Bu da bizim dil konusunda sıkıntı yaşamamıza sebep oluyor.

Burada ev kiralamak Türkiye’deki gibi kolay değil. Ev kiralamak için önce bankaya git kredi skorunu getir diyorlar. Eğer bankanın verdiği kredi skorunda sicilin temiz değilse kira vermezler. Sonra da önceki ev sahibinin numarasını ver, seni ona  sorayım derler. Haliyle bu da yeni gelmişler için büyük bir sıkıntı. Çünkü yeni gelmiş bir kişinin önceki ev sahibi yok ki. O zaman da bir kefil isteniyor. O kefilin de oradan bir işveren falan olması lazım. Bütün bunları da halletmek zor. Bundan dolayı da özellikle yeni gelenler için ev kiralamak zahmetli iş.”

“Buradaki serbest sosyal yaşama kapılan gençler zayii oluyor”

Kapalı bir toplumdan gelen Ağrılı gençlerin buradaki serbest sosyal yaşama kendilerini kaptırarak intihara bile yöneldiklerine dikkat çeken Kaya, şu örnekleri veriyor:

“50 yaş ve üstü kişiler buradaki sosyal yaşam farkına karşı kendini koruyabiliyor ama gençler değil.  Türkiye’deki gibi kahve ve kahve kültürü olmadığı için mekanlar alkol ağırlıklı. Ağrı gibi kapalı bir toplumdan gelen gençler buradaki serbest yaşam biçimine kendilerini kaptırınca kayıp gidiyorlar. Buradaki genç nüfusun az oluşundan dolayı buradaki kadınların göçmen erkeklere ilgisi daha fazladır. Zaten kapalı bir toplumdan gelen bu gençler de bundan yararlanmak istiyorlar. Örneğin; buralı bir kadın Türkiye’den gelen biri ile birlikte olduğu zaman bütün kültürünü de ona aşılamış oluyor. Sigara ve alkolden tutun da uyuşturucuya kadar Kanada kültüründe ne varsa tanışmış oluyor. Zaten burada esrar içmek isteyen birisi markete gidip, sigara alır gibi alır içer.

Burada kurulu düzeni olan bir kadına uymaya çalışan bir genç yaşadığı kültür bunalımı kadar, maddi olarak da sıkıntıya girer. Hem buraya gelirken borç para ile geliyorlar hem de burada oldukları için aileler onlardan para bekliyor. Fakat buradaki sosyal yaşama ayak uydurmaya çalışan gençler parayı yetiştiremeyince bunalıma girip intihar da ediyorlar. Şunu rahatlıkla söyleyeyim; 20’li yaşlardaki gençlerin aileleri onlardan para beklemesin boşuna. Çünkü burada başka bir dünya ile tanışmışlar ve eski hayatlarına geri dönemezler.”

Son olarak buraya gelenlerin başka hayallerle  gelip başka bir dünya ile karşılaştıklarını söyleyen Kaya, yakın zamanda intihar eden bir gencin durumundan da bahsediyor:

“Bazıları da buradaki gurbet ortamına ayak uydurmayınca bunalıma girip intihar edebiliyor. Hamur ilçesinden gelip burada intihar eden bir genç vardı geçenlerde. İsmi Hakan’dı. Bu genç gerçekten kendini ayakta tutabilen bir gençti. Ev arkadaşları ile problem yaşamış. Çünkü daha gurbet yaşamamış. Memleketteki kendi evindeki yemek ve iş ortamlarına alıştığı için onu burada da öyle devam ettirince ev arkadaşları kabul etmemiş. Bu evde yaşıyorsan sen de bir şeyler yapmak zorundasın demişler. O dönem  psikolojisi çok rahat olmadığı gidip bir ay kendi arabasının içinde yatıyor.  Ondan sonra da intihar ediyor. İnsanlar buraya başka hayallerle geliyorlar ama burada başka bir gerçekle karşı karşıya kalıyorlar.”

 

Haberimizi Youtube kanalımızdan da izleyebilirsiniz:

Orada bir köy var: Uzakta değil Kanada’da
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA