DİREJAN AŞİRETİ TARİHİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kurmanç lehçesini kullanan Direjan aşiretinin günümüzdeki yerleşimlerinin büyük bir bölümü Malatya topraklarındadır. Sivas, Ankara, Çorum ve Adıyaman köylerinde de bu aşirete mensup topluluklar vardır.

AŞİRETİN BASKİL’DEKİ YURDU

Aşiretten derlediğim bilgilerde, bellekte kalan ilk yurt Elazığ’ın Baskil ilçesinin Fırat sahilindeki yöredir. öteden beri bu yörede Dirican olarak kaydedilen ve büyük olasılıkla aşiretin ad vermiş olduğu bir köy vardır.[1]

Daha önce Malatya’ya bağlı olan bu yöreyle ilgili elimizdeki ilk belge 1520 yılına ait Malatya tahrir defteridir. Defterdeki kayda göre bu yörede Dirican adıyla kaydedilen köy 1520 yılında 21 hane, 3 mücerred ve 1 imam nüfusludur. Dirican köyü 1530 yılında 21 hane 4 mücerred ve 1 imam, 1560 yılında 16 hane 10 mücerred nüfusludur. Köyün Belürge adlı bir ekinliği vardır. Bir örnek olarak 1560 yılında bu köyde yaşayan erkek adlarına baktığımızda Mendo, Şeyho gibi daha çok Kürtlerde yaygın olarak kullanılan adlara rastlıyoruz.[2]

BASKİL’DEN YAMA DAĞLARINA

1692 yılında Diyarbekir valisine gönderilen bir fermanda Cihanbeyli aşiret birliğinden olan Direjan aşiretinin yurdunun öteden beri ‘Diyarbekir toprağı’ olduğu, ancak aşiretin bu yurdunu terk edip Adıyaman ve Divriği topraklarına geçtiği belirtilerek önlem alınması ve eski yurtlarına gönderilmesi emredilmektedir.[3] Fermandan yüz yıl önce tutulan Diyarbekir tahrirlerinde Direjan adına rastlanmamaktadır. Bu durumu, Direjan aşiretinin de içinde yer aldığı Cihanbeyli’nin Diyarbekir toprağında olmasıyla açıklayabiliriz. Ferman, Samsad, Gerger ve Kahta ileri gelenlerinin İstanbul’a gönderdiği dilekçeler üzerine çıkarılmıştır. Fırat’ın batısına geçen Direjan aşireti, Adıyaman ve Malatya-Doğanşehir üzerinden Malatya-Sivas sınırındaki Yama dağlarına yönelmiş ve buraları yurt edinmek için mücadeleye başlamıştır.

Direjan aşiretinden derlediğim bilgiler, tahrir kayıtları ve adı geçen fermanla uyumludur. Aşiret üyeleri, Kürt aşiretlerinde geleneksel bir söylem olan Govastiyan (öküzü yorulanlar) terimini kullanarak bu yurt değişimini anlatmaktadır. Bu söyleme göre, aşiret Horasan, Urfa ya da Halep’ten hareketlenerek Anadolu’ya yönelir, aşiretin bir bölümü Gerger ve Pütürge’de kalır. Bu kalanlara, öküzü yorulanlar anlamında Govastiyan denir. Aşiretin büyük bölümü buradan Baskil’e giderek yurt tutar. Aşiretinin büyük çoğunluğu, Baskil’den Adıyaman’a, oradan da Malatya-Sivas sınırındaki Yama dağlarına yönelir.

Yama dağları, o zamana kadar Rişvan adlı Kürt konfederasyonunun yurdudur. Bunlar, Halep, Urfa, Antep ve Hısn-ı Mansur’da (Adıyaman) kışlayıp Yama dağlarında yaylaya çıkmaktadır. Direjan aşireti Yama dağlarına geldiğinde Rışvan aşiretinin ağası Feriz Beğ’dir. İki aşiret yayla nedeniyle Yama dağlarının Çape-çaput yöresinde (Keş adlı yerin üst tarafında) çarpışmış, Direjan galip gelmiştir. Rışvanlardan Bitli, Keşoğlu ve Çapo bu çarpışmada ölmüştür. Çarpışmada Direjan aşiretinin reisi, Şatır obasından Topal Ali’dir. Topal Ali’nin çocuklarıyla küskün olduğu, bu nedenle Rişvan aşireti reisi Feriz Bey’in çadırına (Divriği’ye bağlı Çiğçayır’da) sığındığı bir zamanda çarpışmanın olduğu, Dırejan aşiretinin başındakilerin ise Topal Ali’nin çocukları olduğu şeklinde bir söylenti de vardır. Rışvan ile Dırejan ikinci kez Kangal yöresinde çarpışmış ve yine Direjan galip gelmiştir.

Bu sırada, Rışvan konfederasyonunun asıl reisi Urfa’daki Ceylanpınar çiftliğinde oturan ve Karakeçili aşiretinden olan İbrahim Paşa’dır. Konu İbrahim Paşa’ya şikayet edildiğinde paşa:

“Yerleri taşlı mı” der,

“Taşlı” cevabını alır.

“Atları kolu kısa beygir mi” sorusuna da evet cevabını alınca, “Arap atı orada (Yama dağlarında) çalışmaz” der ve Çapo’nun intikamının kıyamete kaldığını söyler.

Bu çarpışmadan sonra aşiret Yama dağlarında yaylamaya başlar. Rışvan’ın çok az bir bölümü bu süreçte Direjan aşiretine katılır. Bu Rışvanların torunları, günümüzde Direjan’ın bir kolu olan Kafa’nın içindedir.

Dırejan aşiretinin sözlü tarihini iyi bilenlerden Kafa Cafoğ, yıllar önce şöyle demiştir:

Buradan kimler gelip geçmedi ki. Önce Baraklar (Halep ve Antep’teki bir Türkmen obası), sonra Rışvan, sonra biz.[4]

SURİYE SÜRGÜNÜ SÜRECİ   

Resmi belgelere bakıldığında 1702’den itibaren Direjan aşiretinin Rakka’ya sürgünü için art arda fermanlar çıkarıldığı görülmektedir. Anlaşılan; devlet 1697 yılında yayınladığı fermanı uygulayıp aşireti Divriği ve Malatya toprağından kopararak Diyarbekir toprağına göndermeyi başaramamıştır. Çünkü, 1702 yılında çıkarılan bir fermanda Malatya, Arapgir ve Diyarbekir yörelerinde yaşayan Direjan, Parçikan, Japova (Haçova?) ve Mürdlü aşiretlerinin şekavetle (eşkıyalıkla) meşgul olduğu, Direjan ve Parçikan aşiretinin bir bölümünün fermana uymayarak Malatya ve Arapgir topraklarında kaldığı, bunların acilen Rakka’ya sürgünü için Malatya, Arapgir mutasarrıfları ile Diyarbekir mütesellimine emir gönderilmiştir. Adı geçen fermanda bu aşiretlerin 1.000 hane nüfusa sahip olduğu belirtilmektedir.

1710 yılında çıkarılan bir fermanda, “Cihanbeyli aşiretinden Ulus tabir olunan Direjanlı, Japovalı (Haçovalı?), Parçikanlı ve Herdili cemaatlerinden” (topluluklar) daha önce iskana tabi olmayan yerli reaya (halk) ve 274 hane, Rakka’nın Ağcakale yöresindeki Belih ırmağı kenarına sürülmüştü. Sürgünde amaç, Arap aşiretlerin eşkıyalığını önlemekti. Bu aşiretlerden başka birçok Türkmen ve Kürt aşireti de Rakka’ya sürülmüştü. Ancak, bu aşiretler, tam bir çöl savaşçısı olan Arap aşiretlerin saldırısına dayanamayarak Kilis, Adana ve Maraş yörelerine kaçmıştı. Direjan aşiretinden derlediğim bilgiyle bu belgesel bilgiler uyuşmaktadır. Ancak, sürgün bu olaydan ibaret değildir.

16 Aralık 1712’de çıkarılan bir fermandan anlaşılıyor ki, Direjan aşireti sürgün yeri olan Rakka’ya gitmeyip Divriği, Arapgir ve Malatya topraklarında kalmıştır. Fermandaki iddialara inanmak gerekirse Cihanbeyli aşiretinden olan Direjan, Parçikan, Japova (Haçova?) ve Koyunoğulları aşiretleri sürgüne gitmeyerek Malatya, Arapgir ve Divriği köylerini basmakta, gasp ve cinayet işlemektedir. Bu yüzden bazı köyler dağılmaya yüz tutmuştur.

1720 yılından itibaren çıkarılan fermanlarda da durumun değişmediği, adı geçen aşiretlerin Rakka’ya sürgününün sağlanamadığı görülmektedir. Devlet, aşiretlerin tümünü değil, hiç değilse birer bölümünü sürgüne göndermeyi denemiş bunda da başarı sağlayamamıştır.

Bu sürgünlerin nedeni, Osmanlı devletinin aşiretleri cezalandırma tehdidiyle daha fazla vergi toplamaktı. Bu politikaya, Arap aşiretlerinin şekavetini (eşkıyalığını) önlemek gibi bir meşruiyet söylemi de oluşturulmuştu.

Aşiret üyelerinin belleğinde bu sürgünler şu şekilde yer almaktadır: Murat adında bir padişah zamanında Dırejan aşireti Arap isyanını bastırmak için Nusaybin’e gönderilir. Orada iki yıl kalan aşiret üyeleri kaçarak Islahiye yöresindeki Fevzipaşa çevresine sığınır. Bir kısmı ana koldan ayrılıp Yozgat ve Haymana’ya gider. Aşiretin ezbetlerinden biri olan Birmik’in bir kolu günümüzde Haymana’dadır. Fevzipaşa’dan Malatya’ya dönen aşiret Hekimhan’ın Merzirme köyüne bağlı Çeki mezrasına sığınır ve kışın da orada kalır, daha sonra Yama dağlarına yönelir.

KEBAN MADENİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

1765 yılında yazılan bir fermanda Direjan aşiretinin çevreye ve Keban madenine zarar verdiği anlatılmakta, “Arguvan ve Akçadağ eşkıyasından Diricanlı Ekradından (Kürtlerinden) Mollaömeroğulları, Beşiroğlu Hasan, Asaf oğlu Haydar ve Haço, Harunoğlu (Kürecik aşiretinin bir kolu) Ahmed, Keleçorlu Osman’ın oğulları, Toka ve Atma Ekradına bağlı Beğli oymağından Kara Abdul ve Hamo ile diğerleri hayduttur, halka ve Maden’e zararları sebebiyle tenkilleri elzemdir” denmektedir. Tenkil isteyen devletin asıl amacının ise daha fazla vergi toplamak olduğu daha sonraki gelişmelerden anlaşılmaktadır.

Dırejan aşiretinin bir başka görevi, Keban madeni yükümlülüğüdür. Madende kullanılan odun kömürü için meşe kesme görevi Baltacıbaşı halkının, bunları Keban’a taşıma görevi ise Dırejan aşireti ile Arapkir toprağındaki Lüle oğullarınındı.

Divriği ve Malatya yöresini artık iyice yurt tutan Direjan aşireti, Aşudu’daki (Kangal-Divriği arasında) Hargü tuzlasından tuz satın alarak Maraş ve Malatya’ya götürüp satmaya başlamıştı. Bu tuz ticareti sırasında 1847 yılında Direjan aşireti önemli olaylarla karşılaştı.

AŞİRETLERLE ÇARPIŞMALAR

Yama dağlarının kuzey yüzündeki Mursal köyü arazisinde yaylayan Direjanlılar, 1847 yılında Divriği’nin Yağbasan köyü ve çevresinde yaşayan Gıni aşiretinden bir kız kaçırırlar, ayrıca aşiretin ekinlerini hayvanlara yedirirler. Aslında olay, Divriği derebeyi İmam’ın düzenlediği bir provokasyondur. Olay üzerine İmam Bey, Gıni aşiretini intikam konusunda ikna etmeye çalışır. Aşiret ağasını ikna edemese de aynı sülaleden beş altı kişiye bir çete kudurmayı başarır. Çete, Direjan kervanına pusu kurup saldırır ve hayvanlarına el koyarak Yağbasan köyüne hareket eder. Toparlanan Direjanlılar bu çeteye yolda yetişerek Gıni aşiretinden iki kişiyi çarmıha gerip yakarak öldürürler. Direjanlılardan da bir kişi ölür. Olayın duyulmasıyla Gıni aşireti Direjanlıların peşine düşer ancak, Direjanlılar mal ve hayvanlarını bırakarak Malatya yönüne kaçar. Gıniler, yakalayabildiği Direjanlıları öldürür, mal ve hayvanlarına el koyarlar. Durum mahkemeye intikal eder. Birkaç yıl süren davada, olayların çok daha kalabalık gruplar arasında yaşandığı anlaşılır. Mahkemede İmam Bey’in kışkırtıcılığı kanıtlanırsa da bir ceza verilmez ve olay kapatılır. Ancak, Hargü tuzlasında üretim ve ticaret durur.[5]

1860’larda Direjan aşiretinin daha da güçlenerek Koçgiri aşiretiyle birlikte Divriği kasabasını tehdit etmeye başladığı anlaşılmaktadır. Tanzimat’ın getirdiği yeni düzenle Divriği derebeylerinin otoritesinin kırılması aşiretleri güçlendirmişti. Bu aşiretler 1870’lerde Divriği köylerini ve kasabasını basarak talan ediyordu. Aslında Divriği mütegallibesi bu aşiretlerle gizli çıkar ortaklığı yapıyor, onları destekliyordu.

Resmi belgelere göre, bu yıllarda Direjan aşireti reislerinden Deli Sülo, Arguvan, Hasançelebi ve Divriği halkına zulüm ederek eşkıyalık yapmaktadır. Deli Sülo’nun üzerine üç bölük redif askeri gönderilmiş, kuvvetleri dağıtılmışsa da kendisi kaçarak kurtulmuştur.

Aşiretten derlediğim bilgilere göre Deli Sülo’nun yurdu Hekimhan’ın Başkınık köyündeki Kale adlı yerdir. Bir çeşit başıbozuk resmi askeri güç olan Kır Serdarının askerleriyle (belgelerde Redif askeri) çarpışma da burada olmuştur. Kaçan Deli Sülo daha sonra yakalanarak İstanbul’a götürülür. Kamil Paşa’nın yardımıyla affedilir ve aşirete döner. Ancak, amcasının oğluyla çekişme halindedir. Sonunda amcası oğlu tarafından öldürülür. Bu çekişmede Arguvan yöresindeki Lüle oğullarından Ali Ağa’nın da etkisi vardır. Deli Sülo’nun babası Topal Ali de aşiret reisi olup Yama dağlarında yeni yurt edinme sürecinde başarılı olmuş birisidir.

Zaman zaman birlikte hareket etseler de yörenin iki büyük aşireti olan Direjan ile Atma arasında kanlı çarpışmalar olmuştur. Bunlardan birisi Deli Sülo zamanındadır. Aslında Deli Sülo ile Atma aşireti reisi Hüseyin Ağa iyi anlaşıyordu. Ancak, daha sonra bazı özel nedenlerle bunların arası açılmış, Direjanlılar, tek başına gelen Hüseyin Ağa’yı, Hekimhan’a bağlı Basak köyündeki Kanlıyurt’ta kurşunla öldürmüştü. Kadınların ‘keten atması’ dahi olayı önleyememişti.

Olayı duyan Atma aşireti, Direjanlılardan intikam almaya karar vererek Basak köyü yakınındaki Deli Hıdır mezrasına gelmiş, daha sonra Hekimhan’ın Kilise köyü yakınındaki Leğlek dağı yöresinde kalan Direjanlılara saldırıp birkaç kişiyi öldürmüştü.

AŞİRETİN YERLEŞİK HAYATA ZORLANMASI

Bütün bu süreç yaşanırken devlet, yıllar önce, aşiretleri yerleşik hayata geçirme konusunda adımlar atmaktaydı. Direjan aşireti de bu süreçte yerleşik yaşama zorlandı. Ahmet İzzet Paşa bu konuda kapsamlı bir dosya hazırlayarak Dersaadet’e (hükümete) sundu. Konu, 8 Haziran 1864 tarihinde Meclis-i Vala’da görüşüldü ve doyanın içeriği kabul edildi. Sadrazam tarafından padişaha sunulup onaylanan dosyada Direjan’ın yanı sıra Atma, Akuşağı, Sinanlı, Kelicor ve Zemgan (?) aşiretlerinin de iskanı için planlar vardı.

Aslında hükümet 25 Mart 1857 tarihinde Harput valiliğine gönderdiği bir fermanda Direjan’ın da aralarında bulunduğu aşiretleri yerleşik yaşama geçirme operasyonu başlatmıştır. İlgili belgelerin özeti şöyledir:

Harput sancağında haymenişin (göçebe) olan Diricanlı aşireti, askeriyenin tavsiyesiyle Arguvan ve Malatya kazalarına ayrı ayrı yerleştirilmiştir. Fakat işler planlandığı gibi gitmemiştir. Çünkü aşiretin çok sayıda hayvanı vardır ve yerleştirilen yerde bu hayvanları otlatacak mera olmadığında aşiret yaz mevsiminde Sivas taraflarına kaçmaktadır. Bu durumu önlemek amacıyla devlet hayvanların bir kısmını satın almış, bu iş için yüz otuz yedi bin dokuz yüz elli kuruş ödemiştir. Ayrıca, aşiret iki tabur piyade, yarım alay süvari ve bir batarya topçu birliği ile kuşatma altına alınmıştır. Ancak, Arguvan kazasının eski müdürü Poyrazoğlu Hüseyin Bey, rüşvet alarak aşiretin Sivas toprağında yaylaya çıkmasına izin vermiş, aşiretin kırk elli hanesi bu fırsattan yararlanarak Tokat’ın Kazova ve Zile, otuz hanesi Sivas’ın Kangal, doksan hanesi Maraş, bunlardan daha fazla bir grup Bozok (Yozgat ve Çorum) taraflarına kaçmıştır.

Zile’ye gidenlerden kırk dört hane Sivas valisince yakalanarak Harput’a gönderilir. Yolda bunlardan dokuz hane Kangal’ın Akçakale köyüne kaçar. Otuz beş hane ise Harput’a götürülür. Bunlar birer ikişer hane halinde Harput’un ova köylerine yerleştirilirler. Devlet, aşiretin toplu olarak bir yere yerleştirilmesinin dayanışmayı artırdığını belirleyerek dağınık şekilde bir iskan politikasına yönelmiştir.

5 Şubat 1860 tarihinde Maraş, Ankara ve Sivas mutasarrıflarına bir emir gönderilerek Direjan aşireti mensuplarının yakalanarak Harput’a gönderilmesi istenmişse de bunda pek başarı sağlanamamıştır.[6]

Yukarıda ayrıntılı olarak anlattığımız zorunlu iskan politikası her ne kadar başarısız olmuşsa da aşiretin bir süre sonra yarı göçebe sürecine girdiği görülmektedir. Aşiret üyeleri artık kışlaklara konut yapımına girişmiş, çadırı yalnızca yaylada kullanmaya başlamıştır. 1894 yılında tutulan salnamedeki bilgiler bu belirlemeyi doğrulamaktadır. Adı geçen yılda aşiretin bir bölümü köylerde, bir bölümü ise Arguvan toprağında aşiretin kollarının adıyla kaydedilmiştir. Aşiretin kolları olarak kaydedilenler şöyledir:[7]

Dirican Şatıruşağı: 114 kişi

Dirican Kamaraşuşağı: 440 kişi

Dirican Göwük: 164 kişi

Dirican Birmiği: 263 kişi

Aşiretin bu kolları, Arguvan nahiyesine kaydedilmiştir ancak, dikkatle incelendiğinde bunların Hekimhan’ın Başkınık yöresinde kayda geçirildiği anlaşılmaktadır. Çünkü, Başkınık köyünden hemen sonra bu topluluklar kaydedilmiştir. Başkınık, o dönemde Hekimhan’a değil, Arguvan’a bağlıdır.

Yerleşik kaydedilen Direjan’ın 1893 yılındaki nüfusu şöyledir:

Mollaibrahimuşağı: 79

Sıçanuşağı: 23

Maman: 50

Halican: 119

Hırın: 56

Aydınuşağı: 4

Katıl: 56

Yağca ve Mollaömeroğlu: 28

Haydaroğlu: 33

Bu yerleşimler tümü günümüzde Direjan’dan sayılmakla birlikte, bir bölümünün aslında Direjan’dan olmadığı şeklinde yaygın bir söylem vardır. Başka bir ifadeyle, bunların sonradan Direjan’a dahil olduğu söylenmektedir. Bu yerleşimler, Mollaibrahim, Mollaömeroğlu, Maman ve Sıçanuşağı’dır. Bunlardan Maman, on altıncı yüzyılda Arguvan’ın Kışla köyünün ekinliği olarak kayıtlıdır.

Mollaibrahimoğullarının yerleşiminin öteki adı Palaz’dır. Mollaibrahim, Mollaömer ve Mollayusuf’un üç kardeş olduğu, aslen Direjan aşiretinden olmadığı ve Halep’ten geldiği söylenmektedir. Mollaömeroğulları yol bekçiliği (İstanbul-Bağdad yolunun Hekimhan-Malatya arasının bir bölümü) ile görevli kılınmıştı. Aynı şekilde, Birmik kolundan olan Yayıklı köyündeki Mollaosmanlar da yol bekçisiydi.

Günümüzde tümüyle Direjan aşiretinin yurtları olan Hekimhan’ın Karapınar, Kavacık ve Dereyurt yerleşimlerinde on altıncı yüzyılda Kapdurga adında bir aşiret yaşamaktaydı. Bu aşiret on yedinci yüzyılda yöreden ayrılmıştır. Günümüzde Hekimhan’ın Köylü köyüne bağlı bir mezra olan Çobanyusuf, on altıncı yüzyılda ayrı bir köydü. On yedinci yüzyılda bu köyün Yeşilkale ve Seydi Mehmet yerleşimlerine göçmesiyle boşalan bu köye Direjan’ın Fitneli kolu yerleşti. Halk arasında buraya halen Fitneli denmekteyse de mezranın resmi adı Çobanyusuf’tur.

Hekimhan’ın Yeşilkale köyünün çok az bir bölümü Direjan aşiretindendir. Bunların Hasançelebi ağalarına hizmetkar olarak geldiği ve daha sonra buraya yerleştiği bilinmektedir. Yeşilkale köyü on altıncı yüzyıl sonundan bu yana Hasançelebi ağalarının yurdudur.

Kaslar köyü bir ara Köylü köyüne bağlı mezra olmuştur. Kozdere köyünün mezrası olan Otmangölü yerleşimi, Kamaraş’ın Hakverdi kolundandır.

Yirminci yüzyılda oluşan Yazıhan kasabasının çoğunluğu Direjan aşiretindendir. Kasabada Atma aşireti de belli bir nüfusa sahiptir.

KURTULUŞ SAVAŞI VE CUMHURİYET DÖNEMİNDE BAZI OLAYLAR

Direjan aşiretinin adının geçtiği bir başka olay Ali Galip’tir. Elazığ valisi olan Ali Galip, İngilizlerle işbirliği yaparak, kongre toplamak için Sivas’a giden Mustafa Kemal’i yakalayarak padişaha teslim etmek için Elazığ’dan hareket etmiştir. İngiliz binbaşı Noel ile Milli aşiretinden Hacı Bedir Ağa da aynı plan çerçevesinde Adıyaman’dan Malatya’ya doğru yola çıkmıştır. Ali Galip ve müttefikleri birçok aşirete mektup yazarak Sivas’ı basmak ve Mustafa Kemal’i yakalamak için yardım istemiştir. Aynı çerçevede Direjan aşireti reisi Şatıroğlu Mustafa Ağa’ya da mektup gelmişse de Mustafa Ağa, tam tersine, Malatya’nın Çırmıhtı yöresine giderek Binbaşı Noel ve Hacı Bedir Ağa’nın yolunu kesmiş ve Malatya’ya gitmelerini engellemiştir. Direjan aşiretinden derlediğim kadarıyla şöyle bir diyalog olmuştur:

Şatıroğlu Mustafa Ağa: Ula Bedo (Hacı Bedir), ben kaç kişiyle geldim biliyor musun, Malatya’yı teslim alamazsın.

İngiliz binbaşı Noel: Bu adam ne diyor, böyle bir kuvveti var mıdır?

Hacı Bedir Ağa: Vardır, 1000’den fazla adamı vardır. Balyan aşireti de Direjan’a yardım eder.

Bu konuşma üzerine Noel, geri çekilelim der ve kuvvetleriyle birlikte Adıyaman’a  döner.

Konunun ayrıntıları irdelenmeye muhtaç olsa da, böyle bir olayın yaşandığı gerçektir. Mustafa Kemal, Sivas kongresinden sonra Şatıroğlu Mustafa’ya bir yazı göndererek teşekkür etmiştir. Yazı, Atatürk’ün tüm yazıları başlığıyla yayınlanan eserde yer aldığı gibi, bir kopyası da Şatıroğullarındadır.

Direjan’ın adının karıştığı bir başka olay, 1921 yılındaki Koçgiri isyanıdır. İmranlı, Zara, Refahiye Kangal ve Divriği kazalarında yaşayan bir Kürt aşireti olan Koçgiri üzerine yapılan harekattır. Ayaklanma, Mustafa Kemal’in görevlendirdiği Topal Osman kuvvetlerince kanlı bir şekilde bastırılmış, birçok yerleşim dağıtılmış, aşiret halkının bir bölümü sürgün edilmiştir.

Tarihe Koçgiri isyanı olarak geçen bu olayın Kangal’ın Yellice köyünde planlandığına dair söylentiler vardır. Buna göre Koçgiri, Atma ve Direjan aşiretlerinin ağaları Yellice köyünde günlerce toplantı yaparak isyanı planlamıştır. Ne var ki, Görüştüğüm Direjanlılar ise aşiretin bu toplantılara katılmadığını, Koçgiri isyanını desteklemediklerini, tam tersine karşı çıktıklarını söylemektedir. Koçgiri ve Atma aşiretleri Divriği’yi basmış, ancak, Direjan aşiretinden Şatıroğlu Mehmet 500 adamıyla birlikte Koçgirileri Divriği’den çıkarmış, bu durumu gören Atma aşireti ise kendiliğinden çekilmiştir.

Cumhuriyet döneminde Direjan aşiretinin etkilendiği bir olay da Şeyh Sait isyanıdır. 1925 yılında Diyarbakır’da isyan eden Şeyh Sait, Bingöl ve Elazığ’ı da alarak Malatya’ya yönelmiştir. İsyancılar, Elazığ çıkışında yenilgiye uğratılmış ve ileri gelenleri İstiklal Mahkemesinde yargılanarak idam edilmiştir. Bu isyana Direjan aşireti karışmamışsa da aşiretin reisi Şatıroğlu Mustafa Ağa’nın oğulları Ali Rıza ve Hamit, Elazığ’da İstiklal Mahkemesinde yargılanmış ve beraat etmiştir. Ali Rıza Ağa mahkemede “Beni Atatürk’ten sorun, Ali Galip olayını önlediği için Atatürk’ün babama teşekkür yazısı var” demiş ve bunun üzerine serbest bırakılmıştır. Hamit ile Zeyve aşireti reisi Hacı Kaya bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılmıştır.

EK

Direjan aşiretinin Yavuz Sultan Selim safında yer alıp Safevilerle çarpıştığına dair son yıllarda üretilen bilgilerin tarihsel gerçekle ilgisi yoktur. Yavuz’un bu aşireti iskan ettiği gibi bilgiler de kaynaksızdır ve son yılların söylentisinden ibarettir. Çaldıran savaşında Direjan aşiretinin yaşadığı Diyarbekir ve Baskil toprakları Osmanlı devletinin egemenliğinde değildir. Diyarbekir, Safevi devletinin; Baskil ise Memluk devletinindir. Aşiretin Haymana’da yaşadığı ve Yavuz’un bunları Baskil’e yerleştirdiği şeklindeki bilgiler de aynı kapsamdadır.

[1] Aşiretin reis grubu olan Şatıroğullarından Cafer Şatıroğlu, 2002 yılında yaptığım görüşmede Baskil’deki köylerinin Kozan olduğunu belirtmiş, Baskil’de bu adda bir köy olmadığını söylediğimde, belki de atalarımız bize yanlış aktardı, demiştir.

[2] Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Kuyud-ı Kadime Arşivi, 142 numaralı Malatya Mufassal Defteri, s.62-63

[3] Fermanın tam metni için bkz., Necdet Sakaoğlu Köse Paşa Hanedanı, s.203-204

[4] 2002 yılında Cafer Şatıroğlu, Hasan Şatıroğlu ve Nevzat Öztürk başta olmak üzere Direjan aşireti mensuplarıyla defalarca yaptığım görüşmelerden. Bu görüşmelerde karşılaştığım asalet ve konukseverlik beni son derece duygulandırmıştır.

[5] Necdet Sakaoğlu, Köse Paşa Hanedanı, s.52-55

[6] Adnan Işık, Malatya 1830-1919, s.353-354

[7] Adnan Işık, age, s.83

Hamza Aksüt

DİREJAN AŞİRETİ TARİHİ
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA